Hz. Ömer, Hulefâ-yi Raşidîn devrinin ikinci halifesidir. On yıl kadar hilâfet
makamında kalan Hz. Ömer, İslâm tarihinde her zaman atıfta bulunulan çok
önemli işler yapmıştır. Onun döneminde Sâsânî İmparatorluğu tarihe
karışmış, Bizans İmparatorluğu ise Suriye, Mısır ve Anadolu’nun doğusunu
Müslümanlara bırakmak zorunda kalmıştır. Hz. Ömer, devlet yönetimi ile
dini anlama ve yorumlama konularında tarih boyunca Müslümanlara örnek
olabilecek yeni ictihat ve icraatlara imza atmıştır.
Kureyş'in Adiy boyuna mensup olan Hz. Ömer’in nübüvvetin altıncı
yılında 26 yaşında iken Müslüman olduğu kaydedilir. Buna göre onun doğum
tarihi yaklaşık olarak 590 yılıdır. Başka bir nakle göre ise Hz. Ömer,
Mekke'de Hz. Muhammed’in nübüvvetinden otuz sene önce doğmuştur.
Nesebi, Ka‘b b. Lüey’de Rasûlullah ile birleşen Hz. Ömer’in babası, Hattâb
b. Nüfeyl, annesi, Mahzum oğullarından Hanteme bint Hâşim'dir.
Çocukluğunda, ailesinin hayvanlarına çobanlık yaptığı, sonra da ticaretle
uğraştığı bilinmektedir. Onun, ticaret maksadıyla Mekke dışına giden ticaret
kervanlarına katıldığı anlaşılmaktadır. Câhiliyye döneminde, Mekke şehir
devletinin sifâre (elçilik) görevi Adiy ailesinin elindeydi. Bir savaş yada
anlaşmazlık çıkması durumunda karşı tarafa elçi olarak bu kabileden biri
gönderilir ve dönüşünde onun verdiği bilgi ve görüşlere göre hareket edilirdi.
Ayrıca kabileler arasında çıkan anlaşmazlıkların çözümünde Adiy kabilesi
etkin rol alır ve verdiği kararlar bağlayıcılık vasfı taşırdı. Okuma yazma bilen
Ömer b. Hattab da hem Câhiliye hem de İslamî dönemde uygun olduğu
zamanlarda elçilik görevini yapmıştır.
Hz. Ömer etkili konuşan iyi bir hatipti. Ahlak, şeref, adalet ve hürriyeti
konu alan şiirleri sever, ezberler ve halka tavsiye ederdi. Kaynaklarda onun
birçok güzel sözü yer almıştır. Hz. Ömer güçlü bir muhakemeye sahipti.
Gerek Hz.Peygamber ve Hz. Ebû Bekir dönemlerinde gerekse kendi halifeliği
döneminde birçok konuda açıkladığı görüşler buna delil teşkil etmektedir.
Hz. Ömer, sert bir mizaca sahip olup, İslâm’a karşı aşırı tepki
gösterenlerin arasında yer almaktaydı. Sonunda o, “dedelerinin dinini inkâr
eden ve tapındıkları putlara hakaret ederek insanları onlardan yüz çevirmeğe
çağıran Hz. Muhammed'ı” öldürmeyi bile düşündü. Ancak Kur’ân’ın merak
uyandıran, çekici ve etkileyici ayetlerini de dinlemekten kendini bir türlü
alamayan Ömer b. Hattâb, sonunda bu ayetlerden etkilenerek Müslüman
oldu. Zaten kızkardeşi ve eniştesi de gizlice Müslüman olmuşlardı.
Müslüman olmaya karar veren ve Rasûlullah'ın Dâru'l-Erkam'da
olduğunu öğrenen Hz. Ömer, Safa tepesinin yanında bulunan bu eve gitti.
Müslümanlar, bu sırada Dâru'l-Erkam'da gizlice toplanıp ibadet eder, neler
yapılacağını konuşur, Hz. Peygamber, gelen ayetleri onlara tebliğ eder ve
orada bulunanlarla bu ayetlerin müzakeresini yapardı. Hz. Ömer’in geldiğini
öğrenen sahabîler endişelenmeye başladılar. Hz. Hamza: "Bu Ömer b. elHattab'dır.
İyi bir niyetle geldiyse mesele yok. Eğer kötü bir düşüncesi varsa,
onu öldürmek bizim için kolaydır" diyerek kapıyı açtırdı. Rasûlullah, Ömer'e;
"Müslüman ol ey Hattab’ın oğlu! Allahım ona hidayet ver!" dedi. Daha
önceden Müslüman olmaya karar vermiş olan Hz. Ömer, hemen imân ettiğini
açıkladı. Rivayetlere göre Hz. Ömer müslüman olmadan az önce, Rasûlullah;
“Allahım! İslâm’ı Ömer b. el-Hattab veya Amr b. Hişam (Ebû Cehil) ile
yücelt" diye dua etmişti.
Hz. Ömer’in Müslüman olmasıyla birlikte Mekke’de Müslümanlar güç
kazanarak biraz rahatladılar. Ancak Müslümanları zor günler bekliyordu.
Sosyal boykotun ardından Hz. Hatice ve Ebû Tâlib’in vefatları ciddi bir
üzüntü ve sıkıntı doğurdu. Medinelilerden bazılarının İslam’ı kabulüyle yeni
bir kapı açıldı. İkinci Akabe beyatından sonra Medine’ye hicret başladı.
Yirmi kişilik bir kafileyle Medine’ye açıktan hicret eden Hz. Ömer,
Medine’de Avâlî bölgesinde Ümeyye b. Zeyd oğullarına misafir oldu. Hz.
Peygamber hicret ettikten sonra ona biat etmek isteyen kadınlar bir evde
toplandı. Hz. Ömer oraya gidip kadınlardan Hz. Peygamber adına biat aldı.
Yine aynı şekilde Mekke fethinden sonra da Safa tepesinde Hz. Peygamber,
erkeklerin biatını aldıktan sonra kadınların biatını almak üzere Hz. Ömer’i
görevlendirdi.
Hz. Ömer, Müslüman olduktan sonra İslam’la ilgili hemen hemen her
konuya aktif olarak katılmıştır. Rasûlullah'ın önemli kararlar alacağı zaman
görüşlerine başvurduğu kimselerin başında Hz. Ömer gelirdi. Onun ileri
sürdüğü bazı görüşleri destekler mahiyette ayetler geldiği kabul edilmektedir.
Bu ayetler, “Muvafakât-ı Ömer” diye adlandırılmıştır. Şarabın kesin biçimde
haram kılınması (Mâide 5/90-91). Peygamber’in evine gelen kimselerle
hanımlarının perde arkasından konuşmasının daha uygun olacağı (Ahzâb 33/53)
ve münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selûl’un cenaze namazının
kılınmaması gerektiği (Tevbe 9/84) gibi hususlar bu konuda örnek olarak
zikredilebilir. Hz. Ömer, Bedir, Uhud, Hendek, Hayber vb. gazvelerin
hepsine ve çok sayıda seriyyeye katılmış, bunların bazısında komutan olarak
görev yapmıştır.
Hz. Ömer, bütün meselelere karşı net ve tavizsiz tavır koymakla tanınır.
Hudeybiye'de yapılan antlaşmanın müşrikler lehine görünen maddelerine
karşı çıkmış, Hz. Peygamber’in ısrarı ve Hz. Ebû Bekir’in konuşmaları
üzerine tavrını değiştirmiştir.
Hz. Peygamber’in hastalığı sırasında Haşimîlerin Hz. Ali’yi hilafet
makamına geçirmek için bir çaba içine girdiklerini düşünen Hz. Ömer,
onların Hz. Peygamber’i bir vasiyet yazmaya zorladıklarını hissettiğinden
buna engel olmuştur diyebiliriz. Rasûlullah'ın vefatı sonrasında ortaya çıkan
karışıklığın Hz. Ebû Bekir'in halife seçilmesiyle bertaraf edilmesinde Hz.
Ömer, büyük rol oynamıştır. Hz. Ebû Bekir'in kısa halifelik döneminde de en
büyük yardımcısı Hz. Ömer oldu, ona müşavirlik ve kadılık yaptı.
Mugîre b. Şu‘be’nin kölesi Ebû Lü’lüe Firüz en-Nihavendî efendisinin
kendisinden fazla ücret aldığını söyleyerek bunun azaltılmasını Hz
Ömer’den istedi. Halife onun demircilik, marangozluk ve nakkaşlık yaptığını
öğrenince Mugîre’nin kendisinden aldığı ücretin fazla olmadığını söyledi.
Bunun üzerine Ebü Lü’lüe ertesi gün sabah namazında hançerle Hz. Ömer’i
yaraladı ve müslümanların elinden kurtulamayacağını anlayınca da intihar
etti. Ağır yaralanan Hz. Ömer oğlu Abdullah’ı Hz. Âişe’ye yollayarak Hz.
Peygamber’in ayağının dibine defnedilmek için izin istedi. Hz. Âişe kendisi
için düşündüğü bu yeri ona verdi. Kaynakların uzun boylu, gür sesli ve
etkileyici bir kişi olarak tasvir ettikleri Hz. Ömer yaralandıktan üç gün sonra
vefat etti (26 Zilhicce 23/3 Kasım 644). Cenaze namazını Suheyb b. Sinan
kıldırdı.
Hz. Ömer ilk evliliğini Zeyneb bint Maz’un el-Cumahiyye ile yaptı.
Abdullah ve Hafsa bu evlilikten doğan çocuklarıdır. Câhiliye döneminde
evlendiği Müleyke bint Amr ve Kureybe bint Ebî Ümeyye’yi İslamiyeti
kabul etmedikleri için müşrik kadınlarla evlenmeyi yasaklayan ayet (elMümtehine
60/10) doğrultusunda boşadı. Başka evlilikler de yapan Hz. Ömer
son evliliğini Hz. Peygamber’le akrabalık kurmak amacıyla Hz. Ali ve Hz
Fatıma’nın kızları Ümmü Külsûm ile yaptı.
Hz. Ömer’in en meşhur lakabı “Fârûk”tur. Bu lakabı kendisine Hz.
Peygamber’in, müslümanların veya Ehl-i kitabın vermiş olduğuna dair
rivayetler bulunmaktadır. Fârûk, “hak ile batılı birbirinden ayıran”
anlamındadır.