Heyetler Yılı

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Heyetler Yılı
« : 15 Ocak 2018, 11:10:18 »
Müzeyne kabilesi, hicretin beşinci yılında İslâm’a girdiklerini bildirmek için
Medine’ye bir heyet göndermişti. Ancak Mekkeliler’le Hudeybiye
Antlaşması yapılıncaya kadar, Medine’ye gelen kabile heyetleri yok denecek
kadar azdı. Mekke müşriklerinin bu antlaşmayla İslâm devletini resmen
tanımaları, dînî, siyâsî ve ticarî nüfuzları altındaki müşrik Arap kabilelerinin
tümünü etkiledi. Bu kabilelerden bazıları, bu sulhun yapılmasından itibaren
Medine’ye siyâsî heyetler göndermeye başladılar.

8 (630) yılında Mekke'nin fethinin ardından Kureyşlilerin, Huneyn
Savaşı’nın ardından da kalabalık Hevâzin kabilesinin İslâm’ı kabul etmesi,
İslâmiyet’in kısa süre içinde bütün Arabistan'a yayılmasına zemin hazırladı.
Tebük seferiyle de, önemli siyasi bir zafer kazanılmış; ayrıca Arabistan’ın
kuzey kısmı İslâm hakimiyetine girmişti. Bu gelişmeler üzerine, Arabistan’ın
çeşitli bölgelerinde yaşayan kabileler, Medîne'ye heyetler göndermeye
başladılar. İslâma girmek için adeta Kureyş'in İslâmiyeti kabulünü bekleyen
bu kabileleri temsil eden heyetlerin sayısı gittikçe artıyor; Medine’ye gelen
heyetler Hz. Peygamber'e İslâm’a girdiklerini açıklıyorlardı. Nasr suresinde
bu hususa şöyle işaret edilmiştir:

“Allah'ın yardımı ve fetih geldiği, insanların dalga dalga Allah'ın dînine
girdiklerini gördüğün zaman, Rabb'ini överek tesbih et. Ondan mağfiret dile.
Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.” (Nasr 110/1-3).

Kabile heyetleri en yoğun olarak hicretin 9. Yılında (630-631) geldiler.
Onun için bu yıla “heyetler yılı/senetü’l-vüfûd” denildi. Heyetlerin gelişi
onuncu yılda da devam etti. Heyet gönderen kabilelerin sayısı 70’i aşıyordu.
Medine’de bazen on gün bazen daha uzun süre kalan heyetler ashâbtan
bazılarının evlerinde ağırlanıyorlardı. Bazı evler misafirhane olarak tahsis
edilmişti, ayrıca Mescid-i Nebevî’nin bitişiğindeki Suffe ve mescidin yanında
kurulan çadır misafirhane olarak kullanılıyordu. Heyetlerin büyük bir kısmı,
İslâm’a girdiklerini açıklamak üzere geliyordu. Bunların arasında Sakîf
heyeti gibi İslâm’ı kabul etmek için bazı şartlar ileri sürenler oluyordu.
Tağlib kabilesi ve Necran hıristiyanları gibi Ehl-i Kitab'a mensup birkaç
kabile de eski dinlerinde kalarak İslâm devletinin hakimiyeti altına girmeyi
kabul ettiler.

Hz. Peygamber, heyetleri çok iyi karşılıyor, onları Mescid-i Nebevî’de
“Üstüvânetü’l-vüfûd/heyetler sütunu” denilen direğin önünde kabul ederek,
her biriyle, kabilelerinin adetleri üzerine muhatap oluyordu. Onlarla yakından
ilgilenip, onlara karşı çok nazik davranıyordu. Müslüman olan heyet
üyelerinin bir süre Medine’de kalmalarını, bu süre içinde Kur’an okumayı ve
dinin temel prensiplerini ve ibadet ahkamını öğrenmelerini sağlamaya
çalışıyordu. Muhacirler ve ensarla birlikte olmalarını ve onların davranışları
ve İslâm’ı nasıl yaşadıklarını görmelerini arzuluyordu. Bazılarına emanname
ve kendilerine tahsis edilen arazileri bildiren yazı veriyor, bazı kabilelere
kendilerinden valiler tayin ediyordu. Hz. Peygamber, İslâm’ı kabul eden bu
kabilelere, İslâm dînini öğretecek muallimler gönderiyor; onlara vazifelerini
ve takip edecekleri politikayı belirleyen ahitnameler veriyordu. Kabile
halkına İslâm dîninin esaslarını ve Kur'an okumasını öğretmelerini, onların
dînî meselelerle ilgili her türlü problemlerini çözmelerini istiyordu.
Vazifelerini yürütürken Allah rızasını esas almalarını, halka iyi
davranmalarını ve dini kuralların tatbikinde ihmal göstermemelerini
bildiriyordu.

Bu kabilelere, idareciler, zekat ve vergi memurları da gönderildi.
Neticede İslâm dîni tüm yarımadaya yayıldı, bazı bölgelerde yaşayan ve
cizye vergisi ödemek şartıyla İslâm Devleti’nin hâkimiyetini kabullenen
birkaç Yahûdî ve Necran halkı gibi Hıristiyan kabileler dışında, bütün
Araplar müslüman oldu. Ancak bu süreçte Medine’ye gelen bazı bedevî
kabile heyetleri ve heyet içindeki bazı şahıslar, İslâm’ı kabul noktasında
samimi değillerdi. İslâm’ı kabul ettiklerini söyleyerek dönmüş olsalar da,
bunu kendilerini Müslüman görünmek zorunda hissettikleri için yapmışlardı.
Nitekim, Benî Esed ve Benî Hanîfe başta olmak üzere bu kabileler, Hz.
Peygamber’in hastalandığını duyunca peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan
liderlerinin etrafında dinden döndüler.