Hudeybiye Antlaşması’nın üzerinden henüz iki yıl geçmeden Mekke
müşrikleri antlaşmayı bozdular. Bu şöyle oldu: Antlaşmanın dördüncü
maddesine göre Huzâa oğulları Hz. Peygamber’le, Bekir oğulları ise
Mekkeliler’le ittifak kurmuştu. Bekir oğulları, hicretin sekizinci yılı Şaban
ayında Huzâa oğullarına bir gece baskını düzenleyip onlardan 23 kişiyi
öldürmüşler, canlarını kurtarmak için Hareme sığınanları dahi öldürmekten
çekinmemişlerdi. Mekke müşrikleri, bu hain saldırıya silah ve binek
bakımından destek vermiş, hatta Safvan b. Ümeyye ve İkrime b. Ebû Cehil
gibi Mekkeli bazı gençler yüzlerini gizleyerek baskına katılmıştı. Huzâa
lideri durumu bildirmek ve yardım istemek için kırk kişilik bir heyetle
Medine’ye geldi. Hz. Peygamber, yardım sözü verip onları yurtlarına
gönderdi. Bunun ardından Kureyş liderine bir elçi göndererek, Bekir
oğullarıyla ittifaklarını bozmalarını ya da öldürülen yirmi üç şahıs için diyet
ödemelerini istedi. Bu iki tekliften biri kabul edilmediği takdirde,
kendileriyle savaşılacağını bildirdi. Mekkeliler’in ilk iki şartı reddetmeleri
üzerine savaş kararı verdi. Diğer taraftan Mekke liderleri, Hz. Peygamber’in
tekliflerini reddettiklerine pişman oldular ve reisleri Ebû Süfyân’ı antlaşmayı
yenilemesi için Medine’ye gönderdiler.
Barışı yenilemek için Medine’ye gelen Ebû Süfyan, şehrin bu katliam
haberiyle çalkalandığını gördü. Hz. Peygamber’in kendisine olumlu veya
olumsuz herhangi bir cevap vermemesi üzerine, onun eşi olan kızı Ümmü
Habîbe ve ardından ashâbın ileri gelenlerini dolaşarak yardımlarını istedi.
Ancak hiç kimseden destek bulamayınca eli boş bir şekilde Mekke’ye dönüp
durumu müşriklere anlattı.
Mekke üzerine yürümeye karar veren Hz. Peygamber, Ebû Süfyân’ın
dönüşünün ardından, nereye gidileceği veya kiminle savaşılacağını
açıklamadan ashâbına savaşa hazırlanmalarını emretti. Medine çevresindeki
Müslüman kabilelere haberci göndererek silahlarını kuşanıp Ramazan ayının
ilk günlerinde Medine’ye gelmelerini bildirdi. Savaş hazırlığının Mekkeliler
tarafından öğrenilmesini engellemek için Mekke yollarını kontrol altına
aldırdı. Ayrıca Mekke üzerine gidileceğini gizlemek için Necid istikametine
birlikler gönderdi. Bu tedbirlerin yanı sıra, casusların müşriklere haber
ulaştırmasını engellemesi için sürekli Allah Teâlâ’ya yalvarıyordu. Niyeti
Mekkeliler’i hazırlıksız yakalamak ve kan dökülmeden teslim olmalarını
sağlamaktı. Bu arada Hâtıb b. Ebû Beltea isimli sahabi, nefsine aldanıp,
yazdığı bir mektupla savaş hazırlıklarını Mekkeliler’e bildirmek istemişti.
Vahiy yoluyla bundan haberdar edilen Hz. Peygamber tarafından gönderilen
sahabiler, onun mektubunu götüren kadını yolda yakalayıp getirdiler. Hâtıb,
asla İslâm’dan dönmediğini, bu mektubu Mekke’deki kimsesiz yakınlarına
faydası olur düşüncesiyle yazdığını söylüyordu. Hz. Peygamber, Allah
Teâlâ’nın Bedir gazileri hakkındaki umûmî af va‘dine dayanarak onu affetti.
Ebû Rühm el-Gifârî’yi vekil bırakan Hz. Peygamber, on bin kişilik
ordusuyla 10 Ramazan 8 (1 Ocak 630) günü Medine’den ayrıldı. Yolda
Mekke’den Medine’ye hicret için gelmekte olan amcası Abbas’la karşılaşınca
onu da yanına aldı ve Mekke yakınlarındaki Merrüzzahran vadisine kadar
gelerek orada konakladı. Ordusunun kalabalık olduğunu gösterip
Mekkeliler’in gözünü korkutmak için geceleyin her askerin bir ateş
yakmasını emretti. Diğer tarafta ise Mekkeliler antlaşmayı bozdukları için
Müslümanların kendilerine savaş açmalarından endişe ediyor ve şehir dışına
çıkıp bir haber almaya çalışıyorlardı. Bu maksatla şehir dışına çıkan Ebû
Süfyân ve iki arkadaşı, etrafı aydınlatan ateşlerin mahiyetini öğrenmeye
çalışırken, gözcüler tarafından yakalanıp Hz. Peygamber’in huzuruna
getirildi.
Mekke lideri, biraz tereddüdün ardından Müslüman oldu. Hz.
Peygamber, onu bir kaya üzerine çıkartıp, ordusuna onun önünden resmigeçit
yaptırdı. Kabile birlikleri geçtikçe hayretini gizleyemeyen ve İslâm
ordusunun büyüklüğünü yakından gören Kureyş liderini Mekkeliler’in
savaşsız teslim olmalarını sağlamak üzere Mekke’ye gönderdi. Onu,
“Kâbe’ye sığınanlara, Ebû Süfyan’ın evinde toplananlara veya kendi
evlerinde kalanlara dokunulmayacağı” talimatını ulaştırmakla görevlendirdi.
Daha sonra ordusunu dört kola ayırdı, mecbur kalınmadıkça kan
dökülmemesini emretti. İşledikleri ağır suçlar sebebiyle on bir erkek ve altı
kadın af dışında tutulmuştu; ancak onların da üçü hariç diğerleri affedildi.
Hâlid b. Velid’in kumandasındaki birlikler hariç, diğer üç kol Mekkeye
çatışmasız girdiler. Ancak güneyden şehre giren Hâlid, küçük bir grubun
saldırısıyla karşılaşınca çatışma çıktı. İki Müslüman şehit düşerken 13 müşrik
öldürüldü. Çatışma çıkmasına üzülen Hz. Peygamber, müşriklerin saldırıları
yüzünden çıktığını öğrenince rahatladı.
Mekke’ye 20 Ramazan (11 Ocak 630) Cuma sabahı girildi. Şehire
merkezi birliğin başında giren Hz. Peygamber, sancağını Hacun mevkiine
diktirip bir süre dinlendikten sonra, Kâbe’ye yöneldi. Hacerülesved’i
selamlayıp öptü. Devesi Kasvâ’nın üzerinde, elindeki sopa ile putları
devirerek tavafını tamamladı. Daha sonra ashâbına Kâbe’nin içini ve
çevresini orada bulunan putlardan temizlemelerini emretti. Bir konuşma
yaparak Mekke’nin harem olduğunu ve bu statüsünün devam edeceğini, hac
ve Kâbe idaresiyle ilgili hicâbe ve sikâye dışındaki görevlerin ilga edildiğini
açıkladı. Ardından haklarında verilecek kararı öğrenmek için toplanan
müşriklere hitap etti. Davetine başladığı günden itibaren yaklaşık yirmi yıl
boyunca kendisine ve arkadaşlarına her türlü kötülüğü yapmış, Mekke’den
çıkarmakla yetinmeyip savaş üstüne savaş tertiplemiş ve bütün şirk ehlini de
yanına alarak İslâm’ı ortadan kaldırmaya çalışmış olan Mekkeliler’e istediği
her cezayı verebilecek durumdaydı. Hiç kimsenin de ona itiraz edebilecek
hali yoktu. Ancak o, böyle yapmadı ve “Haydi gidiniz, hepiniz serbestsiniz”
diyerek onları affettiğini açıkladı. Ayrıca hiç kimsenin malına mülküne
dokunulmadı, muhacirlerin geride bıraktıkları ev ve arazilerinin peşine
düşülmedi. Fetih günü bir af, bir bağışlama günü oldu. Hz. Peygamber,
İslâm’ın ruhunu en iyi şekilde aksettiren bu asil davranışıyla, bütün
Mekkeliler’in kısa zaman içinde Müslüman olmalarına zemin hazırlamış,
onlara kâinatın en büyük fırsatını sunmuştu. Çok geç de olsa gerçeği anlayan
Mekkeliler, bu defa onu yanıltmadılar, öğle namazının ardından önce
müslüman olan erkekler, ardından kadınlar Müslüman olarak kendisine biat
ettiler. Henüz buna hazır olmadığını bildirenlere de istediklerinden fazla
mühlet verdi.
Hz. Peygamber, İslâm tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan ve
İslâm’ın yayılışını hızlandıran Mekke fethinin ardından birkaç gün Mekke’de
kaldı. Bu günlerde bazı sahabileri Mekke civarındaki kabilelere ait, Lât, Menât
ve Uzzâ gibi putları yıkmakla görevlendirdi. Ardından bazı kabileleri
İslâmiyet'e davet etmek için seriyyeler gönderdi. Bu sırada Hevâzin ve Sakif
kabilelerinin savaş hazırlığı yaptıklarını öğrenince, yeni müslüman olan Attâb.
b. Esîd’i Mekke valiliğine tayin edip Huneyn’e doğru hareket etti.