Hz. Peygamber devrinde cihad, aynı zamanda İslâm davetinin önündeki
engelleri kaldırmak(Maide 5/67, En’am 6/19), fikir hürriyetini sağlamak, insan
hakları ve din hürriyetini güvence altına almak ve antlaşmaları bozanları ve
hainlik yapanları cezalandırmak gibi önemli gayelerle yapıldı.
Hz. Peygamber'in katıldığı bütün seferlere gazve, onun bizzat katılmadığı, bir
sahâbînin kumandası altında gönderdiği askerî birliklere ise seriyye adı verilir.
İslâm tarihçilerine göre Hz. Peygamber'in emir ve kumandasında yirmi yedi
gazve gerçekleşmiştir. Seriyyelerin sayısı konusunda ise otuz beş ilâ altmış
altı arasında değişen farklı görüşler vardır.
Büyük Bedir Gazvesi'nden önce dört gazve ve dört seriyye tertiplendi.
Bunlardan Batn-ı Nahle Seriyyesi hariç diğerlerinde baskın yapılmadığı gibi
çarpışma da meydana gelmedi.
Birer ay arayla meydana gelen ilk üç seriye, şunlardır:
1- Hicretin 1. yılıramazan ayında (Mart 623),
yani hicretten yedi ay sonra Hz. Hamza kumandasında yapılan Sîfülbahr seferi.
2- Yine aynı yılın şevval ayında
Ubeyde b. Hâris'in komutasındaki bir süvarî birliği tarafından gerçekleştirilen
Râbiğ seferi.
3- Bundan bir ay sonra Zilkade ayında Sa'd b. Ebû Vakkâs
başkanlığında düzenlenen Harrâr seferidir.
Bu ve daha sonraki askerî
seferlerde müslümanlar sadece o sıralarda savaş halinde oldukları
Mekkelilere ait kervanlara saldırı düzenlemişler, diğer gayri Müslim
topluluklara ilişmemişlerdir.
Bu seriyyelerden sonra Hz. Peygamber’in aynı bölgeye yaptığı gazveleri
görmekteyiz. Bu onun Mekkelilerin can damarlarından biri sayılan, bu
bölgeden yani Medine ile Kızıldeniz arasından geçen ve kuzeye ulaşımı en
kolay sağlayan kervan yolunu denetim altına almak niyetinde olduğunu
göstermektedir. Hz. Peygamber seriyyelerle adeta bir ön çalışma yaptıktan
sonra kendisi bölge kabileleriyle antlaşma zemini aramaktadır. Hz.
Peygamber’in, Medine’de sağladığı birlik havasını, çevresindeki kabilelerle
de anlaşmak suretiyle yaygınlaştırmak ve hareket alanının genişletmek
istediği anlaşılmaktadır.
Bedir Savaşı'ndan önce tertiplenen gazveler,
Ebvâ, Buvât, Bedru'l-Ûlâ ve Zü'l-Uşeyre'dir.
Hicretin ikinci senesinin safer ayında ilk askeri seferi olan
Ebvâ gazvesinde Hz. Peygamber Veddan’a geldi ve Damre oğullarıyla
karşılıklı saldırmazlık ve birbiri aleyhine bir üçüncü tarafa yardım etmemek
üzere antlaşma yaparak onların tarafsız kalmalarını sağladı.
Hz. Peygamber, Ebvâ gazvesinden birkaç hafta sonra rebiulevvel ayında
tekrar aynı bölgeye bu dafa Cüheyne kabilesinin yaşadığı Buvât yöresine bir
gazve gerçekleştirdi.
Buvât gazvesinden birkaç gün sonra Fihr kabilesinden Kürz b. Câbir’in
yönetiminde Mekkeli küçük bir grup Medine’nin dış mahallelerine saldırarak
burayı yağmaladı ve halkını kılıçtan geçirdi. Hz. Peygamber saldırganları
birkaç gün takip etti ve Bedir yakınlarına kadar gitti ise de bir sonuç alamadı.
Hz. Peygamber Kürz’ü takipten döndükten birkaç hafta sonra
cemaziyelevvel ayında Mekkeli büyük bir kervan Suriye’ye doğru hareket
etti. Rasulullah, derhal güney-batıdaki kıyı bölgesine doğru yola çıktı.
Kervanı yakalama imkânı olmadı ama Müdlic kabilesi ile bir antlaşma
yapıldı.
Kureyş kabilesi ile çıkacak bir savaşta Müslümanların başarılı olması için
hangi adımları atmak gerekiyorsa o adımları hızla atan Hz. Peygamber,
düşmanın ticaret için kullandığı en önemli yol üzerindeki kabile ve
coğrafyayı yakından tanıyıp hatta bazı kabilelerle antlaşmalar imzalayarak
hazırlık yaptı.
Yine bu cümleden olarak hicretin ikinci yılı recep ayında Abdullah b.
Cahş komutasında bir birliği, adeta düşmanın nabız atışlarını ölçmek
anlamına gelecek tarzda Mekke yakınlarına gönderdi. Birlik yola çıktı ve Hz.
Peygamber’in kendilerine verdiği mektubu iki gün yürüdükten sonra açtılar.
Mektuptan, Mekke ile Taif arasında bulunan Nahle’ye gideceklerini ve
Kureyş’i gözetleyip onların haberlerini toplayacaklarını öğrendiler. Abdullah
b. Cahş, arkadaşlarıyla orada beklerken, Tâif'ten dönmekte olan İbnü'lHadramî
başkanlığındaki dört kişilik Kureyş kervanına rastladılar. Savaşın
yasaklandığı haram aylarından Receb ayının son günüydü. Abdullah b. Cahş
ve arkadaşları bir müddet tereddüt ettiler. Ancak daha sonra şaban ayının biri
olmuştur diyerek kervan başkanı Amr b. el-Hadramî'yi öldürüp diğer iki
kişiyi de esir ettiler. Dördüncü şahıs ise kaçtı.
Seriyye mensupları Medine'ye geldiklerinde, Hz. Peygamber iki esiri
hapsetti. Ancak, kendisine ayrılan ganimeti almadı; savaşmayı emretmediğini
hatırlatarak onları azarladı. Abdullah b. Cahş ve arkadaşları çok üzüldüler.
Bu arada Kureyş müşrikleri "Muhammed ve arkadaşları haram ayı helâl hâle
getirdiler; haram ayda kan döktüler, kervanın mallarını aldılar ve adamları
esir ettiler" diyerek müslümanları itham etmeye başladılar. Bir süre sonra
Bakara Sûresinin 217. âyet-i kerimesi nazil olarak durumu aydınlattı. Bu
âyette, haram aylarda savaşmanın büyük günah olduğu, fakat Allah'ı inkâr
etmenin, insanları Mescid-i Haram'ı ziyaretten alıkoymanın ve halkını oradan
çıkarmanın daha büyük günah olduğu, fitne çıkarmanın adam öldürmekten
daha beter olduğu açıklandı. Hz. Peygamber de kendi hissesine ayrılan
ganimeti aldı. Esirlerden Hakem b. Keysan İslâmiyet'i kabul edip Medine'de
kalırken, Osman b. Abdullah Mekke'ye döndü. Bu seriyyeden yaklaşık bir
buçuk ay kadar sonra Bedir Savaşı meydana gelmiştir.