“Halı” kelimesi Farsça olduğu da söylenen “kali”den gelme bir kelime olup,
yaşama mekânlarını taş, toprak veya ahşap zeminden ayıran dokuma
tekniğine dayalı bir sanat alanına ad olmuştur.
Eski Türkçe’de halıcılıkla ilgili kelimelerin çokluğu, halı sanatının tarihî kimliğini de aydınlatır.
Birçoğu yabancı olmak üzere yakın dönem araştırmaları, halı sanatının
Asya ve Türk menşeli olduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır. Rus arkeolog
Rudenko tarafından 1947-1949 kazılarında bulunmuş olan milâttan önce VIII. yüzyıllara ait Pazırık halısı da, Doğu Türkistan’ın eski şehirlerinde ve Turfan’da 1900’lü yılların başında ortaya çıkarılan halı parçaları da bunu
teyit etmektedir.
1,89 x 2 m. boyutlarında kareye yakın Pazırık halısının
desimetreküpü 36.000 düğüm içermekte olup, eser Leningrad Ermitaj
Müzesi’nde teşhir edilmektedir. Bu büyüklükte bir halıda bu denli ince ve
çok sayıda Gördes/Türk düğümünün mevcudiyeti o devir için şaşırtıcıdır.
Söz konusu kazılarda ve araştırmalarda bulunan halıların düğümleri biraz
kaba olmakla birlikte, renkli yün ipliklerinin uçları ve fazlalıkları kırpılarak
örnekler iyice belirgin biçimde ortaya çıkarılmıştır. Dokuma tekniğinde bu
noktaya gelinmesi için de bir gelişme sürecinin yaşanmış olması icap eder ki
bu da Türk halıcılığının başlangıç tarihini hayli erken asırlara götürür.
Büyük Selçuklular vasıtasıyla Batı Asya’ya, sonra da İran içlerine kadar
gelmiş olan Türk halı sanatı, oradan da Anadolu Selçukluları vasıtasıyla
Anadolu’ya intikal etmiştir. Çadır hayatı ihtiyaçlarını karşılayan teknik bir
buluş olan düğümlü halıların İslâm coğrafyasındaki yayılışı Türkler’in batıya
doğru ilerlemesi ile ilgilidir. Büyük Selçuklular’dan günümüze pek bir şey
ulaşmış görünmüyorsa da özellikle Konya ve Beyşehir’de bulunan halılar
Anadolu Selçuklu dönemi Türk halılarının desen ve renk anlayışını
günümüze taşırlar.
1905’te Alman konsolosu Loyved tarafından bulunan Konya’da Alâeddin
Camii’nde fersude biçimde farkedilen üçü bütün, beşi parça halindeki halılar,
İstanbul’daki Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ne intikal ettirilerek bakım ve
korumaya alınmıştır. En büyüğü 15 m2 olan bu halılarda koyu mavi ve
kırmızı renkli zemin üzerinde yer alan motifler de bu iki rengin açık
tonlarıyla oluşturulmuştur. Bu dönem halılarında bol renk kullanımı yerine,
az sayıda renk ile bunların farklı tonlarının tercih edildiği görülür. Daha çok
geometrik şekillerin egemen olduğu, ancak yer yer bitkisel motiflerin de
bulunduğu halıların etrafında kûfî tarzı süsleme unsurları da görüntüye ayrı
bir güzellik katmaktadır.
1930’da Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nde farkedilen üç Anadolu Selçuklu
halısı da Konya Müzesi koleksiyonları arasına alınmıştır. Bundan beş yıl
sonra Kahire’de bulunan ve İsveç’e götürülen halılar arasında da
Anadolu’dan gitme Selçuklu halılarına rastlanmıştır.
XIV. yüzyılda bazı hayvan motiflerinin biraz stilize edilerek içinde yer
aldığını Avrupalı ressamların tablolarından çıkardığımız bu halılardan sonra,
XV. yüzyılın sonuna doğru daha çok geometrik desenlerin hâkim olduğu
Holbein halıları karşımıza çıkar. Ressam Holbein’in tablolarına konu olduğu
için bu adla anılan söz konusu halılar, Batı Anadolu veya Uşak bölgelerinde
dokunmuştur. XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar bu bölgede renk ve desen
bakımından fevkâlade güzellikte halılar üretilmiştir. Madalyonlu ve yıldızlı
şeklinde iki tipte ele alınabilecek olan bu halıların motif tasarımında biçim
tekrarları yoluyla sonsuzluğa dikkat çekilir.
Bilinen Anadolu halıları dışında, teknik, malzeme ve renk anlayışı
bakımından tamamen farklı, bir dönem uygulanan düğüm sistemi ile İran
tesirinin, Mısır’ın fethini müteakip de Memlük etkisinin gözlemlendiği
Osmanlı saray halıları, bütün bu etkileşimlerle birlikte kendi özgün üslûbunu
kaybetmemiş, hatta İngiltere, İspanya ve Portekiz halılarının şekillenmesinde
rol bile oynamıştır. XVI. yüzyıldan sonra Safevîler’le İran halıları kendine
özgü bir tasarım anlayışına sahip oluncaya kadar Türk halısına has sağlam
tekstil karekterli aslî şekillerini muhafaza etmişlerdir.
Türk halıcılığının bir başka zengin alanını da seccadeler oluşturur.
İstanbul’daki Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ile Berlin ve daha birçok
yabancı müzede nadir örneklerine rastladığımız Osmanlı seccadeleri Uşak ve
civarı dışında sarayda da üretilmiştir. Ortaya çıktığı bölgelere göre renk ve
desen tasarımında değişiklikler gözlemlenen seccadelerin, Selçuklu tarzını
sürdüren Konya ve Bergama bölgesi dışında, Gördes, Kula, ve Ladik ile
Milas ve Kırşehir bölgelerinde de üretimleri devam etmiştir.
Türk halısının ham maddeleri nelerdir? Bunların renklendirilmesinde ne türden boyalar kullanılır?