Zekât verirken öncelikle dikkat edilecek konu, zekâtın sahih olma
şartlarını bilerek ödeme yapmaktır. Bunları, şöylece sıralayabiliriz:
a) Zekât Niyeti:
Zekât bir ibadet olduğundan, niyetsiz ödenmesi halinde sahih
olmaz. Bu sebeple, Müslüman olmayanların zekât ödemeleri de sahih
değildir. Niyet, malı ayırırken veya verirken yapılır.
b) Ödenenin Değer Taşıması:
Her türlü zekât konusu mal için ödenen zekât
malının kıymetli ve vasıflı olması şarttır. Nâfile olarak tasadduku câiz
olan malın, zekât olarak ödenmesi de câizdir; nâfile olarak tasadduk
edilemeyecek mal, zekât olarak da ödenemez. Alacaklı zekât konusu
alacağını, fakir borçluya bağışlayabilir. Bu hibe, zekât yerine geçer. Fakir
olmayan bir borçluya böyle bir malın bağışlanması, ne o malın, ne de
başka malların zekâtı için geçerlidir.
Zekât verirken, ikinci olarak dikkat edilecek nokta, zekâtın ödenmesindeki önceliklere uymaktır:
a) Ehil Olanları Araştırmak:
Zekât öderken, kendisine ödeme yapılan
kimselerin, buna ehil olup olmadıklarını araştırmak gerekir. Kendisine zekât ödenecek kimse, zekâtın ödendiği anda, buna ehil olmalıdır. Bu
özelliğin daha sonra ortadan kalkması, zekâtın sahih olmasını engellemez.
b) Ödemedeki Efdaliyet ve Öncelikler:
Nisap miktarına ulaşmayan değerdeki
zekât ödemesini, zekâtın ödeneceği sınıflardan yalnızca bir kişiye yapmak
efdaldir. Tek kişiye nisap miktarı veya daha fazla zekât ödemek, kerahetle
sahihtir. Ancak, ödenen kişi borçlu olursa –zekât nisaptan fazla bile olsa borcunu ödeyeceği kadar zekât ödenir. Kalabalık aile sahibi olunca da
durum böyledir, fakat bu durumda ödenen zekât aile bireylerine
bölündüğünde, her birine nisap miktarından fazla pay düşmemelidir.
Zekâtı, öncelikle akrabaya ödemek daha faziletlidir.
Hz. Peygamber (s.a.v),
akrabaya vermeyi teşvik ederek şöyle buyurmuştur:
“Yoksullara verilen sadaka, tek sadakadır. Akrabaya verilen sadaka ise, iki sadakadır. Biri sadaka, diğeri akrabaya iyiliktir.”
(Tirmizî, “Zekât”, 26; Nesâî, “Zekât”, 22, 82; İbn Mâce, “Zekât”, 28).
Akraba arasında gözetilecek efdaliyet ve öncelik sırası mükellefin, erkek
ve kız kardeşleri, bunların çocukları ve amcalar, halalar, dayı ve teyzeler,
dayı ve teyze çocukları ve diğer akraba şeklindedir.
Akrabadan sonra efdaliyet sırası, fakir komşu ve meslektaşlarındır.
Bunlardan itibaren, halka halka uzağa doğru gelişme gösterir.
Mükellef, zekâtını Tevbe, 9/60 ayetinde sayılan bütün sınıflara veya bu
sınıfların yalnızca bir kısmına, bir sınıfın içinde dilediği kimselere, hatta
tümüne ödemekte serbesttir. Hangi sınıfa öderse ödesin, mükellef borçtan
kurtulmuş olur. Dolayısıyla zekât, birden fazla kişiye uygun görülecek
değişik miktarlarda verilebilir.
Zekâtı, aslında –mükellef ayrı, mal ayrı yerde olsa bile- zekât konusu
malların bulunduğu yerdeki fakirlere ve hak sahiplerine ödemek gerekir.
Yıl sonunda, zekâtı, başka yerlerdeki fakirlere göndermek mekruhtur. Bununla birlikte, zekâtın gönderildiği kimseler, akrabadan olunca, malın bulunduğu yerdekilerden daha muhtaç durumdaysa, gönderilmesi Müslümanlara yarar sağlıyorsa, dâr-ı harpten (gayri müslim ülkeden) dâr-ı İslâma (Müslüman ülkeye) gönderince, bilgin veya talebeye gönderilince, daha takva sahibi, daha sâlih ve Müslümanlara faydalı birine gönderilince, ayrıca zekâtı erken ödeyince mekruh olmaz; hatta daha uygun olur.