Toplumsal ilişkilerde karşılıklı güven, hep aranan ve beklenen bir olgu
olmuştur. İnsanlar bazen sözlerine ya da eylemlerine ayrı bir inandırıcılık
kuvveti kazandırmak isterler. Bu isteğin gerçekleştirilebilmesinin günlük
hayattaki en kolay ve en çok başvurulan aracı, yeminlerdir.
Kişiler inandıkları ortak ilkeler ve değerler adına and içerek muhataplarına belli bir güven duygusu verirler. Böylece başta sözleşmeler olmak üzere ikili veya çok taraflı ilişkiler, karşılıklı itimada bağlanmış olacağından daha istikrarlı bir ortam sağlanmış olur. Mahkemelerde de bir isbat vasıtası olarak bazen yemine başvurulur.
Aslında İslâm öğretisine gönülden bağlı olan kimseler, sözlerini
kuvvetlendirmek ve doğruluklarını isbat etmek için ayrı bir unsura gerek
duymazlar. Çünkü İslâm, kendisine inananlardan her durumda özüyle ve
sözüyle doğru olmalarını bekler. Onlarcası içinde
“Sana emrolunduğu gibi dosdoğru ol!”
(Hûd 11/112);
“Onlar emanetlerini gözeten ve sözlerini yerine getirenlerdir.”
(el-Mü’minûn 23/8; el-Meâric 70/32);
“Rabbimiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru olanlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.”
(elAhkâf 46/13) ayetleri,
bu duyarlılığı açıkça ortaya koymaktadır.
Bununla birlikte dünya hayatının kimi belirsizlikleri, hırsa ve güdülere
mağlup olmak ve ahlâk ölçülerindeki zayıflamalar, yemin gibi ilave bir
destek ihtiyacını gündeme getirmiştir. Bazen de insan kendisini kontrol altına almak için bazı eylemleri yapmaya ya da terketmeye söz verir ve bunu da bir yemine bağlayabilir.
Öyle veya böyle, yapılan bir yemin, kişiyi sorumluluk altına alır ve gereğini yapma borcu doğurur. Gereği yapılmadığı takdirde de keffâret denen yaptırım devreye girer.
Yüce Allah’ın “Sözleştiğiniz zaman Allah’a olan ahdinizi yerine getirin! Yeminlerinizi, Allah’ı aranızda kefil kılarak sapasağlam hale getirdikten sonra bozmayın…Yeminlerinizi aranızda aldatma amacı yapmayın!.. Allah adına verdiğiniz bir sözü az bir pahaya değişmeyin!..”
(en-Nahl 16/91, 94, 95); “
Allah bilinçli olarak yaptığınız yeminlerden sizi sorumlu tutar. Bunun keffâreti, kendi aile fertlerine yedirdiğinizin ortalamasından, on fakiri doyurmanız veya onları giydirmeniz yahut bir köleyi hürriyetine kavuşturmanızdır. Bunları bulamayan kimse üç gün oruç tutar. İşte yeminlerinizin keffâreti budur. Yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi tutun!..” (el-Mâide 5/89)
şeklindeki buyrukları bunu ortaya koymaktadır.
Keffâret sadece yerine getirilmeyen yeminlerin cezası bağlamında ele
alınan bir olgu değildir. Ramazan orucunu bozmak, adam öldürmek, ihram yasaklarını çiğnemek gibi diğer bazı eylemler de başka keffâret türlerini gündeme getirirler. Çiğnenen bir dinî kuralın uhrevî sonuçlarını telafiye, Allah’ın hoşnutsuzluğunu gidermeye vesile olduğu ve malî ya da bedenî bir ibadet ile yerine getirildiği için keffâretler, ibadet kavramı içinde değerlendirilirler. Keffâretler hem ihlâl
edilen kuralların bir cezasıdır hem de ihlâl edenin tevbesi ve bağışlanması
için bir vesiledir.
Yemin esasen Allah adına yapıldığı için onun hakları çerçevesinde ibadet
alanına dâhil olmuştur. Her ne kadar ceza boyutu varsa da keffâretler de son tahlilde Allah haklarıyla ilgili konularda söz konusu olduğundan ibadet
alanında değerlendirilmiştir. Keffâretlerin ibadet niteliği taşıdığını gösteren
bir diğer nokta da, oruç tutmak ve fakirleri doyurmak gibi, ibadet türünden
olan fiillerle ifa edilmeleridir.
Yemin ve keffâretlerin mahiyet, önem ve amacı hakkında arama motorları
aracılığıyla internet taraması yapabilirsiniz. Bu çerçevede özellikle www.
diyanet.gov.tr adreslerine müracaat edebilirsiniz.