Sözlükte “örten, gizleyen, inkâr eden” gibi anlamlara gelen keffâret (çoğulu: keffârât) dinî bir terim olarak şöyle tanımlanmaktadır: İşlenen bir kusur veya günahtan dolayı hem ceza özelliği bulunan hem de Allah’tan bağışlanma dilemek maksadıyla yapılan bir tür malî ve bedenî ibadettir.
Tanımdan da anlaşılacağı üzere keffâretin sebebi bir ihlâldir. Bu ihlâl, ya
dinen yapılması gereken bir eylemin terk edilmesi, ya da yapılmaması
gereken bir şeyin yapılması şeklinde olur. Her iki durumda da bir kusur ve
günah işlenmiş olacağından dinimiz, bunların ibadet türünden fiillerle
giderilmesini ve kusurlu olanların bu yolla affedilebilmelerini öngörmüştür.
Keffâret diye isimlendirilen bu fiiller aynı zamanda günahın bir cezası
mahiyetini de taşımaktadırlar. Yani suçunun karşılığında keffâret
sorumluluğunu yerine getiren kimse böylelikle hem cezalandırılmakta hem
de affedilebilme imkânını yakalamaktadır.
Keffâretler günah işleyen kimsenin pişmanlık duymasına ve tevbede
bulunmasına vesile olması yanında, sosyal yönü de olan ibadetlerdendir.
Oruç tutmak, köle azad etmek, belli sayıda fakirleri doyurmak veya
giydirmek yollarından birisiyle ifa edilebilen keffâretlerin oruç dışındaki
şekilleri doğrudan toplumsal faydayı ve dayanışmayı hedeflemektedir.
Bazı ayetlerde ve hadislerde keffâretin ceza olma yönünden çok, örtücü,
telafi edici ve mağfirete yaklaştırıcı yönü öne çıkarılmıştır.
Mesela beş vakit namaz, cuma namazı, ramazan orucu ve umrenin her birisinin, kendi cinsinden tekrar yapılan bir sonraki ibadet arasındaki küçük günahlar için keffâret olacağı
(Buhârî, “Umre”, 1; Müslim, “Tahâret”, 11-15);
başa gelen üzüntü, sıkıntı ve hastalıkların bazı kusurları örteceği
( Müslim, “Birr”, 52)
beyan edilmiştir.
Aşağıda anlatılacak olan çeşitleri ve hükümleri dikkate
alındığında buradaki keffâretin terim anlamından çok, sözlük anlamında
kullanıldığı görülecektir.
Terim anlamıyla daha yakından bakarsak keffâretlerin iki yönüne ilişkin
olarak şu ilkeleri tesbit edebiliriz:
1. İbadet olma özelliği taşıdıkları için keffâretler:
a.- Ancak Kur’ân ve Sünnet tarafından konulabilirler. Bu iki kaynak
tarafından belirlenenlere kıyasla veya başka yöntemler kullanarak yeni
keffâretler konulamaz.
b.- Naslar tarafından belirlenen ibadet ve şekillerle yerine getirilirler. (Bu
belirlenen ibadetlerin ifasında, özellikle yedirme ve giydirmede Hanefîler
bazı şekilsel düzenlemeler yapılabileceğini kabul etmişlerdir.)
c.- Sadece Müslümanları ilgilendirirler. İbadetin geçerliliği her şeyden önce
imanı yani mümin olmayı gerektirdiğinden bu niteliğe sahip olmayanlar
ibadete bağlı olan hususlarla da muhatap olmazlar.
2. Ceza olma özelliği taşıdıkları için keffâretler:
a.- Dinen yükümlü sayılanların sorumluluğundadırlar. Yani ceza ehliyeti
taşıyan akıllı ve ergin kişiler keffâret öderler.
b.- Diğer cezalarda da olduğu gibi işlenen suçun vebalini bütünüyle ortadan
kaldırmazlar. Bunlar tevbe, istiğfar ve helalleşmenin yerini tutamazlar.
Zamanın ve anlayışların değişmesine bağlı olarak keffâretler de değişebilir mi?
Keffââretler, dinî bir kuralın çiğnenmesinin Allah hakkına ilişkin uhrevî
sonuçlarını yani günahı ve Yüce Yaratıcı’nın hoşnutsuzluğunu silmeye
yönelik yükümlülüklerdir.
Diğer taraftan oruç, kurban ve sadaka gibi ibadetlerle yerine getirilirler. Bu gerekçelere bağlı olarak keffâretler taabbüdî nitelik taşırlar yani ibadet kavramı içinde yer alırlar. İbadetler ise ancak naklî delil ile yani Kitap ve Sünnet ile tesbit edilirler ve zamana, algıya, topluma göre değişmezler. Olsa olsa bunların ifası sırasında şekilsel düzenlemeler yapılabilir.
Mesela yemin keffâretindeki on fakiri doyurma emri, bir fakirin
on gün boyunca doyurulması biçiminde de yerine getirilebilir.