İslâm’ın en önemli değerlerinden birisi de insan hayatını korumaktır. Cana
kasdetmek hem çok büyük bir günahtır (en-Nisâ 4/92) hem de dünyada ağır yaptırımı olan bir suçtur.
Bilindiği üzere kasden ve tasarlayarak adam öldürmenin dünyadaki cezası
Kur’ân’a göre kısastır. (el-Bakara 2/178-179).
Aynı suçun hata veya kazâ ile işlenmesi durumunda hangi yaptırımların söz konusu olacağını şu ayet açıklamıştır:
“Yanlışlıkla olması dışında bir müminin herhangi bir mümini
öldürmesi asla mümkün değildir. O halde kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir
diyet vermesi gerekir. Ancak onlar bunu bağışlarlarsa o başka. Eğer
öldürülen mümin size düşman olan bir topluluğa mensup ise sadece bir
mümin köle azat etmesi gerekir. Eğer öldürülen mümin sizinle anlaşması
olan bir topluluktan ise, öldürülenin ailesine teslim edilmek üzere bir diyet
vermesi ve bir köle azat etmesi gerekir. Bunu (köle azadını) yapamayan ardı ardına iki ay oruç tutar. Bu, tevbesinin Allah tarafından kabulü içindir. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.”
(en-Nisâ 4/92)
Buna göre hataen veya kazâen adam öldürmelerde öldürülenin ailesine
verilecek diyet cezası yanında bir de keffâret vardır. Keffâret-i katl olarak
isimlendirilen bu sorumluluk, önce bir Müslüman köleyi hürriyetine
kavuşturmak; eğer bu yapılamıyorsa iki kamerî ay peşpeşe oruç tutmakla
yerine getirilir.
Ayette sadece yanlışlıkla/hataen adam öldürmeden bahsedildiği için
Hanefîler kasden adam öldürme suçunda bu keffâretin söz konusu
olmayacağını söylerken Şâfiîler kasden adam öldürme suçunda da aynı
keffâreti gerekli görmüşlerdir.