Haramlık durumuna “hurmet”, haram kılmaya “tahrîm”, haram kılınan fiile
veya nesneye de “haram” adı verilir.
Muharram, hazr, mahzûr, memnû, menhiyyun anh terimleri de, haram terimi yerine kullanılabilir.
Özündeki (aslındaki) veya vasfındaki bir kötülükten dolayı, kesin
bir delille ve açık/bağlayıcı bir ifadeyle yapılmaması istenen fiillere
haram denir.
Tanımdaki üç unsur çok önemlidir:
1- Özünde veya vasfında bir kötülük ve zarar bulunmak,
2- Yasaklığı kesin bir delille sabit olmak,
3- Delâlet açısından kesin bir ifadeyle yasaklanmak.
Bu tanıma göre, bir fiilin haram olabilmesi için kesin birer delil olan ayetle, mütevatir veya meşhur sünnetle ve aynı zamanda da kesin ve bağlayıcı bir
ifadeyle yasaklanması gerekir.
Allah’a şirk koşmak, ana-babaya karşı gelmek, başkasının malını haksız yere yemek, hırsızlık yapmak, eksik ölçüp tartmak, adam öldürmek, evlilik dışı cinsel ilişki (zina), alkollü içki içmek, kumar oynamak, yalan söylemek, İslâm dininin kesin haram kabul ettiği ve yasakladığı bazı fiillerdir.
Haram kılınan fiiller, mutlaka özünde veya vasfında bireysel ya da toplumsal bir kötülük ve zarar barındırır.
Tanımda sözkonusu ettiğimiz haramın sübutundaki kesin delil arayışı,
Hanefîlere göredir. Hanefîler dışındaki İslâm hukukçularının çoğuna göre ise
haram, zannî delil sayılan ve kesin bilgi ifade etmeyen haber-i vâhid ile de
sabit olabilir.
Hanefîler, haber-i vâhidle kesin ve bağlayıcı şekilde yasaklanan fiile ”tahrîmen mekruh”, kesin ve bağlayıcı olmayan yasaklamaya ise “tenzîhen mekruh” adını verirler.
Çünkü Hanefîler, haklı olarak, haram gibi çok önemli bir yasaklayıcı hüküm delilinin kesinlik niteliği taşıması gerektiğini savunurlar. Dolayısıyla da, sübut ve ifadenin bağlayıcılığı açısından zaaf taşıyan yasaklamanın derecesini bir alta düşürerek, bu fiile mekruh hükmünü verirler.