İslam İnanç Esasları - Ünite 9: İnanç ve Davranış İlişkisi - Çözümlü Sorular

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
İNANCIN PRATİK DEĞERİ

1. Kur-an’ı Kerim ve Davranış ilişkisi nedir?
Cevap: Kur’an-ı Kerîm’e göre Allah, yeri ve gökleri,
dünya nimetlerini, hayatı ve ölümü, hangilerinin daha
güzel davranışta bulunacakları hususunda insanları
denemek için yaratmıştır (bk. Hûd 11/7; el-Kehf 18/7; elMülk
67/2). Yine aynı maksatla insanları yeryüzünün
halifesi kılmıştır (Yunus 10/4). Ayrıca Allah’ın şahit
olmadığı hiçbir davranış yoktur (Yunus 10/61). O ileride
dünyada iken kimlerin daha güzel davranışta bulunduğunu
ortaya çıkaracak ve hiçbir haksızlığa meydan vermeksizin
herkesi davranışına göre yargılayacaktır (et-Tevbe 9/94,
105; Yâsîn 36/54).

İNANÇ VE DAVRANIŞ İLİŞKİSİNİN BOYUTLARI

2. Kur-an’ı Kerim’de İnanç ve Davranış ilişkisinin
mahiyeti nedir?
Cevap: Kur’an-ı Kerîm’de davranış sözcüğü, yerine göre
inançtan bağımsız, yerine göre inançla birlikte
kullanılmıştır. Davranış sözcüğü “inanç”tan bağımsız
olarak kullanıldığı zaman insanın hem iyi ve hem de kötü
eylemlerini kapsar: “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır
işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre
ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir”
(ez- Zilzâl 99/7-8). “Kim kötü bir iş yaparsa onunla
cezalandırılır. O kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne
de bir yardımcı bulabilir” (en-Nisâ 4/123). Fakat davranış
sözcüğü Kur’an’da inanç kavramıyla birlikte yer aldığında
sadece “iyi eylemleri” ifade eder (bk. el-Bakara 2/62;
Sebe’ 34/37; et-Tegâbün 64/9).

3. İyi Davranış nedir?
Cevap: “İyi davranış” dinin yapılmasını emir ve tavsiye
ettiği iyi, doğru, faydalı ve sevap kazanmaya neden olan
bütün eylemlerdir. Dolayısıyla iyi davranış, mükelleflerin
dini-ahlâki sorumlulukları olan ibadetler başta olmak
üzere toplum yararına gerçekleştirilen her türlü olumlu
sosyal faaliyetleri ve uygulamaları içine alır. Buna inancın
tezahürü diyebiliriz. Nitekim Kur’an-ı Kerîm’de “inanç ve
iyi davranış” ilişkisi “ağaç metaforu”yla çok güzel tasvir
edilir: “Görmedin mi Allah güzel bir sözü nasıl misal
getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe
yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç Rabbinin izniyle her
zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara
misaller getirir” (İbrahim 14/24-25). Bu âyette “güzel
söz”, sembolik anlamda güzel ağaca benzetilmiştir.
Ağacın diri kalması için nasıl ki bakıma ve sulanmaya
ihtiyacı varsa, kalpteki imanın da iyi ve güzel
davranışlarla geliştirilmeye ve parlatılmaya ihtiyacı vardır.

4. Kötü davranış nedir?
Cevap: Kötü ve çirkin davranışlar ise dinde yapılması
yasaklanan veya hoş karşılanmayan yanlış, zararlı ve
günaha yol açan davranışlardır. Kur’an-ı Kerîm’de içki,
kumar, falcılık, haksız yere adam öldürme gibi günahlar,
şeytanın davranışı şeklinde nitelendirilmiş kötü davranış
örnekleridir (bk. el- Mâide 5/90; el-Kasas 28/15). Kötü
davranışı olanlar yalnızca kötülüklerinin dengiyle
cezalandırılırken, iyi ve yararlı davranışta bulunanlar
fazlasıyla ödüllendirilecektir (bk. en-Nûr 24/38; Sebe’
34/37–38; el-Mü’min 40/40; el- Ahkâf 46/16).
İnançsızların davranışları da ıssız çöllerdeki serap ve derin
denizdeki karanlığa benzetilmiştir (en-Nûr 24/39, 40).

5. İyi ve Kötü Davranışı belirleme kriterleri nelerdir?
Cevap: Kur’an ve sünnette iyi davranışların açık ve tam
bir listesi verilmemiştir. İnsanın yaptığı hangi davranış,
Kur’an-ı Kerîm’e ve Nebevî Sünnete uygun düşüyorsa, o
iyi davranıştır. Yukarıda da değindiğimiz gibi iyi
davranışın etkileri Allah ile insan, insanla çevre ve insanla
toplum arasındaki ilişkilerde kendisini gösterir. Bunun için
iyi davranışa sınır çizmek zordur. Evrensel ölçekte iyi
davranış, Allah’ın dinine ve akla aykırı düşmeyen,
dünyada övgü, âhirette de mükâfatı gerektirecek olan her
türlü davranış şekilleridir.

6. Dini Davranış bakımından insanlar hangi sınıflamalara
tabi tutulmaktadır?
Cevap: İnanç esaslarını kabul eden insanları dinî davranış
bakımından dört gruba ayırmak mümkündür. Bunlar
Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlar, Allah’ı
görüyor gibi içtenlikle hareket edenler, günah işleyenler
ve riyâkâr davrananlardır.

7. Allah (cc)’a karşı sorumluluk bilinci taşıyan insanlar
kimlerdir?
Cevap: Gündelik hayatlarında Allah’a karşı sorumluluk
bilinci taşıyanlar, gerçek anlamda inanan ve inançlarının
gereğine göre iyi ve güzel davranışlarda bulunanlardır. Bu
niteliğe sahip olan mü’minler takvâ sahibi olup gündelik
hayatlarında dinlerine ve dindarlıklarına zarar verebilecek
olan kötü davranışlardan kendilerini korudukları gibi
daima uyanık bir tavır içinde olurlar.
8. İçtenlikle hareket edenler kimlerdir?
Cevap: Bilinç sahibi dindarlar, yüksek düzeyde her an
Allah’la birlikte olma duyarlılığına sahip olan kimselerdir.
Bunlar ihsân sahibi olup Allah katında güzel olan bir işi
gereği gibi yerine getirirler, güzel davranışın özündeki iç
güzelliği dış yüzündeki güzellik ile süsleyip ortaya
koyarlar. İhsan mertebesi İslâm’ın kemalindendir. Cibril
hâdisinden (Müslim, “İman” 1) öğrendiğimiz kadarıyla,
inanç ve davranış güzelliğine sahip olan muhsin yani ihsan
sahibi, Allah’ı görüyormuş gibi davranışlarında titizlik
gösteren kimsedir. Böyle bir dindarlık algısı tamamen
insanın kendi ferdî çabalarıyla ulaştığı bir sonuçtur. Bu tür
bir dindarlıkta iyi davranış, ibadet alışkanlığı ve ahlakî
değerlere bağlılık bir yaşam biçimi haline gelir. İnanan bir
insanda inançlarını davranış tarzına dönüştürücü bir çaba
ve gayret yoksa Allah sevgisi sözden öteye gidemez.
Hâlbuki içten bir sevgi insanı sevilen varlığa karşı güzel
davranışlarda bulunmaya yönlendirir.

9. Fasık kimdir?
Cevap: Dinde Allah (cc)’ın emirlerini yerine getirmeyen
veya yasaklarına uymayan kişilere günahkâr veya fâsık
denir. Kelime olarak “bir şeyden çıkan” anlamına gelen
fâsık kavramı, din dilinde iman ettiği halde bile bile Yüce
Allah’a ve Peygamber'e itaat etmeyen, dinî görevlerini
terk eden ve günah fiillerini işleyenlere denir. Buna göre
her kâfir fâsıktır, ancak her fâsık kâfir yani inançsız
değildir.

10. Riya nedir? Riyakar davrananlar kimlerdir?
Cevap: İslam dinine göre âhiret ameliyle dünya menfaati
gözetmek anlamına gelen riyâ’ kötü bir davranış türüdür.
Âhiret amelinden maksat söz, beden ve servet yoluyla
yapılan bütün ibadetlerdir. Söz, beden ve servet yoluyla
yapılan ibadetlerde gösterişe yer veren kimseye riyakâr
veya mürai denilir. Bu tür kötü karaktere sahip olan
kimseler herhangi bir iyi davranışı Allah’ı hoşnut etmek
için değil, insanların beğenisini kazanmak için yaparlar.
Amaç insanlar üzerinde manevi nüfuz, şan, şöhret ve
dünyevi çıkar elde etmektir. İslam inancında bunun adı
“gizli şirktir” (Tirmizi, “Hudud” 24). Bu davranışa sahip
olanlar ibadetlere gösteriş karıştırır ve yaptıklarından
dolayı etraftan övgü beklerler. Mü’min bütün
davranışlarını âhirette hesap verebileceği bir zemin
üzerine kurar, Rabbine ibadet ederken veya dinî ve ahlâkî
bir davranış sergilerken beklentilerine Allah’tan başka hiç
kimseyi ortak etmez (el-Kehf 18/110). Riyakâr her ne
kadar kalben inandığı için mü’minse de davranışlarını
ihlâs ve samimiyet içinde yapmadığından dolayı amelleri
Allah katında makbul değildir. (el-Bakara 2/264). Çünkü
ibadet ve diğer dinî davranışlar başkalarına gösteriş için
değil sadece ve sadece Allah’ı hoşnut etmek için yapılır.

11. İslâm’da davranışların iç ve dış boyut ilişkisi nedir?
Cevap: İslâm inanç sisteminde davranışların iç ve dış
boyutları arasında bir ilişki biçimi söz konusudur. İmanın
temel rüknünün kalple tasdik olması iç boyutu
ilgilendirirken, tasdikin organlarla yansıması olan
davranışlar da dış boyutu ilgilendirmektedir. İçle sıkı bir
ilişki halinde olan dıştaki davranışın insanları iman
yönüyle olgunlaştırdığı bir gerçektir. Bu sebeple İslâm
dini, inancın temel şartı olan iç tasdikle yetinmez, aksine
davranışla birlikte onu olgunlaştırmak için sürekli teşvikte
bulunur. Çünkü bir kimsede inançla davranış arasındaki
oranlar cüz’î bir orana düştüğü zaman inancın varlığı etki
ve risklere açık bir hale gelebilir.

12. Nifak nedir?
Cevap: Şayet dış boyut iç boyuttan soyutlanırsa durum ne
olacaktır? Burada iki durum söz konusudur: Birincisi iç ve
dış boyut ayrılırsa her ikisi arasındaki ilişki kopacağı için
Kur’an’da iç ve dış arasındaki tutarsızlık adı verilen
“nifak” durumu ortaya çıkar. Bilindiği gibi nifak, bir
kimsenin dille inançlı olduğunu dışavurup içindeki gerçek
inkârını gizlemesidir. Kur’ân-ı Kerim’de bu tür
tutarsızlıklar şöyle dile getirilir: “İnsanlardan bazıları da
vardır ki, inanmadıkları halde “Allah’a ve ahiret gününe
inandık” derler. Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah’ı ve
mü’minleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini
aldatırlar ve bunun farkında değillerdir. Onların
kalblerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını
çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de
onlar için elîm bir azap vardır.” (el-Bakara 2/8–10).

13. Davranışlarda aşırılık ve gerilik arasında ne tür bir
ilişki vardır?
Cevap: Aşırılık ve gerilik anlayışına karşın inanç
konularında dengeli bir bakış açısı benimseyen ekoller ise
İslâm’ın asgarisinin kalbi tasdik olduğunu söylemekle
birlikte, olabildiğince davranışın gerekliliğine kuvvetli bir
şekilde vurgu yapmışlardır. Çünkü İslam’ı benimsemek
topyekün olarak dini kabul etmek ve özümsemektir.
İslam’ın bireylerden istediği de inanmanın yanında farzları
yerine getirmek ve haramlardan kaçınmaktır. Ancak bir
kimseye Müslüman isminin verilmesi doğrudan dinî emir
ve yasakları yerine getirip getirmemekle ölçülemez. Bu
durum farzların bir kısmını eksik yapanın İslâm’dan
çıkmasını gerektirmediği gibi onu müslüman toplumdan
dışlamayı haklı kılmaz. Kaldı ki bir konunun inanç
hükümlerinden sayılabilmesi için onun temel kaynaklarda
yer alması gerekir. Bunlar da Kur’an âyetleri veya
doğruluğu kesin olan hadislerdir.

14. İnanç ve davranış arasında bir ilişki var mıdır?
Cevap: İslam’da inanç ve gönül alanından çıkmamış bir
hakikatin davranış olarak çok fazla bir değeri yoktur.
Gönül dünyamızda parlamış olan inanç ışığının daha güçlü
bir şekilde çevresini aydınlatması ve varlığını devam
ettirmesi ibadet ve taat gibi davranışların sürekliliğine
bağlıdır. Eğer insanın iman hayatında davranışlar istikrarlı
bir çizgi izlemiyorsa güçlü bir şekilde varlığını devam
ettirmesi zordur. Hatta böyle bir inanç, bir takım
vesveseler ve dışarıdan gelebilecek olan etkili itiraz ve
eleştiriler karşısında tutunamayabilir. Davranışlar hem
inancı kuvvetli hale getirir, hem de mü’minin âhiret
azabından kurtulmasına ve ebedi mutluluğa kavuşmasına
vesile olur. Her ne kadar İslam’ın asgarisi Yüce Allah’tan
gelen ilahi öğretiyi kalben kesin olarak tasdik etmek ise
de, sürdürülür bir inancın korunması davranışlarla
beslenmesine bağlıdır.

15. İman ve Amel birbirinden birbirinden ayrılabilir mi?
Cevap: Kur’an-ı Kerîm’de inanç ve davranışın arası
Türkçede ‘ve’ anlamına gelen Arap dilindeki ‘vav’
bağlacıyla birbirinden ayrılmıştır. “İman edenler ve salih
amel işleyenler..” (el-Bakara 2/277) âyetinde önce inanç
sonra da davranış zikredilmiştir. Bundan başka davranışın
inançtan başka bir şey olduğuna dair pek çok âyet vardır
(Meselâ bk. Yûnus 10/9; Hûd 11/23; el- Ankebût 29/7, 9,
58; Lokmân 31/8; Fâtır 35/7; Fussilet 41/8; eş-Şûrâ
42/22). Bu âyetlerde davranışlar, inanç üzerine atfedilmiş,
yani ilave edilmiş olduğundan ikisi ayrı olgu olarak ele
alınmak durumundadır. Arapça dil kurallarına göre
atfedilen şey kendisi üzerine atıf yapılandan başka bir
şeydir. Eğer davranış, inancın bir parçası olsaydı, önce “iman edenler”, sonra da “iyi davranışta bulunanlar”
denmesine gerek kalmazdı. Kaldı ki âyetlerde geçen
inançtan maksat kalb ile tasdik etmektir. Bu da gösteriyor
ki, inanç ile davranış ayrı ayrı şeylerdir. Elbette inançla
davranış arasında sıkı bir irtibat vardır ama kendi anlamlar
dünyasında herbirisi farklı şeylerdir.