KÜFRÜN KISIMLARI
1. Küfür nedir?
Cevap: Terim olarak küfür Allah’ın varlığını ve birliğini,
Kur’an’da açık ve kesin olarak belirtilen hükümlerin
tamamını veya bir kısmını, nübüvvetin gerekliliğini ve
ölüm ötesi hayatı kabul etmemek gibi inanış ve
davranışlardır. Dolayısıyla burada kabul ve tasdik
anlamında inançtan yoksunluk, inanç ilkelerini tamamen
veya kısmen red durumu meydana gelmektedir. Ayrıca
gerçeğin üzerini örtme sözkonusu olduğu için bu
durumdaki kimselere kâfir denilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de
açıkça mutlak olarak kullanıldığında imanın zıddı
anlamına gelen inkâr, Allah’ın birliğini ve yüceliğini,
peygamberin getirdiklerini inkâr etmek manasında
kullanılmaktadır (Âl-i İmrân 3/70; el-Enbiyâ 21/30; el-İsrâ
17/98–99).
2. Küfrün türleri nelerdir?
Cevap: Akâid âlimleri meydana geliş şekli, sebebi ve yeri
itibariyle küfrü çeşitlere ayırmışlardır. Bunların başlıcaları
şunlardır:
• Şuurlu bir şekilde Allah (cc)’ı, Hz. Peygamber
(sav) ’i ve O’nun Allah’tan getirmişolduğu
esasları kişinin kalbiyle kabullenmemesi, diliyle
de inkâr etmesidir.
• Kişinin kalbiyle Allah (cc)’ın ilah olduğunu
bilmesi, fakat diliyle inancını söylememesi inanç
esaslarını kabullenmeye yanaşmamasıdır.
• Kişinin kalpten Allah (cc)’ı ve gerçeği bilip, dil
ile de zaman zaman bildiğini açıklamasına
rağmen kıskançlık, kin, ihtiras, sapıklık, şan,
şöhret, makam endişesi ve kavmiyetçilik gibi
sebeplerle kabullenmiyor görünmesidir (meselâ
bk. el-Bakara 2/34).
• İnsanın Allah (cc)’a ve Resul (sav)’üne iman
etmesi, fakat cehaleti sebebiyle dinde emir ve
yasaklardan olan şeyleri inkâr etmesidir. Her ne
kadar cehil kelimesinde bilgisizlik ve hafif
meşreblilik anlamı varsa da iyiyle kötüyü
birbirinden ayırt edememe durumundan dolayı
küfür anlamı da vardır (bk. el- Feth 48/26).
• Kişinin inanılması gereken şeyleri, diliyle
söylemesi, fakat kalbiyle tasdik etmemesidir.
Münafıkların durumu bu kısma girer. Kur’an’da
onların iman iddialarından şöyle bahsedilir:
“İnananlara rastladıkları zaman, “inandık” derler,
elebaşılarıyla kaldıklarında, “biz şüphesiz
sizinleyiz, onlarla sadece alay etmekteyiz”
derler.” (el-Bakara 2/14; el-Münâfikûn 63/3).
İNKÂR KAVRAMININ KAPSAMI
3. İnkar nedir?
Cevap: İnkâr kelimesi Kur’an’da genel bir mana
taşımaktadır. Bu kelime her türlü inançsızlığı
kapsamaktadır. Allah’ın varlığı ve birliği, peygamberlik,
vahiy, ahiret gibi inanç konularının tamamını ya da bir
kısmını inkâr eden kimseler yerine göre kâfir, müşrik veya
münafık gibi isimler almaktadırlar. Her ne kadar inkâr
ettikleri konular ve aldıkları nitelikler farklı olsa da anlam
bakımından hepsi de inançsızlık noktasında
birleşmektedirler. Ünitenin bu kısmında şirk, nifak ve
irtidat terimlerinin inançsızlık kavramıyla ne şekilde
bağlantılı oldukları üzerinde durulacaktır.
4. Şirk nedir?
Cevap: Sözlükte şirk “ortaklık” manasına gelir. Dinî
anlamda şirk, Allah’ın ulûhiyet, sıfat ve fiillerinde eşi ve
ortağı olduğunu kabul etmek ve Allah’tan başkasına ibadet
etmektir. Bu da putlara, ağaçlara, hayvanlara, kabirlere,
semavî cisimlere, tabiat kuvvetlerine, ruhanî varlıklara ve
insanlara ulûhiyet vererek tapınmak şeklinde meydana
gelir. İşte Allah’a, ulûhiyet makamına yakışmayan kusur,
acizlik ve hata gibi eksiklikleri ifade eden sıfat
mefhumları yüklemek şirktir. Hâlbuki ilâh, insanların
sevgi, ümit, korku, güven, tevekkül, yardım, dua, kurban,
adak vb. gibi tüm ibadet türlerinde bağlandığı varlıktır. Bu
sebeple bütün bu konularda Allah’tan başka varlıkları
O’na ortak koşmamak gerekir. Ulûhiyet ve ubudiyette
tevhid dediğimiz zaman, ilahlığı ve ibadetleri sadece
Allah’a has kılmak anlaşılmalıdır.
5. En büyük ve affı olmayan günah nedir?
Cevap: Allah’a şirk koşmak, günahların en büyüğüdür.
Şirk ile küfrün Allah tarafından bağışlanamayacağı, bunun
dışında kalan günahlardan dilediğini Allah’ın
bağışlayacağı, şirkin en büyük zulüm olduğu belrtilmiştir
(bk. En Nisa 4/48; Lokman 31/13). Allah’ı inkâr edenlerle
O’na ortak koşanların varacağı yer, ateştir (el-Mâide
5/72). Büyük şirk Allah’tan başka varlıkları sevmede ve
onlara ta’zimde aşırı gitmek suretiyle de ortaya çıkabilir.
Kur’an’a göre ulûhiyetin en büyük özelliklerinden birisi,
sevilmektir. Allah’tan başka herhangi bir varlığı Allah
statüsünde bir sevgiyle sevmek insanı ortak koşmaya
götürme sebebidir (el-Bakara 2/165).
6. Nifak nedir?
Cevap: Nifak dıştan Müslüman görünmek içten ise
Allah’ı, Resulünü ve onun ilettiklerini yalanlamaktır.
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de “İnsanlardan, inanmadıkları
halde, Allah’a ve âhiret gününe inandık diyenler de
vardır” (el- Bakara 2/8) hükmü nifakın dil ile ikrar
bulunduğu kalb ile tasdikin olmadığını vurgular.
Dolayısıyla nifak ehlinin, yani münafıkların kalplerinde
tasdik bulunmadığı için itikadi açıdan kâfir
hükmündedirler ve cehennemde ebedî olarak kalacaklardır
(en-Nisâ 4/140, 145).
7. İrtidat nedir? Kısımları nelerdir?
Cevap: Sözlükte irtidat ve ridde gelinen yola tekrar
gerisin geri dönmek anlamına gelir. Dini bir terim olarak
da İslam’a girdikten sonra tekrar İslam’dan çıkarak küfre
geri dönmektir. Dinden dönen kimseye de mürted adı
verilir. Kur’an’da dinden dönen kimselerin durumu şöyle
anlatılır: “İçinizden dininden dönüp kâfir olarak ölen
olursa, bunların işleri dünya ve âhirette boşa gitmiş olur. İşte cehennemlikler onlardır, onlar orada temellidirler”
(bk. el- Bakara 2/217; el-Mâide 5/54; Muhammed 47/25).
İrtidat da itikâdî ve amelî diye iki kısma ayrılır. İtikâdî
irtidat, Allah’ı, Resulünü ve O’nun getirdiklerini inkâr
ederek bir başka dine ya da anlayışa dönmektir. Kur’an-ı
Kerîm’de “Kim imanı inkar ederse, şüphesiz amelleri boşa
gider” (el-Mâide 5/5; ayrıca bkz. Âl-i İmran 3/22; el-A’râ
7/147; el- Kehf 18/105) buyrulmaktadır. Amelî irtidat ise
şuursuzca dini uygulamalardan bir kısmını dine aykırı
uygulamalarla değiştirmektir. Bir Müslüman ister itikâdî,
isterse amelî planda olsun yaptıklarına çok dikkat etmesi
gerekir.
İNKÂRIN PSİKOLOJİK VE SOSYOLOJİK SEBEPLERİ
8. İnkarın psikolojik sebepleri nelerdir?
Cevap: İnkâr yolunda psikolojik sebepler doğruyu kabul
etme yeteneği bozulmuş insanlarda daha çok görülür.
Çünkü inkâr, gönül ve düşünce hastalığıdır. Kur’an’ın
“maraz” dediği (el-Bakara 2/10) inançsızlık hastalığı daha
çok vesvese ve kuşkuculuğa dayanır. Buna yakalanan
kimse önyargılarından kurtulamadığı ve beş duyusunu
gerçekliğin bilgisine kapattığı müddetçe itikadî körlük
içinde yaşamaya devam eder. Bu duruma yol açan ve
insanı inançlarından soğutmaya götüren sebeplerin
başında sürekli arzularının peşinden gitmek, aşırı
isteklerden kurtulamamaktır. Hevalarının doğrultusunda
giden kimseler kendilerine iman telkin edildiğinde hemen
onu reddedip başka değer yargıları üreterek Allah’ın yol
göstericiliğine karşı çıkarlar (el-Kasas 28/50; el-Bakara
2/120; el-En’âm 6/119). Kişisel kaprislerine uyanların
arzuları bazen vahiy bilgisine aykırı bilgi üretebilir (elA‘râf
7/59, 60).
9. Büyüklenme ve İnkar arasında ne tür ilişki vardır?
Cevap: İnsanı inkâra götüren psikolojik motivlerden biri
de büyüklenmedir. Büyüklenme insanın kendini
başkalarından üstün ve büyük görmesi, her türlü hakka
ancak kenrdisinin layık olduğuna inanmasıdır. Tekebbür
ise insanın hakkı kabulden kaçınarak Allah’a karşı
böbürlenmesi ve büyüklük taslamasıdır. İnkârcının kalıcı
bir vasfı olan mütekbbirlik imana kesinlikle aykırı bir
tutumdur. Allah büyüklük taslayanların iman
etmeyeceğini bildirmektedir (el-Mü’min 40/27–28; enNisa
4/173). Nefiste karar kılan bu kötü duygunun etkileri
kişinin gerçeği görmesine engel olur, görse bile itiraf
etmeyi, O’na bağlanmayı engeller (en-Neml 17/14).
Kur’an’da, kibir hastalığının tedavisi için insanın kendi
yaratılış nesnesine bakması önerilir (Abese 80/17–19).
Ayrıca Kur’an’da kibirlenmek, kâfirlerin en ayırt edici
vasfı olarak tasvir edilir.
10. Kıskançlık ve İnkar arasında ilişki var mıdır?
Cevap: İnsanda inkârı besleyen psikolojik davranış
bozukluklarından biri de kıskançlıktır. Kıskançlık hak
edenin elindeki nimetin elinden gitmesini ve alınmasını
arzu etmektir. Kıskanç kimselerde bu durum başkasının
elindekine razı olmamakla kalmaz, bunun ilerisi o nimetin
ötekinin elinden alınması için özel bir çalışma yapmaya
kadar gider. Kur’an-ı Kerîm’de kıskanç insanların sosyal
hayattaki faaliyetleri şu şekilde anlatılır: “Kitap ehlinden
birçoğu hak kendilerine belirdikten sonra içlerindeki
kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre
döndürmek isterler.” (el-Bakara 2/109). Onun için Yüce
Allah, kıskanç insanların kötülük yapmasından kendisine
sığınmamazı tavsiye eder. (el-Felak 113/5).
11. Dünya sevgisi ve İnkar arasındaki ilişki nedir?
Cevap: İnançsızılığın psikolojik sebepleri arasında dünya
sevgisi de çok önemli bir etkendir. Her insanın yapısında
ebedilik düşüncesi vardır. Kendisinde yeterli düzeyde
“takva” gelişmemiş insanlar aldatıcı zevk ve geçinme diye
tanımlanan (bk. el-Hadid 57/70) dünyanın cazibesine
tutularak onda “ebedîliği” aramaya, Allah’a ihtiyaç
hissetmeme kalkabilirler. İslâm öğretisine göre bu dünya
geçicidir. Eğer gerçekten ölümsüzlük ve ebedî mutluluk
isteniyorsa öteki hayat ilkesi şimdinin temeli kılınmak
zorundadır (el-Enfâl 8/67). Kur’an’da dünya hayatı ve
metaının yerilmesi bu hayatın kötü olmasından dolayı
değil, amacı dışında kullanılmasından dolayıdır. Aksine
eğer dünya malı ve servetinin hakkı veriliyorsa bu
övülmektedir (el-Bakara 2/29).
12. Zenginlik ve İnkar arasında ilişki var mıdır?
Cevap: Toplumların inançsızlığa yöneltilmesinde önderlik
yapan sosyal baskı gruplarından birisi de varlıklı olmanın
şımarttığı kimselerdir. Kur’an’da geçen “mütref” kavramı
ferdîlikten daha çok toplumsallığı ifade de kullanılan bir
kavramdır. Ortaklaşa bir eylemi gerçekleştiren sınıf, grup
bazında anlatılır. Bunlar servet ve taraftar çokluğu
nedeniyle bir milletin kötülükte başı çeken varlıklı
kesimidir (Bkz. Sebe’ 34/34–35). İslâm’a göre zenginlik,
toplumsal sorumluluklar getirir. Kişiye yalnızca bencil bir
şekilde kendi zevklerine göre harcamayı değil, bir bakıma
topluluk adına harcamayı de teşvik eder (el-Meâric 70/24–
25). Allah’ın hakkını O’na ihanette kullanan, O’nun,
kullarına yönelik ilahi lütuf ve fazlını hesaba katmayan,
dünyalık sebebiyle şımararak inkâra gidenler âhiret
azabıyla uyarılmışlardır (el-Mü’minûn 23/64–65).
İMAN VE KÜFÜR ARASINDAKİ SINIR
13. Ehl-i Sünnet’in tekfir görüşü nedir?
Cevap: Ehl-i sünnet mensuplarının tekfir konusuna
yaklaşımı ve iman-amel konusunda dengeli bir çizgi
izlemesi bu sorunu çözmede katkı sağlayabilir. Nitekim
onların “ehl-i kıble tekfir edilemez” ilkesi oldukça
açıklayıcıdır. Nitekim Hz. Peygamberden gelen bir
rivayette “kıblemize yönelerek bizim gibi namaz kılan ve
kestiğimizi yiyen bir kimse Allah ve Resulünün güvenini
kazanmış sayılır. O halde Allah’ın verdiği güven ve emana
aykırı davranmayın” buyrulmuştur (Buharî, “Salât” 28;
Ebû Davud “Cihad” 95). Allah’ın bağış, af ve rahmetinin
geniş olduğunu göre hiçbir kimsenin O’nun yolunu
daraltmaya hakkı yoktur. ÇAĞDAŞ İNKÂRCI AKIMLAR
14. Materyalizm nedir?
Cevap: Bu düşünce tarzına tabiatçılık ve materyalizm adı
verilir. Materyalizm, maddeyi varlığın temeli ve ezeli
sayan, madde âleminin ötesinde herhangi bir varlık alanı
tanımayan ve Allah, ruh ve ahreti inkâr eden felsefî bir
akımdır. Onlara göre maddenin üstünde bir yaratıcı,
etkileyici ve idare edici herhangi bir varlık yoktur.
Materyalistler zihnî ve ruhî hadiseleri beynin
fonksiyonları, tabiattaki düzen ve işleyişi de tesadüf
çerçevesinde izah ederler.
15. Darwinizm nedir?
Cevap: Evrim teorisi diye anılan, İngiliz biyoloji bilgini
Charles Darwin (1809– 1882) tarafından geliştirilen bu
görüş de maddenin yaratıcı kudret olan Allah tarafından
yaratılmadığına inanmış bir akımdır. Tekâmül nazariyesi
de denilen bu akıma göre canlılarda görülen
olağanüstülükler, canlılarla içinde yaşadıkları çevreden
gelen çeşitli tesirler arasında uzun zaman sürdürülen
mücadeleler neticesinde kendiliğinden meydana gelmiştir.
Evrim teorisinin iki temel görüşü vardır. Bunlardan biri
doğal seleksiyon adı verilen tabiatta kuvvetli olanın zayıfı
elemesi fikri, diğeri de türler arasında geçişin varlığı
iddiasıdır. Darwin’in insan türünün tekâmül yasalarına
uygun bir takım merhaleleri (nebatat, hayvanat) geçtikten
sonra bir değişim neticesi olarak insanlığa dönüştüğü
iddiası sadece tahmine dayanır. Elbette Kur’an’da insanın
yaratılış safhası bir tekâmül yasasına uygun olarak
gerçekleşmiştir. Ama bu tekâmül, Darwin’in iddia ettiği
gibi türler arası bir geçişe dayalı değildir. Her türün
kendine ait bir yaratılış biçimi ve sureti vardır. Dolayısıyla
insan ve maymun türünün her biri kendisine özgü bir
yaratılışa sahip olup türler arası geçiş yoktur.
16. Pozitivizm nedir?
Cevap: Pozitivizm adı verilen olguculuk duyu-ötesi alanı
tamamen dışlayan, gerçekliğin bilgisini deney ve gözlemin
sonuçlarına bağlayan bir akımdır. Fransız düşünür
Auguste Comte (1798–1857) tarafından kurulmuştur. Bu
düşünceye göre pozitif felsefe, insan zekâsının
ulaşabileceği son aşama kabul edilir. Toplumlar böyle bir
hedefe üç hal yasası denilen teolojik, metafizik ve pozitif
hal süreçlerini yaşayarak ulaşabilirler. İlerlemecilik
nazariyesi de denilen bu akıma göre, yasanın üçüncü
halkasına ulaşıldığında artık dinlerin çağı kapanmış
olacaktır. Bu aşamaya paralel olarak dinin yerini bilim,
vahyin yerini seküler akıl, mucizenin yerini de ilmi
keşifler alacaktır. Pozitivizmde din ve bilim birbirine rakip
iki güç olarak düşünülmüştür. Hâlbuki bilim verilerle
hareket eder. Doğrulayamadığını değil, yanlışlığını ortaya
koyduğu şeyi reddeder. Kaldı ki insan hayatı salt
rasyonalist ve olgusalcı bir bakış açısıyla açıklanamaz.
İnsanın etrafını kuşatan dünyası sadece fizik alandan da
ibaret değildir. Onun duygu, sanat, estetik ve din gibi
fenomenlerle kuşatılan bir büyük metafizik dünyası vardır.
Elbette bu alanların da açıklanmasında farklı yöntemler
kullanılır. Örnek olarak bilim, varlıkların nesnel yönlerini
konu edinir, bunları incelerken deney ve gözlem
yöntemini kullanır. Felsefe ve din varlığa “niçin?”
sorusunu sorarken tabiat bilimleri ise “nasıl?” sorusunu
sorar. Dolayısıyla bilim, din ve metafizik gibi konularda
ancak agnostik bir tutum sergileyebilir. Hakikat sadece
mikroskoplu bilim adamlarının yöntemleriyle değil, şair,
ressam ve peygamberlerin dile getirdikleri yöntemlerle de
açığa çıkarılabilir. Bu açıdan melek, cin, şeytan ve ruh
gibi ultramikroskopla bile varlığı görülemeyecek olan
şeylerin varlığını inkâra kalkışmak bilim diliyle nesnel bir
tavır değildir.
17. Freudizm nedir?
Cevap: İnsan şuurunu metafizik boyuttan kopararak salt
akli araştırma alanıyla sınırlandıran Sigmund Freud
(1856–1939) tarafından temelleri atılmıştır. Ona göre
insana hâkim olan ve onu yöneten iki içgüdü korku ve
cinsiyet duygularıdır. İnsanın davranışlarına yön veren,
ondaki anne-baba, vatan ve Tanrı sevgisi gibi yüksek
değerlere kaynak oluşturan bu iki duygudur. Özellikle
cinsiyet içgüdüsü bunda daha çok etkilidir. Freud’e göre
insan psikolojisinde Tanrı’ya inanma eğilimi yoktur. İnsan
bir yandan sayısız korkuların, diğer yandan çeşitli engeller
karşısında tatmin edilemeyen cinsel duyguların baskısı
altındadır. Şuur altındaki bu rahatsızlık şekil değiştirerek
vatan sevgisi, insanlık sevgisi, Tanrı sevgisi tarzında
kendini gösterir. Tıpkı özgürlüğüne son derece düşkün bir
mahkûmun gardiyan elbisesi giyerek hapishane kapısından
çıkıp kaçışı gibi!