İslam Ahlak Esasları - Ünite 6: Çirkin Ahlâk (Reziletler) - Çözümlü Sorular

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Ünite 6: İslâm Ahlâkının Bireysel Boyutu 2: Çirkin Ahlâk (Reziletler)

1. Kur’an’da çirkin ahlâk veya rezilet için hangi
kavramlar kullanılmıştır?
Cevap: Kur’an’da çirkin ahlâk veya rezilet için dalâlet,
fısk, israf ve zulüm gibi terimleri kullanmıştır.

2. İslâm ahlâk ilmine ait kitaplar ahlâkı genellikle nasıl
kategorize eder?
Cevap: İslâm ahlâk ilmine ait kitaplar genel olarak ferdi
ahlâk, aile ahlâkı, devlet ahlâkı olarak tasnif edilmiştir.
Ancak temel erdemler ve reziletler bu üç tasnifte de
belirleyici, omurga işlevini görmüştür.

3. İslâm ahlâkı kitapları din ve ahlâk arasında doğrudan
bir ayrıma gitmiş midir?
Cevap: Esasında klasik İslâm ahlâkı kitapları din ve ahlâk
arasında doğrudan bir ayrıma girmemiştir.
Hatırlayacağımız gibi dindarlık ile ahlaklılık arasında
derin bir irtibat olduğunu; bir Müslüman için ahlaklı
olmanın dindar olmanın sadece bir alameti olmayıp,
ayrılmaz bir parçası olduğuna daha önceki bölümlerde
zaman zaman işaret edilmişti. Ayette geçen, “ruhun
kirlenmesi” ve “ziyan edenler” ya da “hüsrana uğrayanlar”
grubu, ahlaki boyutu ile de düşünülmesi gereken dinin
yaşanmaması olarak anlaşılmıştır.

4. İslâm ahlâk ilmine ait kitaplar genel olarak ahlâkı
nasıl tasnif etmiştir?
Cevap: İslâm ahlâk ilmine ait kitaplar genel olarak ferdi
ahlâk, aile ahlâkı, devlet ahlâkı olarak tasnif edilmiştir.
Ancak temel erdemler ve reziletler bu üç tasnifte de
belirleyici, omurga işlevini görmüştür.

5. Gazali, ahlâkı nasıl açıklar?
Cevap: Gazali gibi klasik İslâm dinini kendi içinden
okumayı öneren ahlâkçılara göre, ahlâkı izah etmek için
insan denen varlığın açıklanması gerekmektedir. Bu
bağlamda o ahlâkı, insanın kalp, ruh, nefs ve akıl yetilerini
açıklamak suretiyle izah eder. Hukuk da insan doğasını
merkeze almakla birlikte daha çok, toplum endeksli
normlarını geliştirir. Gazali, ruh, akıl, nefs ve kalp
kavramlarını farklı ve ayrıntıda değişen anlamlarıyla
birlikte genellikle akıl anlamında kullanmıştır. İslâm
kaynakları üzerinden gerek edebi, gerek tarihi, gerekse de
fıkhî bakımdan ahlâk konusunu anlatan ilk dönem eserleri,
nefs-akıl ve ruh kavramlarını ve güçlerini ayırmadan emir
ve yasaklar; salih amel veya günahlar bağlamında izah
etmiştir.

6. Gazali ve onun gibi düşünen ahlâkçılar akıl, gönül,
nefs ve ruh arasında bir temasa ya da özdeşliğe giderken
hangi kaynaktan beslenmişlerdir ve bunun sebebi nedir?
Cevap: Gazali (tasavvufi bakış/nazari akıl) ve onun gibi
düşünen diğer ahlâkçılar akıl, gönül, nefs ve ruh arasında
bir temasa ya da özdeşliğe giderken Kur’an’dan
beslenmişlerdir. Çünkü Kur’an’da insanın sorumluk
alabilmesiyle, onun diğer varlıklardan üstün olduğu ifade
edilmiştir. Ne var ki bu sorumluluğu, yani ahlâkî
yükümlüğü üstlenen insanın işinin hiç de kolay olmadığını
da açıklamıştır. Böylece sözünü ettiğimiz “zor işe talip
olma” durumunu, ahlâkî bakımdan yükümlülük üstlenen
insanı Kur’an, “cahil ve zâlim” olarak nitelemiştir
(Azhâb/33: 72). Dolayısıyla sadece bu zor işten dolayı
değil; insanın doğasında bu kötü huylara da en azından bir
meyil bulunduğuna dikkat çekilmektedir. Dahası böylece
Kur’an faziletler bakımından hikmet ve adaleti; reziletler
açısından da cehalet ve zulmü bir araya getirerek kayıt
altına almıştır.

7. Kur’an’da çirkin ahlâk sergileyenlerle faziletlerden
bahsedilirken ifade bakımından nasıl bir farklılık
sözkonusudr?
Cevap: Kur’an’da çirkin ahlâk sergileyenleri, mühürlü
kalp, akletmeyen akıl, sufli (aşağılık) nefs ve kirli ruh
ifaderiyle tanımlamıştır. Öte yandan fazileti anlatmak için
de yine, yumuşak kalp, akletmek, görmek, temiz ruh ve
neftsen bahsetmektedir.

8. Fazilet ve rezilet konularının anlatımı, yüzyıllar
içerisinde nasıl bir dönüşüm geçirmiştir?
Cevap: 8. asırda fâsık kişinin özellikleri veya salih insanın
nitelikleri anlatılarak fazilet ve rezilet konusu daha somut,
daha hikâyeci bir tarih ve öykü üzerinden sürdülürken;
daha sonra soyut düşüncenin hâkimiyetiyle nazari bir
anlatıma dönüşmüştür. Dolayısıyla İslâm düşüncesinin
varlık anlayışı, düşünsel ve bilgi bakımından tam olarak
nazari bir düzlemde konumlanınca, doğal olarak ahlâk -
hatta bilgi nazariyesi de- bu şekilde yapılandırılmıştır.
Kısacası insanı insan yaparak diğer mahlûkattan ayıran
varlıktan (vasıflardan, niteliklerden) eksiklik bir tür
yoksunluk, -yani rezilet- olarak tasvir edilip, anlatılmıştır.

9. Varlık-bilgi-değer bütünlüğünün bozulması, ahlâki
açıdan nasıl bir sonuç doğurur?
Cevap: Varlık-bilgi-değer bütünlüğü konumuzun asıl
omurgasını oluşturmaktadır. Bunlardan birinin eksilmesi,
diğerlerinin de küçülmesi anlamına gelecektir. Erdem
bakımından kusurlu olma, var olma bakımından da
bütünlüğü gölgeleyecektir. Dahası bu durumda bilgi
bakımından bir kemalden söz etmek mümkün değildir.

10. “Vicdan” nedir?
Cevap: İslâm ahlâkının bireysel boyutu, faziletler
bahsinde ifade ettiğimiz gibi, varlığı yerli yerince
görebilme ve hakkı teslim edebilme anlamına gelen
adalete (adl) en yakın kavram vicdandır. Çünkü o da
kendinde bilgi, ahlâk ve varlığı tıpkı adalet gibi
birleştirebilmektedir. Vicdan, ilahi iradenin sesini, vecde
gelerek duyabilme, varlığı görebilme ve bulabilmedir.
Vicdanın, o halde, mevcut olan şeylerle asli bir irtibatı
vardır. Bu irtibat ihtiyar, yani “hayrı”, yani iyiyi, varlığa
yatkınlık olarak ve varlığa bağlı olmayı işaret ederken, din
ile buluşmaktadır.

11. Namaz kılmanın nasıl bir vicdani boyutu vardır?
Cevap: İslâm ontolojisini/varlık kuramını, daha farklı bir
ifade ile “Müslüman olarak varolmayı” bütün görkemiyle
temsil eden namazın gösteriş olmadığını kanıtlamanın yolunu Kur’an, hissetme ve koruyup gözetme duygusuyla
test eder. Yetimi itip kakan, yoksulu doyurmayanın
namazı, sadece bir gösteriş olabilir (Mâ’ûn/107: 1-7).
Burada da tecrübe ve vicdan boyutu ısrarla
vurgulanmaktadır.

İSLÂM AHLÂKINDA REZİLETLERE GENEL BİR BAKIŞ

12. İfrat-tefrit kavramlarının rezilet haline dönüşmesi
nasıl gerçekleşir?
Cevap: Bütün iş ve davranışlarımızda orta yolu tutmak
fazilet sayılır. Faziletlerin de esasını teşkil eden huylarda
aşırılık (ifrat) ve bunlardan yoksunluk (tefrit) rezilet
sayılmıştır.

13. Rezilete düşen ve düşmeyen insanlar arasındaki ihtilaf
farkları nasıl zuhur eder?
Cevap: Rezilete düşmüş olan insanlar arasında ihtilaf ve
çatışma esas iken, fazilet sahibi insanlar arasında daima
anlaşma, ülfet ve âhenk görülür. Çünkü orta yol ve
dolayısı ile fazilet bir tane iken, bunun bulunmadığı yerde
reziletler neredeyse sınırsızdır. Rezilet özelliklerini
kendinde barındıran kişilerin bulunduğu toplulukta fitne
ve fesat çıkması oldukça doğaldır. Çünkü toplumlar
kişilerin sadece daha büyütülmüş halidir. Aynı şekilde
kişiler toplum havuzunda yetişeceği için, toplumun
nitelikleri de dolaylı veya doğrudan insanları etkiler.

14. İslâm’ın, getirdiği prensiplerle Müslümanları faziletli
insanlar yapmaya çalışması, onları nasıl bir sosyal bir
program çerçevesinde görmesinden kaynaklanmaktadır?
Cevap: Bütün faziletler güzel iş ve davranışlardan
ibarettir. Bu sebeple İslâm getirdiği prensiplerle
Müslümanları faziletli insanlar yapmaya çalışmış böylece
onlardan insanlığa örnek ve önder bir topluluk vücûda
getirmek istemiştir. Erdemli şehir ve erdemli toplum
anlayışının temelinde de bu ahlâk düşüncesi yatmaktadır.
Yine erdemsiz toplumlar, rezilet özelliğini haiz yönetici ve
bireylerden müteşekkildir.

15. İslâm, Müslüman için nasıl bir ölçü koymuştur?
Cevap: İslâm dini, insanın hiç bir duygu ve eğilimini yok
etmek istememekte; ancak hayatın bütünüyle ölçülü
olmasını, ifrat ve tefritten kaçınılması gerektiğini
bildirmektedir. Bu sebeple “itidâl” (ölçü sahibi olmak) son
derece önemli kabul edilmiştir.

16. İslâm’ın cömertliği fazilet olarak görmesindeki ölçüsü
nedir?
Cevap: İslâm cömertliği büyük bir fazilet olarak görür.
Fakat cömertliğin, daha doğrusu başkalarına vermenin
(infak) ve harcamanın fazilet olabilmesi için harcamalarda
itidâle uymak şarttır. Aksi takdirde bu bir fazilet olmaktan
çıkar. Hatta sorumluluk gerektiren bir rezilet olur. Bunun
için harcamalarda orta yol tutulur. Yani ne aşırı bir
şekilde, yerli yersiz harcama yapılır. Bu da israf'tır. Ne de
aşırı mal sevgisi ile onu harcamaktan çekinilir. Bu
cimriliktir.

17. İslâm, tevazu gösterme hususunda nasıl bir ölçü
koymuştur?
Cevap: Cesaret erdemi kapsamına giren ancak onun bir
alt erdemi olarak görülen tevâzu da bir fazilettir. Tevâzu
alçak gönüllü olmak demektir. Tevâzuda aşırıya gitmek
insanı zillete, aşağılığa sürükler. Tevâzu'dan uzaklaşmak
ise insanı kibirli olmaya, benliğimizin bu kötü huy
tarafından sarılmasına sebep olur. Şu halde müslüman kişi
davranışlarında itidâl (orta yol), fazilet ve güzel huyların,
ifrat ve tefrit (aşırılık veya bir şeyin yokluğu) ise rezilet ve
kötü huyların çıkmasına sebep olmaktadır.

18. Rezilet, erdemlerle ilişkili olarak nasıl tarif edilir?
Cevap: İslâm ahlâkçıları erdemlerden yola çıkarak
reziletleri açıklar, bunun dışında ayrı bir rezilet tarifi
vermez. Kınalızâde ve Tusi gibi İslâm ahlâkçılarında da
bu yaklaşım, aslında kendilerinden önceki ahlâk
düşünürlerinin yaklaşımı olup onlara ulaşan gelenekten
miras alınmış ve genel olarak farklılıklarla birlikte bu
görüşler sürdürülmüştür. Nitekim Kınalızâde’de
diğerlerinde olduğu üzere iki çeşit rezilet kavramı
karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan biri reziletlerin
erdemlerin zıddı olması, diğeri de itidal olan orta
derecenin erdem, bunun ifrat ve tefritinin rezilet olmasıdır.
Ancak düşünürümüz bu ikisini ustalıkla birleştirmeyi
başarmıştır. Dört temel erdemin azlığı veya fazlalığı da
rezilet olarak karşımıza çıkmaktadır.

19. Kınalızâde, rezilet hususuna nasıl yaklaşır?
Cevap: Kınalızâde her erdemin zıddı olduğunu kabul
etmekle beraber, etraflı bir araştırmadan sonra "her bir
faziletin sonsuz sayıda zıddının olması gerekir"
düşüncesinin açıkça ortaya çıkacağı kanaatindedir. Çünkü
erdem asla fazlalık ve eksiklik tarafına gidilmeyen gerçek
orta ve itidaldir. Böylece o, Stoanın zıtlığa dayanan rezilet
anlayışından diğer rezilet tanımına geçer. Onda ve
kendinden önceki ahlâkçılarda gördüğümüz bu ikinci
rezilet tanımı ortanın erdem, fazlalık ve eksiklik
şeklindeki her iki tarafın ise rezilet olduğu düşüncesine
dayanır.

20. Reziletlerin, faziletin zıttı olarak düşünülmesinde
bütün ahlâkçılar aynı yolu mu takip eder, yoksa farklı
yaklaşımlar da sözkonusu mudur?
Cevap: Fazilet konusunda ortak düşünse de çoğu ahlâkçı,
reziletler meselesinde farklı düşünebilmektedir. Özellikle
de reziletlerin zıddından erdem veya temel fazilet
çıkarmanın yanlışlığının altı çizilmektedir. Örneğin
Tûsî'ye göre reziletlerin faziletlerin zıddı olmaması
gerekir. Bir şeyin zıddı bir olur, iki olmaz. Çünkü zıt zıdda
en yüksek (kemal) derecede uzak ve zıt olmalıdır. Bu
kemal derecesindeki uzaklık iki şey ile bir şey arasında
olmaz. Mesela siyahın zıddı ancak beyazdır, zira kemal
derecede uzaklık ancak bunlar arasında bulunur. Yeşil ve
kırmızı siyahın zıddı değildir, çünkü aralarında kemal
derecesinde uzaklık yoktur. Bu durumda faziletin ifrat ve
tefrit olan iki tarafı fazilete zıt olmaz. Fakat aşırılık rezileti
eksiklik reziletine zıt olabilir. Mesela yiğitlik, kemal derecesinde uzak olmadığı için korkaklık ve atılganlığa zıt
değildir. Fakat atılganlık korkaklığa zıt olur, zira
aralarında kemal derecesinde uzaklık vardır.

21. Temel erdemlerin bağlı bulunduğu güçler, temel
reziletler açısından nelerdir?
Cevap: Temel erdemlerin bağlı bulunduğu güçler, temel
reziletler açısından şunlardır:
1- Nazari Güç orta/itidal durumunda
olmadığında: Cehalet
2- Amelî Güç orta/itidal durumunda
olmadığında: Zulüm
3- Gazap Gücü orta/itidal durumunda
olmadığında: Korkaklık
4- Şehvet Gücü orta/itidal durumunda
olmadığında: Ölçüsüzlük.

22. Reziletler ve sahip oldukları nefis çeşitleri nelerdir?
Cevap: Reziletler ve sahip oldukları nefis çeşitleri
şunlardır:
Reziletler Nefs Çeşidi
Cehalet Melekî nefs
Zulüm Amelî nefs
Ölçüsüzlük/İffetsizlik Hayvani nefs
Korkaklık Saldırgan nefs.

23. Nefs-i melekî (melekî nefs) nedir?
Cevap: Bu nefs ile reziletler arasındaki ilişki şöyledir:
Burada, temyiz ve idrak gücü düşük olursa rezilet olarak
cehalet gerçekleşir. Ancak melekî güç, itidal sınırında olup
ifrat ve tefrite/eksiklik ve aşırılığa düşülmezse bu huy,
hikmettir. Dolayısıyla cehaletin zıddı olarak karşımıza
hikmet çıkmaktadır. Bu nefsin aşırı işlemesi, “orta yol”da
durulamaması kişide kurnazlığa neden olur. Eksikliği ise
ahmaklığı doğurmaktadır.

24. Nefs-i seb'î (yırtıcı veya saldırgan nefs) nedir?
Cevap: Makam, üstünlük taslama, başkalarını etki altında
bırakma, intikam ve öfke güçleri bu nefse aittir.
Yırtıcı/saldırgan güç, orta düzeyde olursa bundan
meydana gelen huy şecaat (cesaret) olarak kabul edilir.
Böylece saldırganlık huyunun zıttı da cesaret olarak açığa
çıkmaktadır. Dahası saldırganlığın altında ise korkaklığın
yattığını söyleyebiliriz. Nitekim modern psikoloji de
savunma mekanizmalarını tahlil ederken, temel savunma
psikolojisinin altında yetersizlik duygusunun olduğunu
söyler.

25. Nefs-i behimî (hayvani nefs) nedir?
Cevap: Bu nefs kişiyi, lezzetlere sürükleyen; yeme, içme
ve cinsel hayat gibi isteklere yönelten bir aracıdır.
Hayvani nefsin orta olma durumu -aşırılık ve eksiklikten
uzak oluşu- iffettir. Pek çok İslâm ahlâkçısı, İslâm
ahlâkında iffet ve ölçülüğü hemen hemen aynı kategoride
değerlendirir. Çünkü insan varlığı hayvani özelliklerin
üstüne çıktığı zaman insan olmaktadır. Ancak hayvani bir
nefs taşıması ve onun da yeteri kadar olması gereğini
vurgulamaktadır. Kur’an’da zina hakkındaki vurgunun
önemi de burada yatmaktadır.

26. Amelî nefs nedir?
Cevap: Adaleti temel erdem olarak almıştık. Bunun
aşırılığından ya da eksikliğinden doğacak bir erdemden ya
da erdemsizlikten söz edilmemektedir. Bunun sadece
zıttından bahsedilmektedir. O da “adalet” olarak
karşılığını bulmuştu. Çünkü nefsi arındırma ve salih amel
ya da iyi işlerde bulunma konusunda adalet, adeta bir
mimarinin orta direği işlevini görmektedir. Dolayısıyla
adil olmada teorik akıl ve pratik akıl birlikte iş görmekte
ve adalet, ameli nefsin bir itkisi olarak görülmektedir.

27. A. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi dikkate
alındığında hayvani nefsin nasıl bir karşılığı olduğunu
söylenebilir?
Cevap: A. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini dikkate
aldığımızda, fizyolojik gereksinimler için hayvani nefsin
yeterince doyurulması gerektiğini söyleyebiliriz.

28. A. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi dikkate
alındığında adalet erdeminin nasıl bir karşılığı olduğu
söylenebilir?
Cevap: Adalet erdemini tam olarak yerine getirmeyen
kişinin, yani ameli nefiste orta yolu bulup varoluşunu bu
ibrede gerçekleştirmeyen kişinin, Maslow’un en üst
gereksinim olarak gördüğü ve diğer ihtiyaçların
giderilmesi durumunda onun da tam olarak varlığından
söz edilebileceği “kendini gerçekleştirme” seviyesini
yakalayamadığı söylenebilir.

29. Cehalet rezileti karşımıza nasıl çıkar?
Cevap: Genel olarak eşya hakkında bilgi edinme gücüne
özgü bir erdem olan hikmet faziletinden yeterince/orta
düzeyde pay alamama cehalet rezileti olarak karşımıza
çıkmaktadır.

30. Cahil kişinin ahlâklı olabilmesi neden mümkün
değildir?
Cevap: İslâm düşünürleri, ahlâklı olmak için bilebilme
yeteneğini kabul eder. Ahmak kişinin ahlâklılığından söz
edilemez. Aynı şekilde kurnaz kişinin de erdemli olması
mümkün değildir. Bütün bu noksanlıklara reziletler
açısından baktığımız zaman karşımıza cehalet
çıkmaktadır. Cahil kişi, bir kere, ahlâk ve bilgi arasındaki
bağlantıyı baştan kuramayacağı için; bir başka ifadeyle
eşya hakkında bilgi edinme gücü noksan olduğundan,
onun varlık-bilgi değer bütünlüğünü tesis edebilmesi
mümkün değildir.

31. Bir yeti geliştirilirken diğer erdemlerle paralel
işlemeyen bir gelişmişliğin de kötülük olarak zuhur etmesi
mümkün müdür?
Cevap: Evet mümkündür. Mesela zekâ yeteneği, adalet
yani pratik aklın ihmal edilmesiyle ileri düzeyde işlerlik
kazandırılabilir. Fakat bu durumda kurnazlık olarak ifade
edebileceğimiz kötülük yani rezilet zuhur edecektir. Öte
yandan ahmaklık durumu, yaratılıştan değil, kötü tercih ve
vakti boşa harcamaktan doğar. Bu hal ilim öğrenmekle ve çalışmakla giderilebilir.

32. Korkaklık nasıl meydana gelir?
Cevap: Üstünlük sağlama güdüsünün orta düzeyde
etkinliğini gerçekleştirememesi sonucu korkaklık
meydana gelir.

33. Öfke gücünün fazla veya eksik olması halinde nasıl bir
insan profili ortaya çıkar?
Cevap: Öfke gücünün fazla olması halinde kişi saldırgan;
eksik olması durumunda ise korkak olacaktır.

34. Adaletin gerçekleşmesiyle cesaretin nasıl bir ilişkisi
vardır?
Cevap: Gazap/öfke gücünün yeterli derecede orta
durumda olması ise cesareti doğuracaktır. Bu erdem
olmadığı zaman adaletin gerçekleşmesi mümkün değildir.
Mesela Kindî’ye göre, cesaret, yapılması gerekeni yapmak
ve ortadan kalkması gerekeni de önlemek için ölümü bile
göze alabilmektir.

35. Öfke veya gazap gücünün az veya çok olması ne gibi
sonuçları doğurur?
Cevap: Öfke ya da gazap güdüsü insanî bir itkidir. Ancak
bunun da orta düzeyde olması gerekmektedir. Fazlalığı
veya eksikliği akıl gücünde noksanlıkları veya
yetersizlikleri beraberinde getirmektedir. Öfke durumuna
göre çoğu ahlâkçı kişilik tasnifine gidebilmiştir. Çünkü
bunu tersinden okuduğumuz zaman akıl gücü hakkında da
bir tür tasnife gitmek mümkündür.

36. “İffetsizlik” nedir?
Cevap: Bedenin korunması ve geliştirilmesi için gerekli
olan şeyleri sağlama, gereksiz olanlara da ilgisiz kalma
erdemine iffet dediğimizi anımsarsak, iffetsizlik de bunun
ölçüsüzlük halidir.

37. İslâm ahlâkçıları ruhanî hastalıkları nasıl
değerlendirir?
Cevap: İslâm ahlâkçıları ruhanî hastalıkların rezilet
olduğunu belirtir. Dolaysıyla onlara hastalık gözüyle
bakarlar. Genellikle ahlâkçılar basit hastalıkların altında
bu hastalıkların birbirleri ile birleşip karışmasından başka
hastalıkların meydana geldiğini belirtirler. Sayılamayacak
kadar çok olan bu hastalıkların kaynağı bu yalın,
birleşmemiş hastalıklardır. Dolayısıyla basit hastalıklar
anlaşılınca diğerleri de kolayca anlaşılabilir.

38. Temyiz gücünün hastalıkları kaça ayrılır?
Cevap: Fazlalık ve eksiklik durumuna göre ikiye ayrılır.

39. Temyiz gücünün fazlalığından kaynaklanan nazarî
hikmetteki aşırılık kaça ayrılır?
Cevap: Nazarî hikmetteki aşırılık iki kısımdır.
1- Araştırmada sınırı aşıp tartışma ve anlatmada
mübalağa etmek (Kınalızâde bunun inceden
inceye araştırma olmadığını düşünmektedir.)
2- Soyut konularda duyularla hükmetmek. Bu
şeytana itaat, vehim, akıl ve düşüncenin atıl
kalmasından doğar.

40. Temyiz gücünün fazlalığından kaynaklanan amelî
hikmetteki aşırılık kaça ayrılır?
Cevap: Amelî hikmette meydana gelen fazlalık
tümellerde ve tikellerde olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Amelî hikmetteki fazlalık, tikellerde meydana
gelirse ona hilekârlık, kurnazlık ve kötülük denir.
2- Amelî hikmetteki fazlalık; tümellerde meydana
gelirse ona dehâ denir.

41. Temyiz gücünün eksikliği kaça ayrılır?
Cevap: Temyiz gücünün eksikliği de nazarî ve amelî
hikmette olana göre ikiye ayrılır.
1- Nazarî hikmetteki eksiklik, düşüncenin gerekli
olan dereceden eksik olmasıdır. Buna dar
kafalılık denilir.
2- Amelî hikmette olan eksikliğe eblehlik veya
bönlük denilir.

42. Öfke gücünün hastalıkları kaça ayrılır?
Cevap: Öfke gücünün hastalıkları fazlalık ve eksiklik
yönünden ikiye ayrılır. Bunlar:
1- Faydalı yönünde: Aşırı kızgınlık, intikam ve
yersiz hiddettir; yırtıcı hayvanlar ve haşaratlar
gibi akıl ve dinin ölçülerini aşıp insanlara ve
hayvanlara eziyet etmeye teşebbüs etmektir.
2- Eksiklik yönünde: Gayretsiz, korkak ve yüreksiz
olduğu için işlerinin idaresinin bozulmasıdır.

43. Arzu gücünün hastalıkları kaça ayrılır?
Cevap: Arzu gücünün hastalıkları fazlalık ve eksiklik
yönünden ikiye ayrılır. Bunlar
1- Fazlalık yönünde: Yeme, içme ve cinsel birleşme
konularında son derece hırslı ve kötülük içinde
olmak; böylece aklın ve dinin ölçülerini aşmak,
itidal sınırının dışına yönelmektir.
2- Eksiklik yönünde: Yaşamak için gerekli olanları
kazanma ve helal lokmayı isteme konusunda
sebepsiz yere tembellik yapmak, neslin bekası ve
ümmetin çoğalmasını sağlayan çabalardan
gereksiz yere uzak durmak veya vazgeçmektir.

44. İslâm ahlâkçılarının hastalıklara karşı genel yaklaşımı
nasıl bir süreci izler?
Cevap: İslâm ahlâkçıları, aralarında farklılıklar olmasına
rağmen, genel olarak önce hastalıkların sebeplerini, sonra
hastalıkları daha sonrada tek tek bunların tedavi
metotlarını açıklar.

45. İslâm ahlâkçılarının hastalıkların tespitine karşı nasıl
bir yaklaşımları vardır?
Cevap: Ahlâkçılar cismani ve ruhani tıp arasında ayrım
yaptıktan sonra, reziletler konusunun ruhani hekimliğin
konusu olduğuna dikkat çekerler. Hastalıkları tedavi
etmede öncelikle hastalığın cinsinin ve her cinsin sebebi
ve alametinin bilinmesi, her hastalığın nasıl tedavi
edileceğinin ve hastalığın sebebinin ne ile yok
edileceğinin açıklanması bir kanundur.