1. Ahlâkın, düzeni esas alınırsa nasıl bir tanımı
yapılabilir?
Cevap: İnsan istese de istemese de belirli bir düzen
içerisinde hayatını sürdürmek zorundadır. Bu düzenin tam
ve insicamlı haline ahlâk denilmektedir. İnsanların
hayatlarındaki düzenler farklılıklar gösterseler de, her
insanın az veya çok tutarlı, az veya çok şuurlu, az veya
çok makul, hatta az veya çok iyi “bir” ahlâkı vardır.
2. Ahlâki görecilik/ahlâki rölativizm denir?
Cevap: Davranış düzenleri arasında tercihin tamamen
tesadüfî ve makul hiçbir gerekçesi olmadığını savunmak,
bütün farklılıkları meşrulaştırmak anlamına gelmektedir.
Davranış düzenleri arasında makul bir tercih
yapılamayacağını iddia eden, insanların bütün kararlarının
nihai olarak eşdeğer (netice olarak hepsinin değersiz)
olduğunu savunan bu tavra ahlâki görecilik/ahlâki
rölativizm denilmektedir.
3. Ahlâki görecelik neyi savunur?
Cevap: Ahlâki görecelik, aynı zamanda bir ilim olarak
ahlâkın mümkün olmadığını savunur. Ahlâki rölativizmi
savunmak, ilk bakışta insanların özgürlüklerini savunmak
gibi gözükür. Ancak hiçbir sınırın bulunmadığı bir yerde,
hiç kimsenin özgürlüğünden bahsedilemeyeceği için,
ahlâki görecilik görünüşün tam aksi bir neticeyi ortaya
çıkarır.
4. Ahlâki göreciliğin etkin olduğu dönemlerde ve
yörelerde, ahlâkın normal olarak sağlaması gereken
düzeni ne tür müesseseler tesis eder?
Cevap: Ahlâki göreciliğin etkin olduğu dönemlerde ve
yörelerde, ahlâkın normal olarak sağlayacağı düzeni, ahlâk
dışı güçler üstlenir; bunun en önemli örneklerinden birisi
siyasal diktatörlüklerdir. Diktatörlükler genellikle ahlâki
düzenin yok olduğu toplumlarda, toplumsal düzenin güç
esasına dayalı olarak inşa ve muhafaza edilmesi
gayretinde esasını bulur.
5. Her bir insanda insan olması bakımından belirli bir
davranış düzeni içinde hayatını sürdürmesini sağlayan
müşterek bir ilkenin olması gerektiği kabul edildiğinde
nasıl bir soru ortaya çıkar?
Cevap: Bu durumda bu ilkenin tahakkuk edip etmediği ve
nihayet, bu ilkenin hangi ilke olduğu sorusu ortaya çıkar.
Hemen hemen bütün ahlâk felsefelerinin temel sorusu
budur: İnsanlar arasında davranış düzenini mümkün kılan
ilke nedir? Veya hangi ilke insanların hayatlarını belirli bir
düzen içinde sürdürmesini mümkün, gerekli, hatta zorunlu
kılmaktadır? Bu soru kendisi ile birlikte daha farklı bir
soruyu da ortaya çıkarmaktadır: Mevcut ahlâklar (yani
davranış düzenleri) arasında hangisi, hangi gerekçelerle
tercih edilmelidir?
6. Toplumların ahlâkının kalıplaşmasında dinlerin nasıl
bir rolü vardır?
Cevap: Ahlâk hakkında konuşanların önemli bir kısmı her
ne kadar felsefeci veya filozof olsa da, insanların
hayatlarının düzeninde daha çok dinlerin ve dinlere
dayanan geleneklerin etkin olduğu görülmektedir. Bu
sebeple insanların davranış düzenlerinin hem tarihi hem de
sistematik açıdan dinler ile doğrudan irtibatı olduğu
söylenebilir. Dünya tarihinde bilinen medeniyetlerin
hemen hepsinin bir din ile irtibatlı olması da bunu
doğrulamaktadır. Ahlâk ile din arasında önemli bir irtibat
vardır. Şu anda dünyada insanlığın büyük bir kısmının
mensubu olduğu dinler İslâm, Hıristiyanlık, Budizm ve
Hinduizm aynı zamanda bir davranış düzeni, bir hayat
tarzı da öngörmektedir. Bu sebeple insanların büyük bir
kısmının tarih boyunca olduğu gibi bugün de dini olarak
temellenmiş, kaynağını dinden alan bir davranış düzeni
içinde hayatını sürdürdüğü söylenebilir.
İSLÂM AHLÂKININ TEMELLERİ
7. İslâm ahlâkı günümüze gelene kadar ana hatlarıyla
nasıl bir süreç geçirmiştir?
Cevap: İslâm ahlâkı, daha önceki bölümde görüldüğü
gibi, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Peygamber’e bildirdiği ve onun
hayatında görünür hale gelen, ondan sahabenin üstlenerek
yaşadığı, yaşarken de kendisinden sonraki nesile aktardığı
bir davranış düzenini ifade etmektedir. Daha sonra gelen
nesiller de benzer bir şekilde kendilerinden sonraki nesile
bu hayat tarzını ve davranış düzenini yaşayarak
aktarmıştır. Bu günümüze kadar böylece gelmiştir.
8. İslâm ahlâk düzeninin nasıl bir kaynak değeri vardır?
Cevap: Bu davranış düzeninde sırasıyla Kur’an-ı Kerim,
Hz. Peygamber’in uygulamaları ve sahabenin buna fiilî ve
kavlî (sözlü) şahadetinin muhtelif cihetlerden kaynak
değeri vardır. Bunun yanında bütün Müslümanların tarih
boyunca bu kaynakların verili şartlarda nasıl uygulanacağı
ve ne gibi neticeler ortaya çıkardığı hususunda gösterdiği
gayret ve bu verileri hem nakil, hem tasnif hem de üst bir
dil oluşturarak makul bir şekilde uygulama pratiğinin de,
sonraki nesiller için kaynak değeri vardır.
9. Ahlâkın tecrübe edilerek öğrenilmesi nasıl gerçekleşir?
Cevap: Özellikle yaşayan iyi ahlâklı insanlar, yeni yetişen
çocuklar ve gençler için, ahlâklı yaşama bilgisinin şehâdet
(veya müşâhede yani gözüyle görüp, kulağıyla işitip,
anlayıp uygulama) yoluyla ulaşabildikleri tecrübi
kaynağıdır. Gençler hayırseverliğin iyi olduğunu
kitaplardan, ne olduğunu ve kendi hayat şartları içinde
nasıl tahakkuk ettiğini ve edebileceğini, irtibat halinde
bulundukları ahlâklı ve hayırsever insanlardan, müşahede
yoluyla görerek ve duruma göre de, hayır faaliyetine
bizzat iştirak ederek, öğrenirler. Bu yönden mesela dede
ve nineler ile torunlar arasındaki irtibat, çocukların ahlâki
gelişimi açısından çok önemlidir.
10. Türkçe’de “kaynak” ne anlama gelir?
Cevap: Türkçe’de kaynak kelimesi, bir şeyin varlığını
aldığı ve varlığını sürdürürken kendisinden beslendiği,
kendisine dayandığı nihai ve ilk nesneyi (menşeini ve
menbaını) ifade eder. Bir suyun veya nehrin kaynağı
olduğu gibi, fikirlerin ve sosyal hareketlerin de kaynakları
vardır.
11. Konumuz açısından kaynak kelimesinin ön plana çıkan
ilk anlamı nedir?
Cevap: Bunlardan birinci manasıyla bir varoluş düzeni
olarak İslâm ahlâkının kökeni, aslı ve varlık sebebini ifade
eder. Bunu biz kısaca İslâm Ahlâkı nereden gelir?
Nereden kaynaklanır? Veya daha genel olarak İslâm
Ahlâkının kaynağı/kaynakları nedir? diye sorarız. Daha
farklı bir şekilde İslâm ahlâkının varlık sebebi nedir?
sorusu, bu manası ile kaynak ile ilgili temel sorudur. Bu
soru esas itibariyle felsefenin ve ahlâk felsefesinin
sorusudur. Bu soru İslâm ahlâkına yöneltildiğinde, İslâm
ahlâk felsefesinin inşa edici sorusu ve hareket noktasını
teşkil eder. Burada soru, bir anlamda dil öncesi varoluş
düzeni olarak ahlâkın varlığı ve tahakkuku ile alakalıdır.
Mesela Fransız Filozofu Henri Bergson “Ahlâk İle Dinin
İki Kaynağı” isimli meşhur eserinde ahlâkın bu anlamda
kaynağını ele almıştır.
12. Konumuz açısından kaynak kelimesinin ön plana
çıkan ikinci anlamı nedir?
Cevap: İkincisi, birinci manası ile İslâm ahlâkı hakkında
bilgi veren ve bunu öğrenme ve öğretme imkânını ortaya
çıkaran unsurları ifade eder. Bir ilim olarak İslâm
ahlâkının imkânı, buna bağlıdır. Bunu biz kısaca İslâm
ahlâkını nasıl veya nereden öğreniriz? Veya İslâm ahlâkını
öğrenmenin yolları nelerdir? soruları ile ifade ederiz. Bu
sorular daha çok, ortaya çıkmış olan ve yaşanan bir ahlâk
sisteminin içerdiği ilke ve kurallar hakkındaki sorulardır.
Bu anlamda İslâm ahlâkının kaynakları Kur’an, sünnet ve
daha önce yaşamış ve halen hayatta olan İslâm
büyüklerinin eserleri ve örnek hayatlarıdır. Burada, varlığı
bilinen bir davranış düzeninin muhtevası hakkında,
sistematik ve doğru bilgi edinme imkânı söz konusudur.
13. Konumuz açısından kaynak kelimesinin ön plana çıkan
üçüncü anlamı nedir?
Cevap: Üçüncü olarak daha çok bir ilim/disiplin olarak bu
alanda telif edilmiş kitaplar ve yazılı olarak bize ulaşmış
diğer metinler kast edilir. İslâm Ahlâkı hakkında hangi
eserler telif edilmiştir? sorusu, artık ahlâkı bir ilim olarak
dikkate aldığımızı ve bu alanda belirli bir düzen içinde
telif edilmiş eserlerden bahs ettiğimiz ortaya çıkar. Bu
manalar ve soruların birincisi kendisine İslâm ahlâkının
varlığını, ikincisi bilgisini ve nihayet üçüncüsü bu
konudaki sistematik düşünceyi, Müslümanların ahlâk
hakkındaki sistematik düşüncesini, kendisine konu
edinmektedir.
14. Ahlâkî kaynakların hangi kısımları vardır ve bunların
özellikleri nelerdir?
Cevap: Bu kaynaklardan her birinin bir nakli bir de akli
kısmı bulunmaktadır. Başta K. Kerim olmak üzere bütün
naklin etkin olabilmesi için anlaşılması gerekir.
Anlaşılması ise zorunlu olarak akli bir faaliyettir. Nakil
akıl olmadan etkin olamaz. Diğer taraftan akıl
üzerinden/tarafından anlaşılarak etkin olan naklin
anlaşılmış hali, en azından anlaşılıp yeni sayılabilecek bir
duruma uygulanmasına bağlı olarak, “genişlemiş” ve
“gelişmiş” olacaktır. Daha sonra nakil bu genişlemiş
haliyle yeniden akıl üzerinden etkin olacak, yeniden
genişleyip gelişecek ve yeniden uygulanacaktır. Bu süreç
hiç kesintiye uğramadan devam edeceği için, ahlâk
alanının kaynakları en temelde nakil ve akıl olmak üzere
iki kısma ayrılmaktadır. Burada belki nakil ile ilgili olarak
şu noktada bir tefrik yapılabilir: ahlâkın var olması ile
nakledilmesi birbirinden farklı iki vakıadır; bu sebeple
bunlar birbirinden ayrılmalıdır.
15. Yol ve yordam bilgisi, nasıl öğrenilir?
Cevap: Yol ve yordam bilgisi, esas itibariyle insanın
kitaplardan elde edebileceği bir bilgi değildir. Yol ve
yordam, bunu uygulayanların uygulamasına iştirak ederek
veya bu uygulamayı müşahede ederek öğrenilir.
16. Yol ve yordam bilgisi, ahlâkî bilginin ne büyüklükte bir
kısmını teşkil eder?
Cevap: Ahlâki bilginin önemli bir kısmı, tayin edici
kısmı, yol ve yordam bilgisine dâhildir; insanın bir bütün
olarak hayatı ile alakalıdır. Bu öğrenme süreci bir varoluş
düzeni ve bu düzenin bilgisi olarak ahlâkın, çok esaslı bir
toplumsal boyutu olduğunu göstermektedir. Bu sebeple
ahlâki bilginin önemli bir kaynağı, ahlâklı insanlardır.
17. Birinci manası ile İslâm ahlâkının kaynağı nedir?
Cevap: Birinci manası ile İslâm ahlâkının kaynağı
vahiydir. Bu vahyin bir düzen içinde Hz. Peygamber’in
hayatında tahakkuku (gerçekleşmesi); daha sonra da onun
etrafında yaşayan insanlar tarafından müşâhede (kısaca
katılımcı gözlem) yoluyla öğrenilip üstlenilmesi; bundan
sonraki nesiller için ise, bu ilk neslin hayatında tahakkuk
edenin diğer nesiller tarafından yine müşahede yoluyla
benimsenip üstlenilmesi olarak belirmektedir. Bu durum
İslâm ahlâkının kaynağının, sahabe sonrası toplumlar için
ilk elden, tevatür olduğunu söylemenin gerekçesini teşkil
eder. Fakat İslâm Ahlâkının kaynağının vahiy olduğunu
söylemenin biraz açıklamaya muhtaç olduğunu ve
mevzunun daha yakın bir şekilde incelenmesi durumunda
İslâm Ahlâkının asıl kaynağının, vahiy tarafından inşa
edilen Hz. Peygamber olduğunu söylemeliyiz.
18. Ahlâki makuliyetin esasını teşkil eden şeyler nelerdir?
Cevap: İnsanın sahip olduğu havas-ı selime (beş duyu) ile
bütün insanlarda müşterek olan bir cisim algısına sahip
olması ve bu algı üzerinden diğerleri ile irtibatını ve
iletişimini sağlayıp muhafaza etmesi gibi, doğruluk,
insanların dokunulmazlığı, mülkiyete saygı gibi temel
ahlâki kuralların da, insan topluluklarının devamı için ve
devamı sebebiyle, ahlâki makuliyetin esasını teşkil ettiğini
söyleyebiliriz.
19. Ahlâk teorik midir, pratik midir?
Cevap: Ahlâk kendinde teorik (nazari) değil pratiktir
(amelidir). Bir insanın ahlâkı, onun hayat düzenidir; kendi
hayatında etkin olan ilke ve kurallardır. Ahlâk, hakiki
manası ile insanların hayatlarındadır; kitaplarda değil.
Ahlâki ilke ve kuralları anlatan bir kitap, “ahlâk” değil,
“ahlâk hakkında” kitaptır. O kitapta anlatılan ilke ve
kurallar, bir insan tarafından üstlenildiğinde, o insanın
ahlâkı olur; ve o kitap, o şahsın ahlâkı hakkında hem
varlık hem de bilgi kaynağı haline gelir.
20. İslâm ahlâkının kaynağını teşkil etme bakımından Hz.
Peygamber’in nasıl bir fonksiyonu olmuştur?
Cevap: Birinci manası ile İslâm ahlâkının kaynağı
vahiydir. Bu vahyin bir düzen içinde Hz. Peygamber’in
hayatında tahakkuku (gerçekleşmesi); daha sonra da onun
etrafında yaşayan insanlar tarafından müşâhede (kısaca
katılımcı gözlem) yoluyla öğrenilip üstlenilmesi; bundan
sonraki nesiller için ise, bu ilk neslin hayatında tahakkuk
edenin diğer nesiller tarafından yine müşahede yoluyla
benimsenip üstlenilmesi olarak belirmektedir. Hz.
Peygamber, adına “İslâm Ahlâkı” denilen davranış
düzeninin kendisinde görünür hale geldiği ilk insandır; bu
sebeple bazı Müslüman âlimler Hz. Peygamber’den
peygamberliği yanında “insan-ı kâmil”, yani diğer önemli
vasıfları yanında ahlâki faziletleri de en kâmil/mükemmel
haliyle kendisinde taşıyan insan, olarak bahsederler.
21. Doğuşundan itibaren insandaki ahlâki oluşumda
çevrenin nasıl bir etkisi söz konusudur?
Cevap: İnsanın doğumundan itibaren nasıl yetiştiğini ve
elde ettiği bilgileri, -buna iyi ve kötü davranışların bilgisi
de dâhildir-, nasıl elde ettiğine bakacak olursak, insanın
iyi ve kötü hakkındaki bilgilerini esas itibariyle naklen
elde ettiğini fark ederiz. İnsan iyi ve kötü hakkındaki
bilgilerini önce ailesinden sonra da ait olduğu toplumdan
ve toplumsal eğitim kurumlarından elde eder. Ancak
sadece burada kalmaz; öğrenirken ve öğrendikten sonra
kendisi de elde ettiği bu malumat üzerinde düşünür ve
bununla ilgili olarak kendi kanaatini ve tavrını geliştirir.
22. Ahlâkın kaynağı olma bakımından Hz. Peygamber ile
vahyin nasıl bir ilişkisi vardır?
Cevap: Hz. Peygamber İslâm ahlâkının ne olduğunu
göstermiş ve etrafındaki insanlar da ondan, müşahede
yoluyla bu ahlâkı öğrenmişlerdir. İslâm Ahlâkı hakkında
bilgi edinmek isteyen herkesin ilk müracaat edeceği
kaynak, İslâm ahlâkının varlık kaynağı da olan Hz.
Peygamberdir. Ancak Hz. Peygamber kendi kendine bir
din icat etmediği için, onu neyse o yapan, yani kaynağı
vahiydir. Hz. Peygamber’in vazifesi K. Kerim’i tebliğ
etmek, yani dünyada yaşayan bütün insanlara ulaştırmak,
ama aynı zamanda açıklamak (beyân) olduğu için, Hz.
Peygamber’in bütün açıklamaları da, onun Peygamberlik
vazifesinin bir parçası, mütemmim cüzü olarak kabul
görmüştür.
23. Ahlâkın kaynağı olma bakımından Hz. Peygamber’in
takip ettiği yol nedir?
Cevap: İnsanların Hz. Peygamber’den din ve onun pratik
yönü olarak ahlâk adına aldıkları şeylerin hepsi, nihai
olarak K. Kerim ile irtibatlıdır. K. Kerim sadece Hz.
Peygamber’e değil, bütün insanlığa gönderilmiş olduğu
için, hem Hz. Peygamber’in hayatında hem de sahabe’nin
hayatında görünür hale gelen ahlâkın aynı zamanda bilgi
kaynağıdır. Hz. Peygamber’in ahlâkını anlamak, hakkında
konuşmak, sözlerini anlamak isteyen herkesin müracaat
etmesi, bilmesi gereken ilk kaynak, K. Kerim’dir. K.
Kerim İslâm ahlâkının varlık kaynağı olduğu gibi kendisi
ile ortaya çıkmış olan bu ahlâk hakkında doğru bilgilerin
bulunduğu ilk ve bağlayıcı asli kaynaktır da.
24. K. Kerim’de ahlâkın bütün ilkeleri ve temel kuralları
ne gibi ifadelerle geçer?
Cevap: K. Kerim’de ahlâkın bütün ilkeleri ve temel
kuralları mevcuttur. Bu ilke ve kurallar farklı şekillerde
ifade edilmiştir. Bu kurallar ya “a fiili iyidir” şeklinde
ifade edilmiştir, ya da “b fiilini yapınız” veya “c fiilini
yapmayınız, c’den uzak durunuz” veya “d fiili kötüdür”
veya “Allah a fiilini gerçekleştirenleri/işleyenleri sever”
veya “a fiilinde sizin için hayır/hayat vardır” şeklinde
ifade edilmiştir.
25. K. Kerim’de ahlâkla ilgili olan ifadeler sadece ilkeleri
mi ifade eder?
Cevap: Bu ifadelerin bir kısmı ilkeleri ifade ederken,
diğer bir kısmı doğrudan ahlâki kuralları, hükümleri veya
değerleri ifade etmektedir. Mesela Peygamber Efendimizi
işaret eden ve onda insanlar için “üsve-i hasene” (en güzel
örnek) olduğunu söyleyen ayet (Ahzab/33:21) böyledir.
Bu ayette. ahlâki bir ilkeye işaret edilmektedir. Benzer bir
şekilde “Allah’a, Resulüne ve sizden olan ulü’l-emr’e
itaat” da (Nisa/4:59), bir ilke emridir. Bu emrin muhtevası,
ancak söz konusu olan, me’mur bih’in muhtevası
incelenerek belirecek/belirlenecektir. Ama
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emri (Hûd/11:112), bir
ilkeyi değil, bir kuralı, ahlâki bir “normu” dile
getirmektedir. Burada “dosdoğru olmak”, anlamı belli
ölçüde açık bir tabirdir ve bu tabir, belki dil dışı unsurları
da dikkate almayı gerektirse de, dil üzerinden anlamı
belirlenebilecek bir özelliğe sahiptir.
26. K. Kerim’de ahlâkî içerikli olarak sadece ahlâki
ilkeler ve kurallar mı yer alır?
Cevap: K. Kerim’de ahlâki ilkeler, kurallar ve bunun
ötesinde insanı bir bütün olarak ve hatta toplumsal hayatın
ve müesseselerin işleyişine bağlı olarak ortaya çıkabilecek
ahlâki sorunları da işaret eden kıssa ve emsaller de
bulunmaktadır. K. Kerim ahlâki cihetten hayatın bütününü
ihata etmektedir. Abdullah Draz’ın ifadesi ile “K. Kerim
hayatın her sahası için bir çerçeve (veya hatt-ı hareket)
çizdikten sonra, böylece çizilen çerçeveleri hiçbiri
ötekinin hakkına tecavüz etmeksizin karşılıklı olarak
birbirlerine nüfuz edecek derecede bütünle ahenk halinde
daralıp genişleyebilen bir merkezde toplanmış kaideler
şeklinde bize sunmaktadır.
27. Hz. Peygamber’in İslâm ahlâkındaki kaynak
konumunu keşfedebilmek için hangi sosyalbilimsel bakış
açısıyla bakmak gerekmektedir?
Cevap: Hz. Peygamber’in İslâm ahlâkındaki kaynak
konumunu keşfedebilmek için son zamanlarda ahlâk
felsefesinde özellikle tartışılan bir konuyu, olgu-değer
ilişkisi meselesini, dikkate almak ve bu çerçevede Hz.
Peygamber’in bir fiili gerçekleştirmiş olmasının, nasıl
olup ta, hangi gerekçelerle ahlâki bir ideali, yani olması
gerekeni ifade edebildiğini açıklamak gerekmektedir. Hz.
Peygamber’in dindeki ve İslâm ahlâkındaki konumu,
mesela “Hz. Peygamber bir fiili, o fiil o gerçekleştirmeden
önce de, iyi olduğu için mi gerçekleştirmiştir, yoksa bir fiil
Hz. Peygamber o fiili gerçekleştirdiği için mi iyi olarak
kabul edilir?” Veya “Hz. Peygamber’in fiilleri iyi olduğu
için mi ahlâki örnek teşkil eder, yoksa bir fiil onun
tarafından gerçekleştirildiği için mi iyidir?” şeklinde ifade
edilebilecek soru üzerinden anlaşılamaz.
28. Hz. Peygamber tarafından gerçekleştirilmiş bir fiilin
ahlâkî açıdan durumu nedir?
Cevap: Hz. Peygamber tarafından gerçekleştirilmiş bir fiil
veya onun tarafından söylenmiş bir söz, o fiil onun
tarafından işlenmeden veya o söz onun tarafından
söylenmiş olmadan önceki konumu ile alakalı olarak
değerlendirilemez. Çünkü o fiilin veya sözün, o
söylemeden önce herhangi bir ahlâki değere sahip olması
söz konusu değildir. Bir fiil, onun tarafından
gerçekleşmeden önce herhangi bir ahlâki “vasfa” sahip
olmayabilir veya “kötü” sayılabilir veya “iyi” sayılabilir.
Bunların hiç birisi, Hz. Peygamberin fiili hakkında hüküm
vermek için yeterli değildir. O fiile bir değer katan, ona
ahlâki bir statü, bir konum veren, Hz. Peygamber’in o fiili
gerçekleştirmesi, o tavsiyeyi yapması veya o fiilin
yapılmasını uygun görmemesi ve yasaklamasıdır. Hz.
Peygamber’in konumu o halde, rasyonalizmin çizdiği dar
sınırlar içinde, aklın iyiyi ve kötüyü bilebileceği, daha
doğrusu aklın iyiyi ve kötüyü belirleyebileceği gibi bir
iddianın mevzusu olmanın ötesindedir.
29. Ahlâkın anlaşılmasında, “Temel olan akıl mıdır, vahiy
midir?” sorusun nasıl yaklaşmak gerekir?
Cevap: İyi ve kötüyü aklın bilebileceği ve iyiye ittiba
etmenin aklın bir kararı ile gerçekleştiği açıktır. Netice
itibariyle Hz. Peygamber’i davranışlarında örnek olarak
kabul eden insanlar da makul düşünen, aklıyla karar veren
insanlardı. Ancak onların akılları, Hz. Peygamber’e ittiba
etmeyi akıl dışı bir karar olarak değil, aksine makul bir
karar, Hz. Peygamber’in davranış tarzını makul bir hayat
tarzı olarak kabul ettiler. Demek oluyor ki buradaki temel
soru akıl mı yoksa vahiy mi değildir. Akıl mı vahiy mi
sorusu, meseleyi kendi mahiyetine uygun bir şekilde ele
almayı engelleyen bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu soru ahlak felsefesinin son zamanlarda en çetin sorusu
olarak nitelenebilecek olgu-değer ilişkisi veya olandan
olması gereken çıkarılabilir mi? şeklinde ifade edilebilir.
30. Yüce Allah, iyi bir referans olarak Hz. Peygamber’in
iyi ahlâkına nasıl ifadelerle örnek göstermiştir?
Cevap: Hz. Peygamber’i Cenab-ı Hakk “sen büyük bir
ahlâk üzeresin” (Kalem/68: 4) şeklinde tavsif ederken,
Müslümanlara da, “rasul’de üsve-i hasene vardır”
(Ahzab/33:21) diye işaret ederek, Hz. Peygamber’de olan
ile olması gerekenin buluştuğu ve bir vahdet teşkil ettiğini;
dolayısı ile bu cihetten Hz. Peygamber’in ahlâki örnek
olduğunu ifade etmiş olmaktadır.
31. Hz. Peygamber’in “âlemlere rahmet” olarak
gönderilmiş olmasını nasıl anlamamız gerekmektedir?
Cevap: Rahmet, varlık kaynağı veya varoluş imkânı
demektir. Cenab-ı Hakk’ın rahman ve rahim olduğunu
söylemek, O’nun bütün mevcudatın yaratıcısı ve O’nun
yaratmasının bütün varlığın kaynağı olduğunu dile
getirmek demektir. Buradan hareketle, Hz. Peygamber’in
“âlemlere rahmet” olarak gönderilmiş olmasını, onun
âlemlere, yani insanlara, kendi şahsında yeni ve bir
anlamda da yeniden bir varoluş imkânı olarak
gönderildiğini kolayca anlayabiliriz. Cenab-ı Hakk’ın
rahman ve rahim olması da, mü’min kâfir her insana sahip
olduğu her şeyi verdiği; müslümana kâfirden ayrıca,
gönderdiği Peygamber’e ittiba etmesi sebebi ile hem bu
dünyada hem de ahrette daha farklı varoluş imkânları
açtığını anlayabiliriz.
32. İslâm ahlakının Hz. Peygamber’den başka ikinci bir
kaynağı nedir?
Cevap: İslâm ahlâkının ikinci kaynağı akıldır. Ancak
aklın kaynak olması, kendiliğinden ve esastan müstakil
ahlâki ilke ve kurallar vazetmek olmayıp, nakille gelenin
anlaşılması ile alakalıdır. Bunun yanında aklın esas
kaynak değeri, ahlâk alanının ilim haline getirilerek,
bunun ortaya çıkardığı meseleleri ortaya koymaktır.
33. Ahlâk ilminin başlıca meseleleri nelerdir?
Cevap: Bu meseleler, ana hatları ile şu şekilde
sıralanabilir:
1- Rivayetlerin tasnifi
2- Buradan kuralların çıkarılması
3- Rivayetler ile kurallar arasındaki irtibatı
kurmanın makul yolu/yönteminin müzakere
edilerek ortaya konulması.
34. Ahlâk ilminin gelişmesi için terminolojinin oluşması
nasıl bir öneme sahiptir?
Cevap: Yukarıda sayılan maddelere ek olarak muhtelif
alanları ifade etmek üzere ahlâk alanının temel
kavramlarının isimlendirilerek ıstılahların geliştirilmesi de
ahlâkın ilim haline getirilme sürecinin mütemmim
cüz’üdür (tamamlayıcı parçasıdır).
35. Ahlak ilminin başlıca vazifeleri nelerdir?
Cevap: Ahlak ilminin vazifesi uygulamaya refakat
ederken ortaya çıkan imkânları kullanarak, yeni durumları
değerlendirme, yeni bir durumda hangi kuralların etkin
olacağı ve bu kuralların nasıl uygulanacağını belirleme
noktasında ortaya çıkmaktadır. Bunu klasik dil şu şekilde
ifade etmektedir: Bütün bu rivayetler ve veriler belirli
kriterler çerçevesinde önce tasnif edilir, sonra bunlar
belirli bir düzen içerisinde, fasıllara ayrılarak tafsil edilir;
ancak bu ilim olmak için yetmez; bunun için bütün bu
verilerin ve rivayetlerin anlaşılması da gerekmektedir.
Rivayetlerin ve verilerin anlaşılması aşamasına tahsil
edilmesi denilmektedir. Ve nihayet anlaşılmış olan rivayet
ve veriler mevcut durum dikkate alınarak, ortaya çıkan
sorunları kavramak ve çözmek için kullanılır.