İslam Ahlak Esasları - Ünite 1: İslâm ve Ahlâk - Çözümlü Sorular

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
1. Hazret-i Peygamber’in dinin uygulanması konusunda nasıl bir şahsî yaklaşımı ve teşebbüsü olmuştur?
Cevap: İslâm, Cenab-ı Hakk tarafından gönderilen son
Peygamber Hz. Muhammed (s.av.) tarafından tebliğ ve
beyan edilmiş, kıyamete kadar bütün insanlara hitap
ederek, inanma ve yaşamada doğru yolu gösteren dinin
adıdır. İslâm, Hz. Peygamber tarafından tebliğ edilirken,
bizzat kendisi tarafından uygulanmış ve bu uygulamaya
büyük bir insan kitlesi iştirak ederek şahit olmuş; daha
sonra bu şehadet benzer bir şekilde nesilden nesle, hiçbir
kesintiye uğramadan ve yaşanan hayat içinde ve hayat
olarak, nakledilmiştir. Hz. Peygamber’in tebliği ve bu
tebliğe ittiba, nazari ciheti olmakla birlikte ameli yani
bilfiil bir süreçtir.

2. Amelin, imanın içinde yer alıp almaması ile ilgili
genel hüküm nedir?
Cevap: Amelin/uygulamanın imanın bir cüz’ü olup
olmadığı ile ilgili tartışma, İslâm’ın iki mütemmim
cüz’ü/tamamlayıcı parçası olan iman ile amel arasındaki
irtibatı kendisine konu ettiği için, dinin ameli bir ciheti
olduğu ön şartına/gerçeğine bağlıdır; bununla
karıştırılmaması gerekmektedir. Yani İslâm iki kısımdan
oluşmaktadır. Biri iman diğeri amel/uygulama. Bu
noktada hiçbir ihtilaf yoktur. İhtilaf, bir ara amelin imanın
da bir parçası olup olmadığı noktasında ortaya çıkmış,
ama amelin dinin bir parçası olmakla birlikte, imanın bir
parçası olmadığı şeklinde halledilmiştir.

3. İslâm Ahlâkı teorik yazılara konu teşkil etmeden önce
var olan bir müessese midir?
Cevap: İslâm Ahlâkı teorik yazılara konu teşkil etmeden
çok önce Hz. Peygamber’in hayatında tahakkuk etmiş ve
onun etrafındaki ilk Müslümanlar tarafından da
yaşanmıştır. İslâm ahlâkı, İslâm dininin bir parçası,
mütemmim cüzüdür. Müslümanların İslâm’a uygun
şekilde yaşayarak, yani Müslüman olarak varlığını
sürdürmesi İslâm ahlâkının da etkin olması anlamına
gelmektedir.

4. Hz. Peygamber, insanlara örnek olması bakımından
ibadetlerini nasıl yerine getirmiştir?
Cevap: Hz. Peygamber sadece kendisi için veya inziva
halinde veya gizli olarak yaşamamış, yaşadığı hayat
etrafındaki sayısı yüz binleri bulan insanlar/sahabe
tarafından (mümkün olan hayat tarzlarından birisi olarak
değil), olması gereken ve ideal hayat tarzı olarak
kavranmış ve bu kavrayış sebebi ile de insanların
hayatlarına örnek teşkil etmiştir (usve hasene=güzel
örnek). Hz. Peygamber’in hayatı başından itibaren bütün
Müslümanları ilgilendirmiş; tarih boyunca olduğu gibi
bugün de ilgilendirmektedir. K. Kerim’de Hz.
Peygamber’i bu cihetten tavsif eden ve onu Müslümanlara
“örnek” olarak gösteren, ona itaati Allah’a itaat olarak
geçerli kılan çok sayıda ayet-i kerime bulunmaktadır.
(Mesela Al-i İmran/3: 32; Nisa/4: 13; Nur/24: 54).
Müslüman olarak yaşamanın Hz. Peygamber’e ittiba
olduğu dikkate alınınca, bu ayetlerin Hz. Peygamber’in
Müslümanın hayatındaki yerini de tanımladığı görülür. Bu
bakımdan başından itibaren Müslümanlar Hz.
Peygamber’e ittiba ederek yaşayan insanlar olarak, var
olagelmişler ve kıyamete kadar da var olmaya devam
edeceklerdir.

5. Hz. Peygamber’in hayatını tahakkuk ettirmesinde
Kur’an’ın nasıl bir işlevi vardır?
Cevap: Hz. Peygamber kendi hayatında Kur’an-ı
Kerîm’i tahakkuk ettirmiş, K. Kerim’de bulunan emir
ve yasaklara göre hayatını düzenlemiştir. Bu hususu en
güzel ifade eden Hz. Aişe’nin Hz. Peygamber
hakkında söylediği “onun ahlâkı Kur’an idi” sözüdür.

6. İslâm dini daha çok akidevî mi yoksa amel merkezli
midir?
Cevap: İslâm dini, her ne kadar akidevi ciheti oldukça
vurgulasa da, nihai olarak amel merkezlidir. İmanın
altışartı olarak bilinen, Cenab-ı Hakk’ın varlığına ve
birliğine, meleklere, Peygamberlere ve onlara diğer
insanlara tebliğedilmek üzere verilmiş olan Kitaplara,
ahiret gününe ve nihayet her şeyin Cenab- Hakk’ın
kudreti içinde cereyan ettiğine inanmak,
Müslümanlığın akidevi cihetini özetlemektedir. Ancak
buradaki her bir inanç unsurunun mühim bir ameli ciheti
bulunmaktadır.

7. Peygamberlerin varlığı ahlâkî olarak kendi dönemdeki
toplumlara nasıl yansımıştır?
Cevap: Peygamberlerin her birisi insanlığın önüne yeni
varoluş imkânları açmış, onlara bu dünyada doğru
yaşamanın ilkelerini ve kurallarını öğretmiş oldukları için,
bütün insanlığın öğretmenleri ve aynı zamanda her birisi
birer güzel ahlâk örneği olarak yaşamışlar ve öylece de
bilinmişlerdir.

8. Dünya hayatının sonlu olduğunu bilmekle ahlâk
arasında nasıl bir ilişki vardır?
Cevap: İnsanların bu dünyadaki hayatının çok önemli ve
ciddi olmakla birlikte her şey olmadığını; her insanın
başına gelecek olan ölüm ile insanın bir tür yeni bir
boyutu veya boyutta yaşamaya başlayacağı –buna devam
edeceği de denilebilir- ve bu boyuta da “öteki hayat”
anlamında “hayatü’l-ahire” denildiğini biliyoruz. Ölümün
bir son olmayıp, bir taraftan bu dünyada yaşanılan hayatın
bir “muhasebesinin” yapılacağı ve mükâfat ve cezanın
verileceği yeni bir hayatın başlangıcı olduğunun farkında
olmak ta, insanın bu dünyadaki kararları ve fiillerine
anlam katan farklı bir boyuttur. Ölüm ile birlikte yeni bir
hayatın başlayacağının şuurunda olmak, insanın ahlâki
hayatının önemli unsurlarından birisidir.

9. Kadere iman etmenin, Müslümanın ahlâkı bakımından
nasıl bir getirisi vardır?
Cevap: İnsanın hayatı ve ölümü kadar, hayat şartları
üzerinde de nihai kararı verenin ve her şeyi kudreti ile
yönetenin Cenab-ı Hakk olduğunun farkında olmak ta, -
kısaca kader inancı-, insanı, karşı karşıya
bulunduğuşartlara karşı özgürleştiren, insanı ahlâki bir
varlık haline getiren özgürlüğünü hakiki manada
hissetmesinin esasıdır. Bu yönden her şeyin, rahmeti ile
her şeyi ihata eden ve insana hayat ve yaşaması için
gerekli olan her şeyi vermiş, rahman ve rahim olan Cenab-
ı Hakk’ın kudreti içinde ve onun takdir ettiği gibi cereyan
ettiğinin farkında olmak, insan özgürlüğünün ön şartıdır.
Bunun farkında olunca, hayatta karşılaşılan haksızlıklar ve
zorbalıkların daimi olamayıp, bir şekilde üstesinden
gelinebilecek meseleler olduğunun farkında olmak,
insanlara kendilerini çevreleyen şartlara teslim olmayıp,
mücadele etme yönünde bir esas teşkil eder. Bu “hayatı
aktif bir şekilde yaşamak” veya “ahlâki bir hayat
yaşamak” anlamına gelmektedir.

DİN

10. Allah, isanı muhtaciyet bakımından nasıl bir şekilde
yaratmıştır?
Cevap: İnsan muhtaç bir varlıktır; canlılığını muhafaza
edebilmek için gıdaya, akciğerinin kanı temizleyebilmesi
için belirli özellikleri taşıyan havaya, kendisini soğuktan
ve sıcaktan koruyacak konut ve elbiselere ve nihayet
doğduktan sonra kendi ayakları üstünde duruncaya kadar
etrafındaki insanların, özellikle de anne ve babasının,
ailesinin, nihayet parçası bulunduğu toplumun ve
güvenliğini sağlayan devletin himayesine muhtaçtır.
İnsanın ve insanlığın varlığını sürdürebilmesi için bu
ihtiyacın belirli bir düzen içerisinde karşılanması
gerekmektedir. Cenab-ı Hakk insanı ihtiyaçları ve
ihtiyaçları karşılama imkânı ile birlikte yaratmıştır. Yani
insanları ihtiyaçları ile birlikte yaratan Cenab-ı Hakk,
onlara bu ihtiyaçları nasıl karşılayacaklarını ve bunun
düzenini de bildirmiştir.

11. Muhtaçlık, din ve peygamber kavramları arasında
nasıl bir ilişkiden söz edilebilir?
Cevap: İnsanları ve insanların varlığını/varoluşunu
sürdürmesinde muhtaç olunan şeyleri temin etme ve
kullanmada belirli bir düzenin dikkate alınması ve bu
düzenin öğretilmesi, Peygamberlerin vazifesi olmuş; bu
vazifeyi ifa eden Peygamberlerin insanlığa öğrettikleri
hayat düzenine “din” denilmiştir.

12. Elmalı’lı Hamdi Yazır’a göre gerçek din nedir?
Cevap: “Dîn-i İslâm, tam manasıyla vahdaniyet-i ilâhiye
esasına müstenid ve fıtrat-ı asliye-i insâniyyeye muntabık
olup; dini, beşerin mevzûât-ı mücerredesi ve mütehalif
temenniyât-ı muhayyelesi kabilinden addetmeyip, bir
mebde-i hakîkîyi tanımak ve O’nun kavânin ve evamirine
Tevfik-i hareketi vazife ittihaz eylemek, hâsılı beşerin
ef’âl ve harekât-ı tabîiyye ve ıztırarıyyesiyle, efâl ve
harekât-ı ihtiyariye ve iradiyyesi kanunlarının ahengini
te’min eder bir hakîkat-i hâkimeye, yani Cenab-ı Hakk’a
cidden inkiyâdı vazîfe bilmek ve bütün sa’âdeti bu
vazifenin ifasından beklemek mâhiyetinde icmal
eylemiştir.” (Elmalılı Hamdi Yazır (1997), s. 20.)

13. Klasik din tanımının ahlâki boyutu nedir?
Cevap: Diğer taraftan dinin klasik tanımı, “akıl sahiplerini
hüsn-i ihtiyarları ile bizzat hayırlara sevk eden ilahi vaz”
şeklindedir. Ahlâk ve ahlâkilik ile ilgili bütün tanımlarda
ve tanımlamalarda irade ve hayr vazgeçilmez unsurlardır.
Ahlâki olanın, iradi olması zorunlu olduğu gibi hayra
yönelik olması da zorunludur. Bu iki unsur dinin klasik
tanımının da mütemmim cüz’üdür. Kısaca İslâm’ı dikkate
alarak yapılmış olan klasik din tanımı, ahlâki bir boyut
taşımaktadır.

14. Etraflı olarak “din” kelimesinin kelime anlamı nedir?
Cevap: Din kelimesinin kök anlamı da, bir taraftan
yakınlaşma ile alakalı iken, diğer taraftan da borç/ihtiyaç
ile alakalıdır. Arapça’da “din” kelimesi ile borç
anlamındaki “deyn” kelimesinin yazılışı aynıdır. Bu
cihetten baktığımızda Arapça’daki din kelimesinin kök
anlamı ile ıstılahi anlamı arasında bir irtibat olduğu
görülmektedir. Nitekim insan Cenab-ı Hakk’a nelerini
“borçlu” olduğunun farkında vardığı zaman, aslında
kendisinin Cenab-ı Hakk’a ne kadar yakın veya Cenab-ı
Hakk’ın kendisine ne kadar yakın, hatta “en yakın”
olduğunun şuuruna varır. Din esas itibariyle bu şuurun,
Peygamberler vasıtası ile bildirilen içerikle, mertebe
mertebe şekillenmesi, muhteva kazanmasıdır. Benzer bir
durum din kelimesinin batı dillerinde yaygın karşılığı olan
“religion” kelimesi için geçerlidir. Nitekim Latince’de
“religio”, “bağ” anlamına gelmektedir. Buna göre religion,
insanı yaratıcısına bağlayan irtibat ve bu irtibatın farkında
olmak, hatta bu irtibatın muhtevası demek olmaktadır.

AHLÂK

15. Ahlak nedir?
Cevap: Ahlâk, davranış düzenidir. Her insan az veya çok
bir düzen içerisinde hayatını sürdürdüğü, daha doğrusu
sürdürmek zorunda olduğu için, ahlâk insan hayatının
zorunlu bir boyutu, eskiden denildiği gibi “mütemmim
cüzü” veya “tamamlayıcı parçası”dır. Ahlâk, davranış
düzeni olduğu için, genel olarak bu düzenin “iyi” ve
“kötü”sünden bahsetmek anlamlı olduğu gibi, bir insanın
hayatında verdiği kararlar ve gerçekleştirdiği fiiller için de
iyi ve kötü sıfatı kullanılmaktadır. “İyi ahlâk” ve “kötü
ahlâk” tabirlerini bu çerçevede anlamak gerekmektedir.

16. Davranış ile var oluş arasında nasıl bir iyi-kötü ahlâk
ilişkisi vardır?
Cevap: Bir davranış düzenini veya herhangi bir davranışı
“iyi” veya “kötü” kılan, o düzenin veya fiilin öncelikle
insani varoluş üzerindeki tesiridir. İnsani varoluş, diğer
insanlarla birlikte varolmayı zorunlu kıldığı için, bu aynı
zamanda diğer insanları kendi varoluşları cihetinden
dikkate almak demektir. İyi bir davranış düzeni, fiilleri
gerçekleştireni ve fiilleri ilgilendiren diğer insanları, önce
ne ise o olarak muhafaza eder; sonra da mevcudu içinde
taşıdığı kabiliyetleri cihetinde geliştirir. Mesela bir
çekirdeğin, bir elma çekirdeğinin kemali, uygun bir ortam
bularak orada ağaç olması ve meyve vermesidir.

17. Kötü bir davranış insanı ve diğer insanları nasıl
etkiler?
Cevap: Kötü bir davranış veya davranış düzeni benzer bir
şekilde insanın varoluş imkanlarını tahdit eder ve insanın
sahip olduğu imkanları tahakkuk ettirmesini engeller.
Diğer insanlar söz konusu olduğunda, onları
varoluşlarında te’yid etmediği gibi, onların aleyhine bir
durum ortaya çıkarır.

18. İnsanın ve Allah’ın fiillerinin birbirlerine karşı nasıl
bir ilişkisi vardır?
Cevap: Yüce Allah’ın fiilleri ahlakî değerlendirmenin
konusu değildir. Diğer taraftan insanların fiillerinin de
Cenab-ı Hakk ile O’na fayda veya zarar verme gibi, bir
irtibatları yoktur. İnsanlar ile Cenab-ı Hakk arasında,
Cenab-ı Hakk’a, O’nun varlığını te’yid etme ve
güçlendirme, O’na fayda veya zarar verme gibi bir ilişki
olamayacağı için, insanların ahlâki fiillerinin veya
insanların ahlâki durumları üzerinde durulurken, bu cihet
dikkate alınmalıdır. Yani insanlar Cenab-ı Hakk’a fayda
veya zarar veremezler; O’nun koyduğu yaratılış düzeninin
dışına çıkamazlar. Yaptıkları bütün iyi ve kötü fiiller, ne
olursa olsun, yaratılış düzeni, ilahi kader içinde cereyan
eder; böyle olduğu için, mesela Allah’a isyan eden bir
insan sadece kendisi ile kendisi cihetinden Cenab-ı Hakk
ile irtibatının üzerini örtüp, onu yok saymaya meyletmiş
olur. Bu yoksayma meylini daha da ileri götürerek Cenab-ı
Hakk yokmuş gibi davranabilir. Ancak ilahi kader
hükmünü icra eder.

19. “Ahlaklı” ve “ahlaksız” kelimeleri davranışın hangi
çeşitleri için yapılan adlandırmalardır?
Cevap: Bununla birlikte “ahlâklı” sıfatı, daha çok bir
toplumda yaygın bir şekilde iyi ahlâk olarak bilinen
davranış düzenine sahip olan insanlar için kullanılır. Aynı
şekilde “ahlâksız” tabiri de, bir toplumda yaygın bir
şekilde “iyi ahlâk” olarak bilinen davranış düzenine
uymayan insanları tavsif etmek (nitelemek) için
kullanılmaktadır.

20. Ahlâklı ve ahlâksız tabirleri kimler için kullanılır?
Cevap: Ahlâklı ve ahlâksız tabiri esas itibariyle insanlar
için kullanılmaktadır. “Ali ahlâklıdır” veya “Ayşe
ahlâklıdır” gibi. Bu tabirler insan fiilleri için de
kullanılmaktadır. Bir insan gibi bir fiil de “ahlâki” veya
“ahlâklı” olarak niteleneceği gibi, “gayri ahlâki” veya
“ahlâksız” olarak ta nitelenebilir. “Muhtaç olan bir insanın
meşru bir ihtiyacını karşılamak veya onun ihtiyacını
karşılamasına yardım etmek iyidir” veya “Birinin malını
onun izni olmadan almak ve kullanmak, gayri ahlâki bir
davranıştır” ifadelerinde olduğu gibi. Bunun ötesinde bir
düzen, bir sistem de ahlâki veya gayri ahlâki olarak
nitelenebilir. “Cahiliyye düzeni, gayri ahlaki idi” gibi.
Kısaca ahlâki değer ifadeleri insanlar, insan fiilleri ve
insan fiillerinin doğrudan veya dolaylı neticelerini
nitelemek için kullanılmaktadır.

21. “Karakter” nedir?
Cevap: Alışkanlıklar belirli ilkelere bağlı olarak ve
sistematik bir şekilde kazanılmışsa/öğrenilmişse, bir
aşamadan sonra insanda “düşünme ihtiyacı
hissetmeksizin” bazı kararları alma, bazı fiilleri
gerçekleştirme kabiliyeti olarak insan hayatının, dolayısı
ile insani varoluşun bir parçası olur. Buna biz kısaca
“hulk” veya “karakter” diyoruz ki, başka bir ifade ile
“ikinci tabiat” da denilmektedir.

22. Toplumlarda temel ahlâki kabuller ana hatlarıyla
nasıl şekillenir?
Cevap: Hemen her toplumda iyi ve kötü fiiller birbirinden
ayrılmıştır. Bu hususta toplumlar arasında farklar olsa da,
önemli kurallarda bir müşterek bulunmaktadır. Mesela
hiçbir toplum bir ilke olarak “yalan söylemek iyidir” gibi
bir kuralı kabul etmez, edemez. Aynı şekilde “doğru
söylemek kötüdür”, “insanların hakkını yemek, insanlara
haksızlık etmek iyidir” veya “insanlara zarar vermek
iyidir” gibi bir kuralı hiçbir toplumda bulamazsınız. Ve
hemen her toplumda “doğru söylemek iyidir, yalan
söylemek kötüdür”, “adil davranmak iyidir, zulmetmek
kötüdür”, “insanlara faydalı olmak iyidir, zarar vermek
kötüdür” gibi temel ahlâki doğruların genel kabul gördüğü
söylenebilir.

23. İslâm’da temel ahlaki kuralları belirten ne tür eserler
vardır ve İslâm’daki ahlâk müessesesine olan yaklaşımın
diğer inançlardan temel farkı nedir?
Cevap: İslâm toplumunda da benzer bir şekilde ahlâkı,
kuralları üzerinden tanımlayarak, nelerin iyi, nelerin kötü
olduğunu ifade eden önemli bir literatür bulunmaktadır.
Öncelikle Kur’an-ı Kerim olmak üzere, Hadis kitaplarında
derlenmiş olan Hz. Peygamber’den ve Hz. Peygamber
hakkındaki rivayetlerde, Hadis ve âdâb kitaplarında
olduğu kadar muhtelif menakıb kitapları ve fütüvvetname
türü eserlerde gördüğümüz bu iyi ve kötü fiiller kataloğu,
İslâm ahlâkını kuralları üzerinden tanımlayarak, insanlara
ahlâklı olmanın bir sıfat olmaktan daha çok, ahlâki olarak
bilinen kurallara muvafık olarak yaşamak olduğu
düşüncesinden hareketle hazırlanmıştır.

24. Etik-ahlak kelimelerini günlük kullanımdaki ayrışma
noktaları nelerdir?
Cevap: Ahlâk, özellikle “etik” denildiğinde, modern
dönemde ferdi davranış düzeninden daha çok (bunun için
“şahsi ahlâk” tabiri kullanılmaktadır), toplumsal hayatı
düzenleyen kamunun/siyasetin, bu düzenlemede dikkate
aldığı en genel ilkeler kastedilmektedir. Bu çerçevede
moral ile etik arasında bir ayrım yapılmakta, mesela
“çevre etiği” denildiğinde, fertlerin tavırlarından daha çok,
sermaye ve ekonominin çevre ile irtibatında dikkate
alması gereken genel ilkeler söz konusu edilmektedir.

25. İslâm ahlâkı söz konusu olduğunda, ilgili eserlerde
ahlâkın etkin kılınması için başlıca hangi sorunlar ele
alınmıştır?
Cevap: (1) Her şeyden önce ahlaki davranışın kuralları
zikredilmiştir.
(2) Bu kuralların nasıl uygulanacağı, yaşanmış örnekler
üzerinden gösterilmiştir.
(3) Ahlaki eğitimin amacı, ahlaklı davranmayı bir meleke
haline getirmek olarak kabul edilerek, ahlak eserlerini bu
amacın nasıl gerçekleştirileceği meselesini de dikkate alan
kitaplar olarak hazırlamışlardır.

26. Ahlâkî eğitimin kalıcı olmasında başlıca amaç nedir?
Cevap: Bunu bir defalık bir durum olmaktan çıkarıp, iyi
fiiller gerçekleştirmeyi sürekli bir hal haline getirme
arasındaki irtibatın nasıl kurulacağını göstermek te da
ahlak ilminin asli vazifeleri arasında kabul edilmiştir.
Böylece ahlaklı olma, insanın iyi fiilleri geçekleştirme ve
kötülüklerden de uzak durmayı karakter haline getirmiş
olması hali şeklinde anlaşılmıştır. Eğer insan düşünmeden
bile davrandığında hep iyi fiilleri gerçekleştiriyor ve kötü
fiillerden de uzak duruyorsa, o zaman “onda ahlaki
faziletlerin bulunduğu” söylenir. Daha farklı bir ifade ile
iyi ahlak onda meleke haline gelmiştir.

27. Ahlâklı bir birey olmanın kazandırdığı karakteristik
faziletler nelerdir?
Cevap: İyi fiilleri gerçekleştirme düzeni olarak ahlâklılık,
-insanlar bunu bir meleke haline getirdiği zaman-, ahlâklı
insanın bir sıfatı haline gelmekte; bunun anlamı da bilgi
ile varlığın, yani “iyinin bilgisine sahip olma” ile “iyi
olma”nın ahlâklı insanın şahsında birleşerek, bilgi ile
varlık, bilme ile varolma arasındaki farkın ortadan
kalkmasıdır. Böyle olunca da hayatta olan ve yaşayan
ahlaklı insanlar, başka insanlara da ahlaklı olma
konusunda örnek ve ahlaki bilginin kaynağı olmaktadırlar.
Olması gereken, ahlâklı insanın hayatı haline gelmekte,
böylece olan ile olması gereken özdeş bir hale gelirken,
ahlâklı insanın şahsında ve hayatında gerçekleşen ahlâki
değerler, bu konuda henüz benzer bir yetkinliğe
kavuşamamış insanlar için olması gereken, yani yaşayan,
dolayısı ile yaşanabilir bir ideal olarak ta’ayyün
etmektedir.

28. Din ile ahlâk arasında nasıl bir ilişki vardır?
Cevap: Ahlâkın İslâm dini ile dinin de ahlâkilik ile
zorunlu bir irtibatı vardır. Biz bunu, en azından
Müslümanlar için, “dindar, ama ahlâksız”
denilemeyeceğini; daha doğrusu, dindar bir müslümanın
“ahlâksız” olmasının, aslında çelişik bir ifade olduğunu
söyleyerek, dile getirebiliriz. “Dindar ama ahlâksız”
ifadesi bir Müslüman için çelişik bir ifadedir; ahlaksız bir
insanın Müslümanlığı tartışmalıdır. “Din samimiyettir”, “
ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” ve “sen
yüksek bir ahlâk üzeresin” ifadeleri, din ile ahlâk
arasındaki derin irtibatı ifade etmek için yeterlidir.

29. Biyolojik bir varlık olan bir insan toplumdaki
insanlarla nasıl bir zeminde buluşarak sosyal bir varlığa
dönüşür?
Cevap: İnsan, biyolojik olarak “ben merkezli”, diğer
insanlarla irtibatı içinde “başkalarına bağlı ve bağımlı”
iken, toplumda üstlendiği vazifeler cihetinden “yükümlü,
yetkili ve sorumlu” olmakta; yaratıcısı ile irtibatı ciheti ile
bir taraftan kendi ferdiyetini kazanırken, aynı zamanda,
kendi konumunda bulunan diğer insanlarla müşterek bir
zemini (=Allah’ın kulu olmak) paylaşarak, külli bir cihette
bütün insanlıkla, bütün zaman ve mekânlarla buluşmakta;
böylece geçmişte yaşamış, halen yaşayan ve gelecekte
yaşayacak olan bütün insanlarla çağdaş olmakta; kendisini
kuşatan, biyolojik, toplumsal ve siyasal sınırların ötesine
geçerek, bunların daha ötesine yönelme imkânı elde
etmektedir.
İki Ahlâk Anlayışı

30. Dinin ahlâk ile irtibatının nasıl anlaşılıp, anlatılacağı,
yani temellendirileceği hususunda hangi farklı tavırlar
gelişmiştir?
Cevap: Bu cihetten iki ayrı ahlâk anlayışının, kendi
içlerinde yine çeşitlilik arz ederek, çok sayıda ahlâk
eserinin telifinde açığa çıksalar da, mevcut olduğu
söylenebilir.
1. Faziletlerin kazanılması ve faziletli olma olarak ahlâk;
2. Kurallı yaşama ve kurallara uygun davranma olarak
ahlâk.

31. İslâm tarihinde faziletlerin kazanılması ve kurallı
yaşama bakımından ahlâk kavramı nasıl
değerlendirilmiştir?
Cevap: İslâm tarihinde bu iki anlamı ile de ahlâk bahis
mevzuu edilmiştir. Birinci manası ile önce sufilerin
“zühd” adı verilen hayatında ameli bir şekilde “dile”
gelmiş ve daha sonra da felsefi ahlâk içerisinde nazari
olarak temellendirilmiştir. İkinci manası ile ahlâk, bir
taraftan muhaddisler, diğer taraftan da fukahanın ilgi
alanına girmiş; muhaddisler daha çok ayet ve hadisler
üzerinden ahlâki hayatın kurallarını dile getirirken fukaha
bununla ilgili sorunları özellikle fıkıh usulü eserlerinde ve
kelam alimleri de kelam ve akaid kitaplarının muhtelif
bölümlerinde nazari olarak ele almış ve ahlâki iyi ve
kötünün semantik ve mantıki tahlilini yapmışlardır.

32. H.z Peygamber’in hayatı örnek alındığında,
faziletlerin kazanılması ve kurallı yaşama bakımından
ahlâk kavramı nasıl değerlendirilebilir?
Cevap: Her iki halde de ahlâk, Hz. Peygamber’de “en
güzel örnek” bulunduğu ilkesine racidir. Birinci manası ile
ahlâki yaklaşım, Hz. Peygamber’in görünen ve algılanan,
zâhir fiillerinin anlamını ve bu anlamın dayandığı düzeni
veya doğrudan anlamın düzenini tespit ederek, bu
anlamlar üzerinden benzer durumlarda benzer bir şekilde
davranmayı, benzer hallerde benzer fiilleri
gerçekleştirmenin yöntemini araştırmışlardır. İkinci
manası ile ahlâki yaklaşım ise, Hz. Peygamber’de zuhur
eden fiillerin, onun derûnî halinin tabii bir neticesi
olduğunu, benzer durumlarda benzer fiilleri
gerçekleştirmenin, benzer bir hale sahip olmakla mümkün
olacağını ifade eder.

33. “Vaz-ı İlahi” nedir?
Cevap: “Vaz-ı İlahi” tabiri, dinin tabii olmayıp, Cenab-ı
Hakk’ın tayin ettiği, insanlığa öğrettiği bir hayat düzeni
olduğunu ifade eder. Bu hayat düzeni, insana kendi
varlığını mahlûkat ile uyum içerisinde muhafaza etme
yolunu ve sahip olduğu kabiliyetleri mükemmelleştirecek
yöntemi içerir. Buna kısaca “dünya ve ahret saadeti”
denilmektedir.

34. Ahlak ilmi nedir?
Cevap: Ahlâk kelimesi, bir şahsın veya toplumun
hayatında etkin olan davranış düzeninin dile getirilmesi ve
tasviri için kullanılır. Bu tasvir tamamen empirik ve başka
alanlarla bu düzen arasında muhtemel illiyet/kozal
(nedensel) ilişkileri konu etmek amacıyla yapılırsa, o
zaman duruma göre ahlâk psikolojisi ve ahlâk sosyolojisi
adını alır. Ama bu düzende genel geçer olanlar bunların
hilafına gerçekleşenler ile birlikte zikredilerek, olması
gereken dile getirilirse, o zaman buna ahlâk ilmi denir.

35. Bir ibadeti “âdâbıyla yapmak” ne anlama
gelmektedir?
Cevap: Bir ibadeti veya fiili yaparken estetik zevk tarafını
da dikkate almaya, o fiili “âdâbıyla yapmak” denir.