İlahiyat 2. Sınıf - Din Sosyolojisi - Ünite 8 - Konu Anlatımı

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Gündelik Hayatta Din

 Çocuklukta dini tutum ve davranışların kazanılması evresine asli sosyalleşme evresi denir. Bireyin dini tutum ve davranışları köklü bir biçimde bu dönemde inşa edilir.* Gündelik hayatın merkezinde ağırlıklı olarak aile hayatı, çalışma hayatı, boş zaman faaliyetleri ve iletişim biçimleri yer alır. Siyaset, hukuk, sağlık ve eğitim gibi kurumlar bu merkezde yer alır. Aslında gündelik hayat, hayatımızı düzenleyen bütün toplumsal kurumlardan asgari ölçüde örnekler taşır.

* Sosyalleşme sürecinde toplumsal kuralları öğrenir ve içselleştiririz. Kültür edinme (kültürlenme) sürecinde ise kurallardan öte toplumu meydana getiren maddi-manevi öğeleri ve bunları nasıl kullanacağımızı da öğreniriz.

* E.Taylor’a göre kültür; “Toplumun bir üyesi olarak insanın edindiği bilgi, inanç, sanat, ahlak, yasa, adet ve diğer herhangi bir yetenek ya da alışkanlıkların girift bir bütünüdür. * Gündelik hayatın iki temel belirleyicisi söz konusudur. Birincisi geleneksel kültür, diğeri ise popüler kültürdür.Geleneksel kültür: Toplumun hemen tamamı tarafından paylaşılan, kökü çoğunlukla bilinemeyen bir tarihe kadar uzanan, hayatın her alanını büyük ölçüde kapsayan, nesilden nesile doğal süreçlerle aktarılan kültürdür.Popüler kültür: Daha çok boş zaman faaliyetlerine veya tüketim eylemlerine yönelik olarak belirli üreticiler tarafından bir meta olarak ortaya konulan, dolayısıyla elde edilmesi için belirli bir ücret ödenen, hızla değişiklik gösteren kültürdür.

GÜNDELİK HAYATTA DİNİN TEZAHÜRLERİ GELENEK-DİN İLİŞKİSİ: ÖRTÜŞME VE ÇATIŞMA
* Dinin tamamen kültür ürünü olduğunu iddia eden görüş, 19.yy daki salt antropolojik ve sosyolojik yaklaşımların sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu görüş pozitivist bir yaklaşıma dayanır. Pozitivist yaklaşımı benimseyen 19.yy sosyal bilimcileri, o dönemde zirveye çıkan antropolojik verileri de kendi düşüncelerine destek için kullanmışlardır. Yani ilkel olarak nitelendirilen kabileler hakkındaki verileri toplayıp, onların zihniyetlerini çözümlemeye çalışarak dinin insan ürünü olduğunu iddia etmişlerdir. Dolayısıyla dini olarak bilinen her şey bir kültür ürününe dönüşmüştür.

* Bu konudaki ikinci aşırı görüş ise dinin topluma hakim olduktan sonra kültürün bütününü kuşattığı, geleneği tamamıyla düzenlediği şeklindeki yaklaşımdır. Bu yaklaşım ile Hıristiyan medeniyeti bütünüyle Hıristiyanlığın şekillendirdiği, İslam medeniyeti ise bütünüyle İslamın şekillendirdiği büyük kültürel yapılar olarak görülür. Dinler belirli bir zihniyetle kültürel yapıyı ana hatlarıyla şekillendirirler ancak bunu bütün detaylara kadar indirgemek mümkün değildir. Zira medeniyetler uzun bir tarihi süreçten sonra ortaya çıkar. * Dinler, ilk ortaya çıktıkları toplumlarda kültürü bütünüyle değiştirmezler, eski kültürel yapı bir bölümüyle devam eder. Din ve kültür karşılıklı olarak birbirlerini etkiler. * Her din bir kültür içinde ortaya çıkar. O kültürü bütünüyle reddetmez, kültürden bazı izler taşır ama aynı zamanda kültürü yönlendirir.20.yy ın önemli alimlerinden Hamidullah’a göre İslam “değiştirilmesini veya neshedilmesini lüzumlu gördüklerinin haricinde müminlerin tatbik edegelmekte oldukları bütün eski adet ve geleneklerin devamına müsaade etmiştir.”

* Yaşanan din iç içe geçmiş iki katmandan oluşur. Birincisi resmi din ya da kitabi din, ikincisi paralel dinde denilen halk dinidir.Kitabi din (resmin din): İlahiyatçılar arasında önemli ölçüde uzlaşının olduğu uygulamalar dinin resmi/kitabi yönü olarak nitelendirilebilir. Özellikle dinin belirli bir örgüt altında kurumsallaştığı örneklerde resmi din daha açık görülür. Bunun en önemli örneği Katolikliktir. Katoliklik kilisesi büyük ve tek bir örgüt olarak neyin Hıristiyanlığa uygun olduğunu neyin ise bunun dışında kaldığını belirler. İslamda böyle bir örgütlenme ve bağlayıcı otorite söz konusu olmadığından din olarak herhangi bir şeyin dayatılması mümkün değildir. Ancak yinede mezhep imamlarının ortaya koymuş oldu iman ve ibadet esasları büyük ölçüde Kitap ve Sünnete uygun dini anlayış olarak kabul edilir.İslami literatürdeki bid’at sosyolojik anlamdaki halk dindarlığının bir bölümünü oluşturur. Halk dini ( paralel din): Dini kuruluşların veya ilahiyatçıların söylemlerinin yanında dinin gelenek içinde aldığı biçime halk dini denir. Buna aynı zamanda paralel din denilmesinin sebebi ise resmi söylemlerin dışında bazı inanç ve uygulamaları da içermesidir. Ancak halk dini kitabi dinden tamamen farklı değildir. Dinin orijinal yapısındaki uygulamalar ve sonradan katılanlar bir araya gelip yeni bir sentez oluştururlar. Bu sentezde yerine göre dinin birincil düzeydeki uygulamaları ikinci düzeye inebilir. Örneğin ülkemizde sık görülen bayram namazlarının sabah namazına göre daha önemli kabul edilmesi. Birey sabah namazını kaçırdığı için üzülmez ama bayram namazını kaçırırsa ciddi olarak üzülebilir.

* İlahiyatçılar sürekli olarak dini korumak gayesiyle halk dinine yönelik sistemli eleştirilerde bulunurlar. Böylelikle gelenek içinde taşınan halk dini ile kitabi din arasında bir çatışma yaşanır. Gelenek büyük ölçüde halk dini ile bütünleşmiş olduğundan buna gelenek-din çatışması diyebiliriz. Gelenek- Din Çatışması *Gelenek modernlik öncesi durumu ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Batı’da ortaya çıkan ve oradan bütün dünyaya yayılan modern düşünce ve modern hayat tarzının zıttı olarak geleneksel düşünce ve geleneksel hayat tarzı kabul edilir. *Geleneksel toplumların ortak özelliklerinden bir tanesi dinsellikleridir. Yani her gelenek bir şekilde din ile irtibatlıdır ve onunla yoğrulmuştur. Geleneksel olan aynı zamanda dini olarak kabul edilir.

* Dinin gelenekle mücadelesi ilk ortaya çıktığında başlar. İslam örneğinde “ataların yolu” bir gelenektir. Yeni din bir topluma hakim olduktan sonra geleneksel yapının en önemli belirleyicilerinden biri olur.

* Gelenek-din çatışmasının birbirine zıt iki boyutu vardır. Birincisinde toplum, dindarlığını resmi dinin öngördüğü biçimden fazlası ile ifade etmek ister. Bid’at ya da hurafe olarak görülen tutum budur. İkincisinde ise toplum, resmi dinin ince ve katı normlarını, bütünüyle karşı gelmeden yumuşatmak ister. Farz ve haramın dejenerasyonu buradan başlar.* Din ile geleneksel yapı arasındaki gerginliğin önemli örneklerinden biri olarak düğün eğlenceleri verilebilir. Din adamlarının genelde olumsuz yaklaşımlarına rağmen halk bu günde çalgılı türkülü oyunlu eğlence peşinde olmuştur. Halk bir din adamının çalgı çalmasını eğlenmesini hoş görmez ama kendisi yapar.

KÜLTÜRÜN DİNİ TEMELLERİ
Dinin Kültür Belirleyici Gücü
*Dinlerin, kültür ve medeniyetlerin oluşumunda veya şekillenmesindeki gücü bazı özelliklerinden kaynaklanır. Her şeyden önde din tek tek bireyler üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir.- Din insanlara anlam dünyası sunar; insanın bu dünyada niye yaşadığı, hayatının amacının ne olduğu gibi varoluşsal sorulara cevap verir. Din, mevcut toplumsal hayatın meşrulaştırılmasında da birey üzerinde en etkin faktördür.- Dinin etki gücünü artıran bir diğer özelliği objektifleşmek suretiyle daha kolay ve hızlı biçimde örgütlenmesidir. Din bağı, kan bağından bile güçlü bir şekilde inananları bir araya getirir, onların örgütlenmesine yardımcı olur.- Dinin kültür üzerinde ki etkisini artıran üçüncü özelliği ise bütünleştiriciliktir.

* Nihayetinde dinler, insanları bir araya getirmek, örgütlenmek, bütünleştirmek, yerleşik hale getirmenin paralelinde sanatın, edebiyatın, hukukun gelişmesine de doğrudan etki ederler. Dini metinler, onların yorumlanması, yeni dini-edebi türlerin ortaya çıkışı, başta mabet mimarisi olmak üzere resimden müziğe geniş bir yelpazedeki sanatsal faaliyetler, bireyler arası ilişkileri düzenleyen kurallar bir bütün olarak düşünüldüğünde dinin kültür belirleyici doğası daha iyi anlaşılır. Dinin Etki Alanları

* Din her şeyden önce toplumun zihniyetini belirler. Birey topluma ve kültüre şekil vermekten çok toplum ve kültür tarafından biçimlendirilir, bu süreçte de bir zihniyet kazanır. Din kurumu birey, kültür ve toplumsal yapı üzerinde geniş bir söyleme sahip olduğundan zihniyeti belirleyen en önemli faktör olarak karşımıza çıkar.Örneğin toplumun din anlayışı sağlıkla ilgili önlemlerde zaman zaman gevşekliğe yol açabilmektedir.Ecelin ilahi takdir olduğunu düşünüp, emniyet kemeri takmayıp ya da domuz gribi salgınında aşı olmayıp tedbir almamak gibi. 

* Zihniyetin yanında dinin gündelik hayatımızdaki etkisi en açık biçimde karşımızdadır. Her şeyden önce dilimiz önemli ölçüde dinidir. Selamlaşma, beğeni, temenni cümleleri, zorluklar karşısındaki ünlemlerde dini içerikli kelimeler ve cümleler kullanılır.

* Yeme-içme kültürü üzerinde de dinin açık etkisini görebiliriz. Yenilmesi içilmesi dince uygun bulunan maddeler veya yasaklanan maddeler, özellikle hayvanların kesilme biçimi ve yeme şekli. Yemeğe başlarken besmele çekmek bitirince hamdetmek, sağ elle yemek vs.

* Dindarlık söz konusu olmasa bile bazı dini nesneler gündelik hayatımıza yayılmıştır. Örneğin her evde Mushaf bulunması, kızların çeyizine mutlaka bir seccade konulması, ailede hiç kimse namaz kılmasa bile misafire gerekli olur düşüncesiyle seccade bulunması, duvarlarda ayet, Allah Muhammed lafızları yada mübarek yerlerin resimlerinin olması, tesbihin bir zikir aracı olması dışında elde gezen aksesuara dönüşmesi vs. * Dinin en önemli etki alanlarından birisi de mimaridir. Özellikle mabet mimarisi her dinin adeta kendisinin hak ve diğerlerinden üstün oluşunun göstergesi olarak büyük bir incelik ve zenginlik içersinde gelişmiştir. Mabet mimarisinde, çok dinli bir toplumsal yapıda diğer dinlerle rekabette söz konusudur. Örneğin, Kubbetü Sahra’nın yapılışında bu olgunun rol oynadığını görürüz. Halife Abdülmelik b.Mervan, Hıristiyanların Kumame Kilisesi’nin büyük yapısın ve ihtişamını görünce Müslümanların kalbinde kiliseye karşı bir tazim duygusu uyanmasından endişe duyarak bu kubbeyi yaptırmıştır. Bu rekabet içinde Süleymaniye, Selimiye ve Sultanahmed Camileri gibi abidevi eserler ortaya çıkmıştır. Yani Ayasofya bu rekabet içinde öğretici bir model görevi yapmıştır.

* Dinlerin gündelik hayatın belirleyici faktörlerinden olan siyasi ve iktisadi yapı üzerinde de doğrudan etkilerini görmek mümkündür. Mesleğe, çalışmaya, dünyaya bakışa dayalı ve çoğunlukla dini motiflerle süslenmiş bir zihniyet gündelik hayattaki çalışma düzenini etkiler. Örneğin, ortaçağda ortaya çıkan, gerek Hıristiyanlıkta gerekse İslamda yoksulluğu dini yaşantıya daha uygun gören züht hareketleri. Ortaçağ Hıristiyan dünyasında hakim dini eğilim dünyadan kaçıştı.

* Din iktisat kadar siyaset üzerinde de etkilidir. Modernlik öncesi dönemde özellikle Hıristiyan dünyada Papalığın ve diğer kiliselerin ülke yönetimlerinde ciddi anlamda etkin olduğu görülmektedir. Doğrudan bir din adamının devlet başkanı olduğu örnekler çok azdır ancak yöneticiler her zaman için iktidarlarını dinle desteklemek ve meşrulaştırmak gayretinde olmuşlardır. İnsanlar siyasi tercihlerde bulunurken doğal olarak kendi dini yapılarını da göz önüne almaktadırlar. Bireysel ve Toplumsal Hayatta Din *Din bireysel ve toplumsal hayatın bütün alanlarına yayılmış olmakla birlikte dönüm noktası diyebileceğimiz konularda daha fazla ön plana çıkar. Hayatın başlangıcı ve sonu bunlar içersinde en önemlileridir. Doğum, ölüm, bebeğe isim vermek, Müslümanlığın sembolü sünnet, ilkel kabilelerdeki giriş ayini (gerçek klan olmak için), Hıristiyanlıktaki vaftiz töreni, nikah vs. birey açısından önemli dini muhtevaya sahip uygulamalardır.

* Bireysel hayatlarımızda olduğu kadar toplumsal hayatın önemli zamanlarında da din yer alır. Dini bayramlar, milli bayramlar, düğünler, törenler vs. Sosyo-Kültürel Yapının Dine Etkisi* Din hem ortaya çıkışında hemde gelişiminde çevresel şartların etkisi altındadır. Bugün yaşayan hiçbir dinin, kurucu peygamberin dönemiyle aynı olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Sosyo kültürel yapının dini etkilemesi, o yapı içersisinde yetişen bireylerin yaklaşımları ve tepkileriyle ilgilidir.
Dini, Kültürün Etkisine Açık Hale Getiren Faktörler
* Din çeşitli faktörler ile kültürün etkisine açık ve hazır hale gelir. Bu faktörlerin bir kısmı psikolojik bir kısmı ise toplumsaldır. Bunları üç başlık altında ele alabiliriz. 1- Bireylerdeki dindarlık eğiliminin kolektif hale gelmesi :- Salatı terficiye uygulaması- İslam toplumunda dindarlık eğilimine paralel olarak gelişen ibadet tarzının ilk örneği Hz Muhammed zamanında görülmüştür. Osman b.Ma’zun ve arkadaşları gündüzleri sürekli oruçlu geceleri ibadetle geçirme konusunda anlaşmışlar ama Efendimiz bunun doğru olmadığını söylemiştir.-Mübarek gün ve gecelerde kılınan namazlar yapılan ibadetler (Kadir gecesi dışında mübarek gecelerin kutsallığı İslam alimleri arasında tartışma konusu olmuştur.)- Mevlid kandili uygulaması ((İslamın temel kaynaklarına dayanmadığı hususunda kimsenin şüphesi yoktur.)

* İlk mevlit kutlamasını başlatan: 10.yy da Mısır’daki Fatımi Hanedanı.* Sünni halk arasında mevlit kutlamasını başlatan: Erbil Atabeyi Muzaffer Kökböri 2- Pratik toplumsal ihtiyaçlar : - Minarenin ortaya çıkışı, minarelere bayrak çekmek ve kandil asmak* Minare ilk olarak Muaviye zamanında yapılmış- Hz Osman döneminde insanları cuma namazı konusunda uyarmak amacıyla dış ezan okunması. Dış ezan pratik bir ihtiyaca cevap verdiği için zamanla hayatımıza yerleşmiştir. 3-Diğer kültürlerle temas* Kültürler ticaret, seyahat, savaş ve göç (istila) gibi olgularla başka kültürlerle karşılaşırlar.- Haçlı seferleri sayesinde, hiç amaçlanan bir durum olmamakla birlikte, Batı ve Doğu dünya arasında büyük bir kültür alışverişi meydana gelmiştir.- Göç veya istila gibi bir sebepten dolayı uzun süre bir arada yaşamak zorunda kalan kültürler arasında bu etkileşim en üst düzeyde olur. Buna kültürleşme adı verilir. Örneğin Hıristiyanlıktaki yılbaşı ve Paskalya bayramlarının eski putperest bayramlarının dönüştürülmüş halleri olduğu iddia edilir.

Sosyo-Kültürel Yapının Din Üzerindeki Etki Alanları
* Sosyo-kültürel yapının din üzerindeki etkilerini inanç, ibadet ve diğer toplumsal kurumlar olmak üzere üç başlık altında ele almak mümkündür.İnanç: Resmi öğreti içindeki ihtilaflar ve çeşitli halk inançlarının dine mal edilmesi.
Örneğin kabir azabının olup olmadığı hakkında İslam alimleri arasındaki tartışma konusu olmuş, kader konusundaki tartışmalar mezheplerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bunların yanında toplumlar Müslüman olurken kendi inançlarının bir kısmını yeni dinlerine taşımışlardır. Bazı taşlara ağaçlara kutsallık atfetmek, ölmüş kişilerden yardım dilemek gibi.

İbadet: Hatimler Efendimiz zamanında bireysel yapılıyordu. Ancak daha sahabe ve tabiin zamanında toplu icra edilen merasimler haline gelmiştir. Günümüzde insnların en çok rağbet ettiği nafile namaz olan teravih namazı ise Hz Muhammed sonrasında ibadetlerle ilgili yapılan düzenlemelerin ilk örneğini teşkil eder.Mübarek geceler ait namazlar ise tamamen sonradan ortaya çıkmıştır.
Kabuklu deniz hayvanlarının yenilip yenilmemesi durumu.
Diğer toplumsal kurumlar: Para vakıfları