İlahiyat 2. Sınıf - Din Sosyolojisi - Ünite 6 - Konu Anlatımı

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Küreselleşme ve Din

KÜRESELLEŞME
Sosyal bilimlerde pek çok kavram gibi küreselleşme kavramı da farklı biçimlerde anlaşılmakta ve tanımlanmaktadır. Bugün küreselleşmenin bir olguyu mu yoksa dünya çapında geçerlilik kazandırılmaya çalışılan bir ideolojiyi mi ifade ettiği hususu hala tartışmalıdır. * Bir kavram olarak küreselleşme; hem dünyanın küçülmesine hem de bir bütün olarak dünya bilincinin güçlenmesine gönderme yapmaktadır. Dünyanın küçülmesi, artık dünyada olup bitenlerden kolaylıkla haberdar olmak ve karşılıklı etkileşimi anlatmaktadır. Bu durum, insanı kendi ülkesi dışında tüm dünyayla ilgili hale getirmekte ve bir dünyalılık bilinci oluşturmaktadır. * Roland Robertson’un deyişiyle, giderek artan karşılıklı bağımlılık tek bir mekan olarak dünya bilincini inşa etmektir. Bilhassa elektronik bağımlılık (internet vs), dünyayı “küresel bir köy” olarak yeniden oluşturmaktadır.* David Harvey, küreselleşmeyi “zaman mekan sıkışması” olarak tanımlamaktadır.

* Küreselleşme; “aydınlanma”, “modernlik”, “ulus-devlet”, “postmodernlik” gibi kavramlarla yakın ilişkiler içersinde anlam kazanır ve aslında çok boyutlu bir süreç olarak dikkat çeker.* “Aydınlanma” felsefesi, bilhassa modernlik ve ulus-devletin temelinde bulunmaktadır. Postmodernizm ise Aydınlanma düşüncesinden farklılaştığı iddiasındadır. Küreselleşme ise tüm bunlarla sebep-sonuç ilişkisine sahiptir. Bu sebeple, küreselleşme bu süreçler anlaşılmadan bir süreklilik olarak kavranamaz. * Aydınlanma; Tanrı merkezli bir evren ve insan anlayışından, insan merkezli bir evren anlayışına geçişi anlatır. Bu, Ortaçağ’da hakim olan kilise egemenliğinin sona ererek, insanın Tanrı’ya müracaat etmeden yeni bir dünya kurma teşebbüsünü anlatmaktadır.  * Kant’a göre aydınlanma; kendi suçu ile düşmüş olduğu ergin olmayış halinden kendi imkanlarıyla kurtulması. Buna göre vahiy, bu “ergin olmayış halini” ifade etmektedir. Dolayısıyla insan, Tanrı vahyine ihtiyaç duyduğu sürece aydınlanmış olmayacaktı.Modern dünya böyle bir anlayış temelinde ortaya çıkmıştır. * Modernitenin dayandığı öncüller; bireyselleşme, sekülerleşme, ilerleme, kentleşme, modern ulus-devlet gibi unsurlar.İmparatorlukların dağılmasının ardından, modern dünyanın siyasi yapılanması, ulus-devlet modeli temelinde ortaya çıkmıştır. Türkiye başta olmak üzere Fransa, Almanya, Japonya gibi tüm ülkeler etnisite merkezli kurulan ulus devletlerdir. * Ulus-devlet yapılarının özellikleri: Toprağa bağlı olmak, Tek tipçi anlayış, Milliyetçi duygulara yaslanma. *Modernite, Batı merkezci yönelimi ve niteliğinden dolayı, dünyanın Batı dışında kalan insanlarında Batı’nın geçtiği aşamalardan geçeceğini savunmaktadır. Yani bunun anlamı, er yada geç Batıya benzeyecekleri düşüncesidir. * Dünyayı küresel boyutlara getiren gelişmelerde ekonomi, önemli ve başat bir faktör olmakla birlikte, küreselleşmeyi sadece ekonomi merkezli ele almak eksik olacaktır.

KÜRESELLEŞME TEORİLERİ
1- İMMANUEL WALLERSTEİN – MODERN DÜNYA SİSTEMİ
* Ona göre modern dünya sistemi 16.yy da öncelikle Avrupa’da vücuda gelmiştir. * Wallerstein, modern dünya sistemini bir kapitalist dünya ekonomi sistemi olarak tanımlamaktadır. Bugün, kapitalist dünya-ekonomi siyasal üst yapısı olan devletlerarası sistemin parçası olmayan hiçbir devlet yoktur. * Bu dünya sisteminde dünya, merkez, çevre ve yarıçevre bölgelerine ayrılmıştır. Sermayenin toplandığı merkez bölgedeki ülkeler, sisteme egemendir. * Wallerstein, devletleri merkez ve çevre ülkeler olarak hiyerarşik sıralamaya tabi tutar ve küreselleşmeyi kapitalizm bağlamında açıklar.

2- ZYGMUNT BAUMAN – KÜRESEL DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ
* Küreselleşmeyi daha çok “etki” ve “etkileşim” anahtar kavramları etrafında algılayan Bauman, bir karmaşıklığa vurgu yapar. * Bauman’a göre, küreselleşme kavramından çıkan en derin anlam, dünya meselelerinin belirsiz, kuralsız ve kendi başına buyruk doğasıdır. Küreselleşme bu yönüyle yeni dünya düzensizliğidir.

3- ROLAND ROBERTSON – GLOKALLEŞME
* Robertson, küreselleşme diye adlandırılan şeyin, uzun, düzensiz ve karmaşık bir süreç olduğuna vurgu yapar. * Robertson’a göre glokal kavramı, global ve lokal küçültme yoluyla elde edilmektedir. Yani Robertson’un bakış açısından küreselleşme, küresel ve yerel olanın etkileşimidir. Bunun anlamı, küresel (evrensel) ile yerel olanın karşılıklı olarak bir gerilim ve iletişim içersinde olmasıdır *Küreselleşmeyi bir bütün olarak dünya bilincinin güçlenmesi şeklinde açıklar. * Böylece Robertson, küreselleşmeyi sadece dünyanın homojenleşmesi, bütünleşmesi olarak gören anlayışlara mesafeli durur ve evrensel ile yerelin karşılıklı bağımlılık ve ilişkisi olarak yorumlar.

4- ANTHONY GİDDENS – MODERNLİĞİN KÜRESELLEŞMESİ
* Giddens, küreselleşmeyi yeni bir süreç olarak görmez. O, yeni bir döneme girmekten ziyade, modernliğin sonuçlarının eskisinden daha çok radikalleştiği bir başa döneme girildiğini söyler. * Giddens’e göre, modernliğin dört kurumsal boyutu olan ulus-devlet sistemi, kapitalist dünya ekonomisi, askeri dünya düzeni ve uluslararası iş bölümünün bir etkileşimi olarak ve ölçek büyüterek küreselleşme kendisini göstermektedir. (sankim soru olarak çıkabilir gibi geliy bana  ) * Giddens’e göre küreselleşme; uzak yerleşimleri birbirlerine, yerel oluşumların kilometrelerce ötedeki olaylarca biçimlendirildiği ya da bunun tam tersinin söz konusu olduğu yollarla bağlayan dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlanabilir.

KÜRESELLEŞMENİN BOYUTLARI
1- Ekonomik Küreselleşme* Küreselleşmenin ekonomik boyutu, diğer boyutlarına bir zemin oluşturması bakımından özel önem taşır. Sanayileşme insanlık tarihinde bir devrim niteliği taşımaktadır. Seri üretime bağlı olarak ortaya çıkan gereksinmeler ve tüketimin sınırsız olarak teşvik edildiği kapitalist sistemde, büyüme içinde bir sınır bulunmamaktadır. Bu durum, yeni sermaye birikimi ve sermaye sahiplerinin oluşumunu getirmiştir. * Giderek hızla artan üretimin ülke içinde tüketimi doğal olarak mümkün değildir. Bu durum, ulus sınırlarını aşan yeni arayışları gündeme getirmiştir. Bilhassa küresel aktörler diye adlandırılan ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkeler bu arayışlara ön ayak olmuşlardır. Giderek devletlerin, özel şirketler lehine ekonomik faaliyetlerden çekilmesi gerçekleşmiştir. * Böylece, üretim, işgücü, satın alma bağlamında ulus-devlet sınırlarının ekonomik anlamda aşılıp küreselleştiğini söyleyebiliriz.

2- Politik Küreselleşme* “Bill Clinton’un tarihte ilk defa iç ve dış politika arasında bir farkın kalmadığını ilan edebilmesi” küreselleşmenin politik boyutunu açıklaması bakımından üzerinde durulmaya değerdir. * Herhangi bir yerde meydana gelen politik bir olayın ya da siyasi bir tavır alışların, dünya ölçeğinde diğer ülke ve devletlerin politikalarında bir etki bırakması, hiçbir devletin dünyada kendi içine kapanmasına izin vermemektedir. Artık hiçbir sorunun iki ülke arasında özelleşmesi gibi bir durum da söz konusu olmamaktadır.* Meselenin bir başka boyutu da, vatandaşın ulus-devlet sınırları dışında uluslar arası hukuk ve kurumlarla ilişkisidir.

3- Kültürel Küreselleşme* Kültürel anlamda küreselleşmenin iki boyutu vardır. Birincisi, modern Batı kültürünün tüm dünyaya yayılması anlamında bir küreselleşme. İkinci boyut da, farklı yerel kültürlerin dünya ölçeğinde kendilerini çok rahat ifade edebilmeleridir ki, böylece kültürler tüm dünyada dolaşıma girebilmektedirler.* Modernlik çok geniş arka planıyla Batı kültürünü ve yaşam tarzını içermektedir. Batı’nın tüm dünyanın modernleşeceği iddiası, zaten özünde küreselleştirici bir özellik taşıdığını göstermektedir. * Öte yandan farklı kültürlerin dolaşıma girmesiyle, kültürel anlamda bir çoğulculuk meydana gelmiştir. Bu anlamda kültürün küreselleşmesi, kültürel çoğunluğun artması süreci olarak da görülmektedir.* Bugün sıklıkla tartışılan “çok kültürlülük” kavramı, hakim kültür yanında her kültürün kendisini ifade etmesini içermektedir. Yeni hakim kültürle yerel kültürlerin etkileşimi de yeni kültürel durumları insanların önüne getirebilmektedir.

4- İletişimde Küreselleşme * Sanayileşmeden sonra dünyada devrim niteliğinde bir gelişmeden bahsedilecekse bu, herhalde iletişim alanında gerçekleşmiştir. Geride bıraktığımız son yy da iletişim araçlarının baş döndürücü bir hızla geliştiğine tanık olmaktayız. * Türkiye’de 1968 yılında ilk defa televizyon kuruldu. * Bugün gelinen noktada cep tlf ile anında görüşmeler mümkün olabilmektedir. İnternet ise, iletişimin çok daha hızlı, ucuz ve aktif bir şekilde yapılabildiği bir ortamdır. Aslında iletişim, tüm araçlarıyla küreselleşmenim gerçekleşmesinin bir ortamı, aracı olarak işlev görmektedir.

5- Küreselleşmede Ekolojik Boyut * Son birkaç yy da çevre üzerinde olumsuz etkiler yaşanmakta ve konuşulmaktadır. Fabrikaların dumanları ve zararlı atıkları, petrol ürünleri çevre kirliğinine sebep olmaktadır. * Ekolojik felaketleri sadece sanayi atıkları ile sınırlamak mümkün değildir. Bugün bitki ve hayvan genleri üzerinde oynamalar yapılması, felaketlerin farklı bir boyutudur. GDO’lu ürünler, tarım ilaçları, melez tohumlarda küresel düzeyde birer felakettir.  *Bunlar dışında tüm dünyada konuşulan kimyasal silahlar da insanlık için bir tehdittir. Bu silahlar dünyada az sayıda ülkelerde bulunmakla birlikte, dünyayı yok edecek derecedeki gücü, onu ister istemez tüm dünyanın ortak gündemi haline getirmiştir. Dolayısıyla buda küresel bir sorundur. * “Küresel ısınma” olarak adlandırılan sorun ise, bu başlığın ana eksenini oluşturmaktadır.

DİN VE KÜRESELLEŞME
* Varoluşundan bu yana bütün farklılıklarıyla birlikte insanlığın bir gerçeği olan din ile kırk elli yıllık bir geçmişe sahip küreselleşme arasındaki ilişki, bu çerçevede iki boyutta ele alınabilir.Bunlardan birincisi, küresel dünyada da dini söylem, düşünce ve anlayışlardaki değişimdir. Bir başka deyişle, dinin küreselleşmenin kalıpları içersinde yeni formudur. İkincisi ise, dinin küreselleşme üzerindeki etkileri ile içinde bulunduğumuz koşullarda sunacağı imkanlardır.

Küreselleşmenin Din Üzerindeki Etkileri *Ortaçağ Avrupa’sında hakim olan kilise hakimiyeti, modern zamanlara gelindiğinde köklü bir değişime uğramış; Tanrı merkezli bir evren ve insan anlayışından insan merkezli evren ve insan anlayışına geçiş yaşanmıştır. Bu geçiş ile din oldukça büyük bir konum kaybetmiş ve insan hayatının birçok alanlarından el çektirilerek etkisi sınırlandırılmıştır.Kamu hayatının dışında bireysel olarak bir vicdan işi olarak nitelendirilmiştir.Buna göre insanoğlunun birçok ihtiyaçları yanında dini ihtiyaçları da ilgili kurumlar tarafından karşılanacaktı. Böylece din, kurumsal yapılan dışında daha çok bireyselleşmiş ve sivilleşmiştir. Bugün küresel dünyada dinin temel tezahürlerinden birisi budur. * Dinin sivilleşmesiyle bağlantılı olarak ortaya çıkan bir başka hususta yeni dini hareketlerdir. * Şüphesiz ulus-devletin sınırlı dolaşım imkanları ile küresel dünyanın imkanları arasındaki fark, dinin dünyada farklı biçimlerde tezahür etmesine sebep olmuştur.Amerika ve pek çok Avrupa ülkesinde farklı sebeplerle gelen çeşitli dinlere mensup insanlar, ülkelerde hem homojenliği bozmuşlar hem de kültürel anlamda entegrasyon problemlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. * Küreselleşen dünyada dinle etkileşim içersinde oluşan çeşitliliğe göz gezdirirsek; Envanjelik Hareketi, Yahudi, Hıristiyan ve İslam Fundamentalizmleri, Ilımlı İslam Projesi, Latin Amerika’da kilise önderliğindeki hareketler bunlardan sadece bir kaçı.

Küreselleşen Dünyada Din
* Tanrı’nın sözünü tüm insanlara ulaştırmak isteyen ve insanlar arasında yer ve kültür bakımından ayırım yapmayan dinler, evrensel bir düşünceyi yaymalarından dolayı küreselleştirici bir etkiye sahiptir. Doğal olarak bu, evrensel oldukları iddiasına sahip dinler için geçerli olabilecek bir yargıdır.(Hıristiyanlık, İslam gibi) * Hatta Robertson İslam’ın tarihsel olarak genel bir küreselleştirici yapısı olduğunu söyler. Bir dinin küreselleşmeci potansiyeli taşıması demek, insanları tüm çeşitliliğiyle kuşatabilmesi anlamına gelmektedir. * Özellikle son birkaç on yıl boyunca, beşeri kuvvet olarak din, özel meseleler kadar kamusal meselelerle de ilgili hale gelmiştir ve dünya çapında çok yönlü bir dirilişi bulunmaktadır.* Erken modernleşme teorilerinin aksine, din 1950’lerden itibaren dünyada yeniden diriliş geçti. Özgürlük arayışı ve yoksullukla mücadele gibi sosyal hareketlerin hem öncüsü hem destekçisi oldu. Mesela; Cezayir Kurtuluş Hareketi, Malcolm X, Polonya’da İşçi Hareketleri, Latin Amerika’daki bağımsızlık ve sosyal adalet hareketleri bu konuda önemli örneklerdir. * Bunların dışında din, küresel ölçekte meydana gelen birçok sorunun, kendisi içinde cevabının arandığı bir oldu olmaya başlamıştır. Bu, genel anlamda dinlerdeki adalet, hak, paylaşım gibi temel niteliklerle bağlantılı olduğu kadar, dinin telafi edici işlevinden de kaynaklanmaktadır. * Dinlerin bir şekilde kamuya dair siyaset, eğitim, kadın ve eşitlik gibi konularla ilgili hale gelmesi, onların küresel ölçekte de dünya politikaları arasında görünür kılmaktadır.

* Falk’a göre küreselleşen dünya sorunları karşısında dinin katkıları
1- Mahrumiyet Duyarlılığı: Din, sosyo-ekonomik olarak en alt katmanlarda buluna ezilmişlerin sorunlarına duyarlılık gösterilmesi noktasına dikkat çeker. 2- Medeniyet Yankısı: Dini devrimci dilin ve arzuların popüler kültürde derin kökleri bulunmaktadır. Bu, en ümitsiz zamanlarda bile dini bir ümit haline getirebilmektedir. 3- Dayanışma Ruhu: Din, daha çok birleştiricidir. İnsanlar arasında dayanışma ve kardeşliğe önem verir. 4- Normatif Ufuklar: Istıraba duyarlı beşeri potansiyelleri olumlayıcı ve ümitvar bir tarzda tanımlayan ilkesel ufuklara dair bir inanca işaret eder. 5- İnanç ve İtikat 6- Sınırlar: Dinin kendisine ait sınırları varsa da, beşeri hata yapabilirliği de dikkate alır. 7- Kimlik: Kimliği varoluşçu bir tarzda yeniden kurar. Geçici ve sınırlı bir kimlik kurmaz.8- Uzlaşma: Denge ve uzlaşmalara davet eder.

* İnanç, ibadet, dayanışma, paylaşım, telafi etme, kimlik kazandırma gibi birçok nitelikleri içinde barındıran dinin, küresel dünyada etkinliği ve işlevinin daha da artacağı beklenebilir.