GİRİŞ* Batı dillerinde din: Religion
* Lucetios ve Cicero’nun verdikleri bilgilere göre;“religare” İnsanların din yoluyla Tanrı’ya ve birbirlerine bağlanmaları“religere” Bir işi mükerreren ve dikkatlice yapmaları ve dolayısıyla sürekli yapılan ibadet ve ayinler anlatılmak istenmektedir.
* İbranice’de dinin karşılığı olarak “dath”, kanun, hüküm ve yargı gibi anlamlara gelir. Yine İbranice’de ki “tora” sözcüğü köken itibariyle din, şeriat, hüküm, kanun, mezhep, ilim gibi manalar taşır.* Sanskritçe’de dini karşılayan “sanathana darma”, ebedi yol, ezeli ve ebedi hakikat, ebedi kanun gibi anlamlara gelir.
* Din Arapça’da “d-y-n” fiil kökünden gelmekte olup borçlu olma, üstün gelme, idare etme, hakimiyet kurma, otorite sahibi olma, yönetme, zora başvurma, itaat altına alma, köleleştirme, itaat, kulluk kölelik, birinin buyruğuna girme, inanma, adet edinme, şeriat, kanun, mezhep, millet, izlenen örnek, usul, adet, hal, tutulan yol, huy, yargı sorgu, ceza ve mükafat gibi anlamlara gelir. (hiç bitmeyecek sandım :tongue:)* Din hakkında yapılan tanımlara bakıldığında, inanma, bağlanma ve uymaya odaklanıldığı fark edilir.
DİNİN SOSYOLOJİK MANASI*
İnsan tabiatı gereği dindar bir varlıktır. İnsan, yine İbn Haldun’un ifade ettiği gibi tabiat gereği sosyal bir varlıktır. O halde din de tabiatı gereği sosyal bir olgudur. Tarihsel ve sosyolojik olarak insanın dindar ve toplumsal bir varlık, dininde toplumsal bir fenomen olduğu açıkça gözlemlenebilmektedir.
* Emile Durkheim’in belirttiği üzere din, bütün insan toplumlarında karşılaştığımız evrensel sosyal bir fenomendir.* Çağdaş birçok din bilimci ve sosyal bilimci dinden evrensel bir olgu olarak bahsederler.
* Örneğin K.Devis’e göre din, toplumda öyle evrensel, devamlı ve her şeye nüfus eden bir olgudur ki eğer onu hakkıyla anlayamazsak toplumu da doğru kavrayamayız.* Auguste Comte sosyolojiyi, eşit derecede hem din hem de bilim olarak görmüştür.
* “Pozitif Felsefe Dersleri” ve “Pozitif Politik Sistem” adlı kitaplarında Comte, ilk önce sosyal fizik olarak adlandırdığı sosyolojiyi, sadece bilimlerin kraliçesi olarak değil, “pozitivizm dini”nin de temeli olarak tasavvur etmiştir.
DİNE SOSYOLOJİK BAKIŞ*
Sosyoloji, son çözümlemede toplumsal bir varlık olarak insan üzerine bir bakış şekli, bir düşünce biçimidir.
* Sosyolojik bakışta, eylem ve olayı, tek başınalık yaklaşımı içinde, birey odaklı değil, birliktelik, ilişkililik, bağımlılık, etkileşim ve grup odaklı düşünme temel noktadır.
* Din, gerçek anlamını ancak kendisine bağlı birlik veya topluluk ya da grupta bulabilir. Dini bir dünyada yaşamak, dini bir birlikteliğe mensubiyete ihtiyaç gösterir.
* Sosyolojik bakışta çoklu veya karmaşık nedensellik ilkesi en önemli esaslardandır. Görünüşte sosyal olayların tek bir nedeni olduğu zannedilir. Oysa toplumsal fenomenler birdenbire varlık sahnesine çıkmaz ve tek bir çizgi izlemezler.
* Toplumsal olaylar o kadar karmaşık ve görelidirler ki bir olayın birden fazla nedeni bulunabileceği gibi, birkaç olayın bir sebebi de bulunabilir.* Sosyolojik bakış, dine de çok boyutlu yaklaşmayı gerektirir. Dolayısıyla din sosyolojisinde de çok boyutlu bakış esastır.
* Sosyolojik bakışın ayırt edici bir özelliği de, sosyal problemlere yönelik çözümlemelere değişebilirlik ilkesiyle yaklaşmaktır. İbn Haldun’un da vurguladığı gibi değişim kaçınılmazdır ve insanın yaşadığı her yer de her zaman var olan sosyal bir fenomendir. Değişme olgusu, sosyolog için sonu olmayan bir mücadele ve araştırma alanıdır.
* Sosyolojik bakışın önemli yönlerinden bir diğeri, sağduyuyla sürekli ve yakın bir diyalogu korumakla birlikte, sağduyunun sınırlılığını aşmaktır.* Sosyolojik bakışın en önemli getirilerinden biri, sorgulama, eleştirme, yanlış telakkileri yıkma, sırrı ifşa etme ve büyü bozmadır. Sosyolojik bakış bu özellikleriyle ezberleri bozan bir bakış açısı olup P.Berger’in işaret ettiği gibi insanları, çoğu şeyin göründüğü gibi olmadığı gerçeğiyle yüzleştirir.
* Din sosyolojisi dine sosyolojik bakışla, din hakkında ezberleri bozmakta; dine dair bilimsel olmayan üstünkörü düşünce, bilgi ve yaklaşımların yanlışlıklarını veya eksikliklerini ortaya koymak suretiyle dinin toplumsal gerçekliğinin doğru görülmesini sağlamaktadır.
* Sosyolojik bakış, duyarlı ve empatik yaklaşıma bağlı olarak kişiye topluma karşı sorumlu davranma, dikkatli söz söyleme ve sosyal gerçeklikle ilgili doğruları söyleme yaklaşımı sergiler.
* Dine sosyolojik bakışta da duyarlı, empatik ve sorumlu yaklaşım oldukça önemlidir.
DİN SOSYOLOJİSİ*
Auguste Comte, Emile Durkheim, Herbert Spencer, Karl Marks, Max Weber gibi sosyolojinin önde gelen isimleri dini, sosyal hayatın vazgeçilmez bir veçhesi ve geçmişle günümüzü anlamada zorunlu bir pencere olarak telakki etmişlerdir. Sonuçta din, sosyolojinin ana konuları arasındaki yerini almış ve sosyologların temel ilgi alanlarından olmuş, buradan da din sosyolojisi doğmuştur.
* Din sosyolojisi, dine sosyolojik bakış temelinde din ve toplumun karşılıklı ilişkilerini, yani etkileşim noktalarını araştırma konusu yapar.
* İlk sistematik din sosyolojisi eserinin yazarı Joachim Wach’a göre din sosyolojisinin gerçek konusu, dini tecrübenin inanç, ibadet ve cemaat boyutlarıdır.
DİNİN SOSYOLOJİK MANASI
Dinin sosyolojik manası, dini sosyolojik açıdan ele almayı, anlamayı, tasvir etmeyi, yorumlamayı; dinin toplumsal gerçekliğini sosyolojik perspektiften, ampirik verilere dayanarak, ama onu büsbütün sosyal ve sosyolojik olana indirgemeden anlama ve yorumlama çabalarını ihtiva eder.
DİNİN TANIMI*
Dinin üzerine yapılan tanımlardan her biri, dinin belli bir yönüne veya bazı yönlerine dayanmaktadır.Örneğin İslam kelamcılarına göre din, Allah tarafından vahiy yoluyla ve peygamberleri aracılığıyla va’z edilen ve bağlılarını dünya ve ahirette mutluluk ve kurtuluşa götüren inanç ve amellerden oluşmuş bir kurumdur.Elmalılı H.Yazır’ın ifadesiyle din “zevi’lukulu, hüsnü ihtiyarlariyle bizzat hayırlara sevk eden bir va’zı ilahidir.”Din E.B.Taylor’a göre ruhsal varlıklara inançR.Otto’ya göre insanın kutsalla ilişkisiM.Müller’e göre duygular ve aklın nüfus edemediği şeylerle ilgili inanç ve uygulamalardan meydana gelen bir sistemG.Mensching’e göre insanın kutsalla hayati ilişkisi ve kutsalla çevrilmiş insanın cevabi davranışlarıdır.Görüldüğü gibi din farklı biçimlerde tanımlanmaktadır ve anlaşılmaktadır ki, sonuçta dinin tanımı konusu, karmaşık ve problematik bir konudur. Dini tanımlamak kolay bir iş değildir.
* Dinin dar tanımları denilebilecek substantif (özsel) tanımlar, dinin ne olduğunuGeniş tanımları denilebilecek fonksiyonel (işlevsel) tanımlar ise, dinin ne yaptığını tespit ve tasvir etmeye çalışırlar.
SUBSTANTİF (ÖZSEL) TANIMLAR*
R.Otto, dini “kutsalın tecrübesi” olarak tanımlamıştır. Otto’ya göre din insanın kutsalla ilişkisidir.J.Wach din hakkında yapılmış tanımların incelenmesiyle kendisinin işi olmadığını, ama en zengin, en kısa ve en basit tanımın da Otto’nun “Din kutsalın tecrübesidir” tanımı olduğunu söylemektedir.Wach’a göre dinin bu şekilde anlaşılması dini tecrübenin objektif özelliği üzerinde ısrar etmekte ve onun yalnızca subjektif tabiatı üzerinde ısrar eden psikolojik teorilere karşı çıkmaktadır.Otto bu tecrübeyi “korkutucu ve büyüleyici sır” olarak karakterize eder.
* Spiro’a göre din “kültürel olarak talep edilen insanüstü varlıklarla kültürel olarak kalıplaşmış etkileşimden oluşan bir kurumdur”
* Peter L.Berger’e göre; “Din, kendisiyle kutsal bir kozmosun tesis edildiği beşeri bir girişimdir.”
FONKSİYONEL (İŞLEVSEL) TANIMLAR
* Bu yaklaşımı benimseyenler dinin özde ve temelde ne olduğu ile değil, ne yaptığını ve insan ve toplumu nasıl etkilediği ile ilgilenmektedirler.
* Durkheim’e göre “Bir din, kutsal şeyler, yani ayrı tutulan ve yasak kabul edilen şeylerle ilgili inanç ve pratiklerden ibaret birleşik bir sisemdir. Bu inanç ve pratikler, onları kabul eden kimseleri kilise denen manevi bir topluluk halinde bir yere toplar.”Durkheim’in din tanımı veya anlayışına göre kutsal olan, son tahlilde toplumsal olanın ifadesinden başka bir şey değildir. Din bireye değil, gruba ve topluma ait bir özelliktir.
* J.M.Yinger’e göre “Din, bir halk grubunun, onun vasıtasıyla insan hayatının nihai problemlerini çözmek için uğraşıp mücadele ettiği bir inanç ve pratikler sistemidir.”
* T.Parsons’a göre “Din, ampirik olmayan normatif bir inanç sistemidir.”
* T.Luckman’a göre din, insan organizmasının bir yeteneği olduğundan dolayı, insani olan aynı zamanda dinidir de.
* C.Geertz’e göre din “insanlarda, genel bir varlık düzenine ilişkin kavramlar formüle ederek ve bu kavramları bir gerçeklik atmosferiyle kaplayarak, o gerçeklik atmosferi içinde eşsiz derecede gerçekçi görünen, güçlü, geniş kapsamlı ve uzun süreli ruhsal durum ve motivasyonlar tesis etmeye çalışan bir semboller sistemidir.”
* Dini işlevsel olarak tanımlayanlar teist olmayan inanç sistemlerini de (marksizim, hümanizm, psikolojizm, ateizm, komünizm, faşizm vs.) din olarak algılarlar. Çünkü Tanrı kavramına atıfta bulunmazlar.
DİN-TOPLUM İLİŞKİLERİ
Din doğal ve sosyal bir gerçekliktir. Dinin objektifliği, dinin görünürlüğünü, ilişkisel düzeylerini, toplumsal boyutlarını dillendirir. Dinle toplum birbirinden ayrı düşünülemez. Din toplumsal hayatın hemen her alanına insanları etki altında bırakır.
* Din ile toplum arasındaki ilişkiler tek yönlü değil, karşılıklı etki esasına dayanır. Din-toplum ilişkileri etkileşimsel ilişkiler olup din toplumu, toplumun kültürünü, toplumsal norm ve değerleri etkilediği gibi onlarda dini etkilemektedir.
* Peter L.Berger’in belirttiği gibi her insan topluluğu bir dünya-kurma girişimidir. İnşa dilen dünyada din ile insan arasında sıkı ilişkiler bulunmaktadır. Esasen din sosyolojisinin araştırma konusu da din ve dünya problemi olarak özetlenebilir.
* Wach’a göre din ile toplum arasındaki karşılıklı ilişki yakından ve sistematik bir şekilde incelenecek olursa, dinin toplum üzerindeki etkisinin birinci derecede olduğu görülür. Ayrıca din toplumun kültürü üzerinde de güçlü etkilerde bulunur.
* Dinin toplum üzerinde etkili olmasında, özellikle onun meşrulaştırıcılık özelliği önemli bir rol oynar. Din, toplumda olan şeyleri, toplumsal gerçekliği, toplumsal ilişkileri insanlar katında izah etmek ve kurumsal düzenlemeleri, sebepleri hakkında sorulara cevap vermek suretiyle meşrulaştırır.
DİNİN TOPLUMSAL İŞLEVLERİ
1) İnananlarına çeşitli toplumsal durumlarda, değişik toplumsal olaylar karşısında takip edecekleri tutum ve tavırları belirleyen zihniyet ve ideoloji kazandırır.
2) Bütünleştirme: Sosyal bütünleşmeyi sağlayan en önemli fenomenlerden biri belki de en önemlisi dindir.E.Durkheim’in merkezi ilgisi; düzen problemine, yani toplumun istikrar ve birliği nasıl sürdürebileceği hususuna olmuştur.İbn Haldun dinin bütünleştirici, kaynaştırıcı güç ve işlevi üzerinde önemle durmuştur.Din, bütünleştirme işleviyle toplumsal dayanışmanın güçlü bir yapı taşı niteliğine sahiptir.
3) Çatıştırma: Şüphesiz dinin bütünleştirmenin tersine parçalanma ve çatıştırma işlevi de bulunmaktadır.Dinin çatışma çıkarıcı, devrim yapıcı veya parçalayıcı işlevleri bağlamında Max Weber tarafından genişçe ele alınan karizmatik lider ve hareketlere işaret edilebilir.Karizmatik lider bir yönüyle çatışma çıkarır ve parçalarken, bir yönüyle de bütünleştirir.
4) Organizasyon: Bütünleştirme işleviyle yakından ilgilidir. Peygamberlerin karizmatik liderliği etrafında inanan insanların oluşturduğu organizasyondan tutun çeşitli dini grup, hareket, cemaat, oluşum, parti ve kurumların organizasyonları….. tarihsel ve çağdaş olarak dinin organizasyon işlevinin önemini ortaya koymaktadır.
5) Sosyalizasyon: İnsanların sosyalleşmelerini sağlar.
6) Yapılandırma: Hint Kast Sistemi buna örnektir.
7) Kimlik kazandırma: Dinin etkili sosyal işlevlerinden biri de kimlik, bir varlık bilinci, aidiyet bilinci, birlikte var ve taraf olma bilinci kazandırmadır. Dini inanç ve uygulamalar, birey ve gruplar için kimlik kalıpları meydana getirirler. Dinin kazandırdığı kimlik, insanın hayatına anlam kazandırır. Din bu işleviyle insanın kimlik bunalımına düşmesini de engelleyici güçtedir.
8) Din, muhafazakar ve meşrulaştırıcı özellikleriyle yakından bağlantılı olarak kültürün korunmasında, kuşaktan kuşağa aktarılmasında, kültürün süreklilik kazanmasında da işlevseldir.
9) Din, değerler çatışmasını önler. Değerlerin toplumca kabulünü sağlar, değerleri pekiştirir.
10) Din, devletle toplum arasında aracı kurumdur. Devletle birey arasındaki ilişkilerde ikincil yapılar, örneğin sivil toplum olarak bir tampon vazifesi görmektedir.
11) Meşrulaştırma: Dinin sosyal hayatta en dikkate değer ve kuşatıcı işlevlerinden biridir. Din, bireysel düzlemde, yapılan davranışı bireyin meşru olarak görmesini sağlarken, toplum tarafından geçerli ve haklı kılınmasını sağlar.
12) Din, insan toplumuna gündelik dünyayı aşan bir referans noktası kazandırır. Ayrıca, birey ve gruplar için hayata bir anlam verme duygusu sağlar, böylece insanlar, sosyal hayatta karşılaştıkları olay ve durumlar içinde bir tür güçlü destek ve barış elde ederler.
* Sosyolog ve din sosyologu, dinin toplumsal işlevlerinden söz ederken, dini değil, kendini sınırlandırır. Sosyolog, dinin sosyal işlevleriyle ilgilenirken, indirgemeci bir yaklaşımla dini salt sosyal işlevlerine hasretmez, ancak kendisini dinin var olan sosyal işlevlerini, dinin toplumdaki yeri ve etkilerini incelemekle sınırlandırır.
* Dinin sosyolojik manası şunları içerir: Din, inanç, bilgi, tecrübe, ibadet, etki, organizasyon, ahlak gibi boyutlarıyla toplumsal bir gerçekliktir. Din ile toplum birbirini karşılıklı olarak etkiler.
** Dinin toplumsal işlevlerinin açıklığı/görünürlüğü ve kapalılığı/gizliliğiİnsanlar, Allah’ın emrini yerine getirmek ve huzur hissetmek için bir araya gelip topluca ibadet ederler. Burada ibadet için bir araya gelmenin görünen işlevi huzur hissi iken, görünmeyen işlevi ise sosyal bütünleşmedir.