Kur’an’da Ma’ruf ve Münker

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Uyanan Gençlik

  • ******
  • Join Date: Kas 2010
  • Yer: HATAY
  • 7462
  • +547/-0
  • Cinsiyet: Bay
Kur’an’da Ma’ruf ve Münker
« : 28 Mayıs 2018, 19:27:39 »
Şüphe yok ki Kur’ân’ın ana hedefi, sağlam inanca, doğru bilgiye, ahlâkî
değer, yükümlülük ve sorumluluğa dayanan bir toplum düzeni vücuda getirmektir.

O, birey düzeyinde ele aldığımız değerlerin toplum düzeyinde de
gerçekleştirilmesini, başka bir ifadeyle toplumun bir tevhid toplumu olmasını
ister. Kur’ân’ın getirdiği din, bütün özellikleriyle, tam bir toplum dinidir. O,
aileden hareket ederek geniş akraba çevresine, oradan inanç ve ahlâk üzerine kurulmuş “İslâm toplumu”na, oradan da topyekün insanlığa ulaşır.

Din, aynı zamanda, bir toplum içinde ve bir toplum ile yaşanır. Toplum
hayatı olmayınca Kur’ân’ın ön gördüğü pek çok değer, meselâ, cömertlik,
yiğitlik hatta merhamet ve sevgi gerçekleşme imkânı bulamaz. Kısacası,
toplum hayatı insanî olduğu kadar İslâmî bir ihtiyaçtır. Nisa Suresi'nin ilk
ayetinde şöyle buyurulur: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan
eşini vareden ve ikisinden de pek çok erkek ve kadın meydana getiren
Rabbinize (karşı sorumluluklarınızı yerine getirerek) hürmetsizlikten
sakının”. (Nisa 4/1) Burada dile getirilen en çarpıcı gerçek, insan soyunun
kaynağındaki birliktir. İslâmda kadın erkek ayırımcılığının, ırk ve renk
ayırımına dayalı düşüncelerin ne kadar kötü olduğunun arkaplanında bu
inanç yatmaktadır.

Bir başka ayette: “Ey insanlar! Biz sizleri bir erkek ve bir
dişiden yarattık. Birbirinizi tanıyasınız diye sizi uluslara ve oymaklara
ayırdık. Kuşkusuz Allah katında sizin en değerliniz, O’na karşı en fazla
sorumluluk bilinci taşıyanınızdır. Çünkü Allah her şeyi bilir ve her şeyden
haberdardır.” (Hucurat 49/13). Demek ki bir tek varlıktan yaratılan insanlar,
tanışarak, bilişerek bir birliktelik oluştururlar. Ama bu şekilde oluşan
topluluklardan biri diğerinden doğal bir üstünlüğe sahip değildir. Üstünlük,
inanç ve ahlâk konusunda gösterilen hassasiyetle ölçülür.

Yeri gelmişken “inanmışlar topluluğu”nun, yani ortak inanç ve ortak
amaç etrafında oluşan ve çeşitli ırk, renk v.s.den gelenleri içinde toplayan
“ümmet”in pek çok özelliklere sahip olduğu Kur’ân’da anlatılmaktadır.
Mesela bu ümmetin aktif iyilik içerisinde olması istenir. Orada iyilik bilinir,
yaşanır, yaşatılır. Amaç sadece "mutlu olmak" değil, aynı zamanda, "mutlu
kılmak"tır. Ümmetin birbirlerine karşı sabrı ve gerçekleri tavsiye edip (Asr
103/1-3) bu duyarlılık içerisinde hareket etmeleri gerektiği vurgulanır.

Onların birbirlerine karşı samimi bir şekilde uyarıcı görevlerinin olduğunu
(Tevbe 9/72) ve hayır işlerinde birbirlerini (Bakara 2/148) kıskandıracak bir
biçimde ama birbirlerini rakip görmeden sadece “Rablerinin bağışlamasını ve
içinden ırmakların aktığı sonsuza dek kalacakları cennetleri kazanmak” (Ali
İmran 3/133) için yarışırlar. İşte bu yarışta bir ölçüde hem fert ve hem de
toplum düzeyinde denetim görevini de ma’ruf ve münker kelimelerinin
içerdiği anlamlar ortaya koymaktadır.