NA‘T
1. Na’t nedir?
Cevap: Sözlükte bir şeyin sıfatlarını saymak,bir kişiyi
vasıflandırmak, methederek anlatmak mânâlarına gelen
na’t edebiyatta Hz. Peygamber için yazılan medih
şiirleridir. Türk edebiyatında diğer türlere göre örnekleri
en bol ve yaygın olan na‘t XI. yüzyıldan itibaren
Türkler’in yaşadığı hemen bütün bölgelerde yazılmış,
günümüze kadar da kuvvetli bir gelenek halinde devam
etmiştir. Sayıları binlerle ifade edilebilecek olan na‘tların
belli başlıları ayrıca bestelenerek cami ve tekkelerde
okunmuş, tanınmış birçok beyti hattatlar eliyle levhalara
nakşedilip mescid, dergâh, ev ve dükkân gibi mekânları
süsleyen birer sanat eseri olarak itibar görmüştür.
2. Şairleri na’t yazmaya yönelten sebepler nelerdir?
Cevap: Şairleri na‘t yazmaya yönelten çeşitli sebeplerin
başında Hz. Peygamber’e duyulan sevgi gelir. Kur’ân-ı
Kerîm’in birçok âyetinde ahlâkı ve üstün şahsiyeti
methedildiğinden Cenâb-ı Hakk’ın da habibi olan Resûl-i
Ekrem’e duyulan bu sevgi aynı zamanda Allah’ın rızasına
uymayı ifade etmektedir. Na‘t yazma geleneğinde bir
diğer amaç da Resûlullah’ın şefaatine nâil olma ve
peygamber sevgisini müminlerin kalplerine pekiştirme
isteğidir. Kâ‘b b. Züheyr’in Kasîde-i Bürde’yi yazmak
suretiyle Cenâb-ı Hakk’ın affına mazhar olması gibi
şairler de na‘tları ile Resûl-i Ekrem’in mahşerde tecelli
edecek olan şefaatini ümit etmişlerdir.
3. Na’atlar hangi nazım türüyle yazılır?
Cevap: Na’tlar daha çok kaside nazım şeklinde
yazılmakla birlikte, gazel, mesnevi, kıta, müstezad, tercibend
ve terkib-bend, musammat, rubâî vb. şeklinde pek
çok na‘t örneği bulunmaktadır. Na’tlarda şairler Hz.
Peygamber’i överken onun üstünlüğü, bütün âlemin
onunla ilgili olarak yaratıldığı hakkındaki ayet, hadîs- i
kudsî ve hadislere telmihte bulunmuş veya onlardan
iktibaslar (alıntılar) yapmışlardır.
4. Na’tlar hangi konuları işler?
Cevap: Muhteva itibariyle na‘tlarda Hz. Peygamber’in
smiyle sıfatlarını, onun kâinatın efendisi olduğu, aratılışın
gayesi ve Allah’ın en sevdiği kul oluşu, örnek ahlâkı,
üstün vasıfları, fizikî özellikleri, mûcizeleri, diğer
peygamberlerden üstünlüğü âyet ve hadislere dayanılarak
dile getirilir. Na’tların son bölümlerinde şair
günahkârlığını itiraf edip şefaat talebinde bulunur.
Ardından kıyamet gününün tasviri, o çetin günde şefaat
yetkisinin yalnız Peygamber’e ait olduğu belirtilerek onun
âlemlere rahmet olarak gönderildiği vurgulanır.
5. Türk edebiyatında ilk na’t örneği hangisidir? Onu
hangi eserler takip etmiştir?
Cevap: Türk edebiyatında ilk na‘t örneğine Kutadgu
Bilig’de rastlanmaktadır. Yûsuf Has Hâcib ile başlayan bu
gelenek Edib Ahmed Yüknekî’nin Atebetü'l-hakåyık ve
Ahmed Yesevî’nin Dîvân-ı Hikmet’inden sonra Anadolu
sahası dışında pek çok şair tarafından devam ettirilmiştir.
Çağatay edebiyatında Ali Şîr Nevâî, divan ve
mesnevilerinin tamamında ve mensur eserlerinde çok
sayıda na’t yazmış, bu yüzden de na‘t şairi unvanına lâyık
görülmüştür. Bu şekilde çok na’t yazan şairlere na’t-gu
denilmektedir. Anadolu sahasında Mevlânâ Celâleddîn-i
Rûmî’nin Farsça, Yûnus Emre’nin Türkçe na‘tlarıyla bu
tür XIII. yüzyıldan itibaren edebiyatın vazgeçilmez bir
türü halini almıştır. XVII. yüzyıldan başlayarak yalnızca
nat‘lardan oluşan divanlar tertip edildiği görülmektedir.
6. Mecmûa-i nuût nedir?
Cevap: Bazı şiir mecmuaları tamamıyla na‘tlara
hasredilmiştir Bu mecmualara ''mecmûa-i nuût''
denilmektedir.
7. Divan edebiyatındaki en meşhur na’tlar kimlere aittir?
Cevap: Divan edebiyatındaki binlerce na‘t içinde en çok
tanınanlar arasında ilk sırayı Fuzûlî’nin “Saçma ey göz
eşkden gönlümdeki odlara su/ Kim bu denlü dutuşan
odlara kılmaz çare su” beytiyle başlayan ''Su Kasidesi''
adıyla da meşhur olan na‘tı alır. Daha sonra Şeyh Galib’in,
''Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammed’sin efendim /
Hak’tan bize sultân-ı müeyyedsin efendim'' beytiyle
mütekerrir müseddes şeklindeki na‘tı, Fehîm-i Kadîm’in
daha çok edebî muhitlerde şöhret kazanan ve Nazîm,
Neşâtî, Şeyh Galib gibi şairler tarafından nazîre yazılan
''rûz ü şeb'' redifli na‘tları zikredilebilir. Nâbî’nin, hac
yolculuğu esnasında Medine yolunda söylediği bildirilen
''Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ’dır bu /
Nazargâh-ı ilâhîdir makam-ı Mustafâ’dır bu'' matla‘ beyitli
na‘tı meşhurdur.
8. Na’tlar sadece Peygamber Efendimiz (sav) hakkında mı
yazılmıştır?
Cevap: Divan edebiyatında Peygamberimiz için yazılan
na’tlar ekseriyet teşkil etmekle beraber peygamberler,
veliler, din büyükleri, halifeler hakkında da na’tlar kaleme
alınmıştır. Dört halife için yazılanlara na’t-ı çehâr-yâr-ı
güzin, Hz. Ali için yazılana na’t-ı Ali, veliler için
yazılanlara nuût-ı evliyâ denir.
SİYER
1. Siyer nedir?
Cevap: Kelime anlamı hal, tavır gidiş, bir kimsenin hâli,
tavrı, gidişi, ahlâkı, hâl tercümesi demek olan siyer,
Arapça s-y-r kökünden sîret kelimesinin cem’idir.
Edebiyatımızda Peygamberimiz’in hayatını anlatan eserler
için kullanılır bir terim olmuştur. Zaman içinde soyu,
doğumu, çocukluğu, gençlik yılları, peygamberliği, Mekke
ve Medine’de meydana gelen olaylar ve gerçekleşen
savaşları da içine alacak şekilde, doğumundan vefâtına
kadar Hz. Peygamber’in hayatından söz eden kitaplara da
siyer / siyer-i nebî denmiştir.
2. Siyer ilminin kaynakları nelerdir?
Cevap: Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in söz ve
davranışlarından bahseden hadis ilmi siyerin en önemli
kaynaklarındandır. Sahabeden gelen rivayetler ve Hz.
Peygamber’in savaşlarının anlatıldığı Megazi kitapları da
siyerin ana kaynakları arasında sayılır.
3. Türk edebiyatının siyer-mevlid türünün ilk örneği
hangisidir?
Cevap: Türk toplumu üzerinde yaygın din eğitimi yoluyla
etkili olmuş en önemli ilk eserlerden olan ve siyer-mevlid
türünün en dikkate değer manzum örneği sayılan
Yazıcıoğlu Mehmed’in XV. yüzyıla ait Muhammediye’si
de Arapça Megâribü’z-zamân’ın Hz. Peygamber’le ilgili
kısmının Türkçe’ye manzum olarak çevrilmesinden
doğmuştur. Hatta çok beğenildiği için eserin ilk kaleme
alınmasından itibaren ezberlenerek dinî törenlerde ve
sohbet meclislerinde okunduğu bilinmekte ve Türk
edebiyatında siyer-mevlid türünün de ilk örneği olarak
kabul edilmektedir.
4. Türk edebiyatında ilk siyer eserlerinin tercüme
olmasının sebebi nedir?
Cevap: Türk-İslam edebiyatında siyer türündeki ilk
eserlerin Arapça ve Farsça’dan yapılmış tercümeler oluşu,
konunun hassasiyetinden kaynaklanmıştır. Çünkü Hz.
Peygamber hakkında doğru bilgiye ulaşmak dinin bir
gereği olduğu gibi, ondan yanlış ifadeler aktarmak da dinî
sorumluluğu gerektiren bir husustur.
5. Türk edebiyatında en eski Türkçe siyer kime aittir?
Cevap: Darîr’in 790’da (1388) Kahire’de tamamladığı ve
muhtemelen Mısır Memlük Sultanı Berkuk’a takdim ettiği
Tercüme-i Siyer-i Nebî adlı beş cildlik manzum-mensur
eserdir.
6. Türk edebiyatındaki diğer önemli tercüme siyerler
kimlere aittir?
Cevap: Lamiî Çelebi (ö. 938/1532)’nin Terceme-i
Şevâhidi’n-Nübüvve li-takviyeti yakîni ehli’lfütüvve’si,
Altıparmak lakabıyla tanınmış Üsküplü Çıkrıkçızâde
Muhammed b. Muhammed’in (ö. 1033/1624-25) Delâil-i
Nübüvve’si önemli tercüme siyerlerdir.
7. Edebiyatımızda mensur ve manzum olarak telif edilen
siyer eserleri hangileridir?
Cevap: Veysi’nin Dürretü’t-tâc fî siret-i sahibi’l-mi’rac’ı,
buna Nabî’nin (ö. 1124/1712) Zeyl-i siyer-i Veysî’ ismiyle
basılan ve edebi değeri çok yüksek olan zeyli, Nazmizâde
Murtaza Efendi'nin Siyer-i Veysî’ye yazdığı zeyl,
Şeyhülislâm Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi (ö.
1068/1657) tarafından yazılan el-Fevâyihu’n-nebeviyye
fi’s-sireti’l-Mustafaviyye adlı eser, Eyüp Sabri Paşa’nın
Mahmûdü’s-siyer’i önemli örneklerdendir.
8. Mevlid nedir?
Cevap: Arapça “velede” fiilinden türeyip sözlükte doğum,
doğum yeri ve zamanı mânâlarına gelen mevlid terim
olarak daha çok Hz. Peygamber’in doğumunu anlatan
manzum eserlere denir. Mevlid İslâm edebiyatı ve
sanatında Hz. Peygamber’in doğum yıl dönümünde
yapılan törenlere verilen isim; ayrıca bu törenlerde
okunmak üzere yazılmış eserlerin ortak adıdır.
9. İlk Türkçe mevlid hangisidir?
Cevap: İlk Türkçe mevlid metni hakkında kaynaklarda
kesin bilgi yer almamakla birlikte Süleyman Çelebi’nin
812’de (1409) kaleme aldığı Vesîletü'n-necât adlı
mesnevinin ilk mevlid olduğu görüşü yaygın bir şekilde
kabul görmektedir. Ancak bundan önce Türkçe yazılmış
mevlid benzeri eserlerin varlığı da bilinmektedir.
Bunlardan biri Ahmed Fakih’e (ö. 650/1252) ait
Çarhnâme olup Vesîletü't-necât’ın hâtime kısmında
Çarhnâme’dekine benzer ifadeler yer alır. Süleyman
Çelebi’den kısa bir süre önce Erzurumlu Mustafa Darîr’in
yazdığı manzum-mensur eseri Tercüme-i Siyer-i Nebî de
yer yer mevlidi hatırlatmaktadır. Şiirlerin yanı sıra mensur
kısımdaki bazı ilâvelerle Darîr’in yaptığı bu tercüme bir
telif mahiyetindedir.
10. Mevlidler hangi tarzda yazılmıştır?
Cevap: Türkçe mevlid metinlerinin çoğu aruzun
''fâilâtün/fâilâtün/fâilün'' kalıbıyla ve mesnevi tarzında
yazılmıştır. Ortalama 600-1400 beyitten oluşan
mevlidlerde genellikle Hz. Peygamber’in doğumu
üzerinde durulmakta, ardından mi‘racı ele alınmakta,
çeşitli mûcizeleri anlatılmakta, daha sonra vefatından
bahsedilmektedir. Bu eserlerin hemen hepsi Ehl-i sünnet
inancı doğrultusunda kaleme alınmış, yer yer âyet ve
hadislerden iktibaslarla veya bunlara telmihlerle
desteklenmiş, birtakım iddiaların aksine çoğunda bid‘at
denebilecek fikirlere yer verilmemiştir. Vesîletü'n-necât’ın
ve diğer bazı mevlidlerin sonundaki ''Hikâye-i Deve,
Hikâye-i Geyik, Hikâye-i Güvercin'' gibi Hz. Peygamber’e
nispet edilen bazı mûcizevî olaylara dair hikâyeler eserlere
sonradan ilâve edilen destanî manzumelerdir ve bunların
asıl mevlid metinleriyle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.
11. Mevlidler hangi konuları ihtiva eder?
Cevap: Mevlidler umumiyetle tevhid, münâcât ve na‘t ile
(bazılarında ashâb-ı kirâma, çehâryâr-ı güzîne methiye ile)
başlamakta, kâinatın zuhur kaynağı olan nûr-ı
Muhammedî’den bahsedilerek Hz. Peygamber’in
doğumuna geçilmekte, onun mi‘racı ve diğer
mûcizelerinin anlatılmasının ardından vefatı konusuna yer
verilmekte, en sonunda Resûl-i Ekrem ve ashabı başta
olmak üzere eseri yazan, okuyan ve dinleyenler için bir
dua ile sona ermektedir. Hemen her faslın bitiminde içinde
Hz. Peygamber’e salâtın da bulunduğu tekrar beyitleri yer
almaktadır.
12. Hilye nedir?
Cevap: Sözlük anlamı süs, zinet, cevher, güzel sıfatlar,
güzel yüz demek olan hilye, Türk-İslâm edebiyatında
bilhassa Hz. Peygamber’in fizikî özelliklerini, vasıflarını
ve güzelliklerini anlatan edebî eserlerle aynı konuda hüsni
hatla yazılmış levhalar için kullanılan terimdir.
Hilyelerde esas olarak Hz. Peygamber’in fizikî özellikleri
anlatılmakla birlikte bazı eserlerde ruhî portresiyle ilgili
hususlara da yer verilmiştir. Bu tarzın en tanınmış örneği
Nahîfî’nin Hilyetü’l-envâr’ıdır. Zamanla diğer
peygamberler, Hulefâ-yı Râşidîn ve aşere-i mübeşşere ile
din ve tarikat büyükleri için de bu tür eserler kaleme
alınmıştır.
13. Hilyelerde neden şerhlere sıklıkla rastlanır?
Cevap: Sahâbîler, Resûl-i Ekrem’in vasıflarını kendi ilim
ve idrakleri nisbetinde tesbit etmeye çalışmış, bu durum
hilye konusunda değişik rivayetlerin ortaya çıkmasına
sebep olmuştur. Söz konusu rivayetlerde Resûl-i Ekrem’i
lâyıkıyla tavsif edebilmek için devrin Arapça’sında pek
sık rastlanmayan kelimelerin kullanıldığı dikkati
çekmektedir. Bu sebeple ilgili rivayetlerin anlaşılmasını
sağlamak amacıyla bunların şerhedilmesi yoluna gidilmiş
ve bu ihtiyaç aynı zamanda tercümeyi de gerekli kılmıştır.
Nitekim Tirmizî’nin şemâil ve hilye türü eserlere
kaynaklık eden eş-Şemâ’ilü’n-nebeviyye’sinin pek çok
şerhi bulunmaktadır. Diğer bazı Türkçe eserler de
“şemâil” adını taşımakla birlikte sadece hilye hadislerinin
tercüme ve şerhinden ibarettir.
14. Hilye-i şerif, hilye-i saâdet, hilye-i Resûlullah,
hilyetü’n-nebî ne demektir?
Cevap: Hâfız Osman (ö. 1110/1698) hilyeye dair
rivayetlerin metinlerini hat ve tezhip sanatının estetik
ölçüleri içinde levha olarak düzenlemiştir. Böylece Hz.
Peygamber’in fizikî özelliklerini anlatan eserlerle hattat ve
müzehhiplerin ortaya koyduğu levhalar “hilye-i şerif,
hilye-i saâdet, hilye-i Resûlullah, hilyetü’n-nebî” gibi
adlarla anılmıştır.
15. Hilyenin müstakil bir tür olarak gelişmesinin sebebi
nedir?
Cevap: Hz. Peygamber’i rüyada gören bir müslümanın
onu gerçekten görmüş sayılacağına dair hadisle,
peygamber sevgisini her şeyin üstünde tutan Türkler’in bu
sevgiyi diğer milletlerde görülmeyen bir şevkle edebiyata
aktarmaları konusundaki gayretleridir denebilir. Hz.
Ali’den rivayet edilen, “Hilyemi gören beni görmüş
gibidir. Beni gören insan bana muhabbetle bağlanırsa
Allah ona cehennemi haram kılar; o kişi kabir azabından
emin olur ” şeklindeki hadis de bu rağbetin sebeplerinden
birini teşkil etmiştir. Herhangi bir dinî dayanağı tesbit
edilememekle birlikte içinde hilye bulunan evin felâkete
uğramayacağı ve üzerinde hilye taşıyan kişinin her türlü
musibetten korunacağına inanılması da bu hususta teşvik
edici bir rol oynamıştır.
16. Mi’râciyye ne demektir?
Cevap: Arapça a-r-c kökünden gelen mi’râcın kelime
anlamı merdiven, göğe çıkma demektir. Mi’râc Hz.
Peygamber’in göğe çıkmasıyla meydana gelenen büyük
mucizelerinden birisidir. Mi’râciyye ise İslâm edebiyat ve
sanatlarında Hz. Peygamber’in hicrî aylardan recep ayının
27. Gecesinde yaptığı mi’racı konu alan eserlerin genel
adıdır. Bu gecede Hz. Peygamber Allah tarafından
Mekke’den Kudüs’e götürülmüş, oradan da semaya
yükseltilmiştir.
17. Mi’raç hadisesi müstakil bir tür olmanın dışında hangi
edebi türlerin içinde zikredilir?
Cevap: Mi’rac Türkçe eserlerde çokça işlenmiştir.
Müstakil olanların dışında siyer ve mevlidlerle mu’cizât-ı
nebî gibi eserlerin, Muhammediyye ve Garibnâme gibi
kitapların birer bölümü de mi’raca ayrılmıştır. Ayrıca
divanlarla din dışı mesnevilerde bu konuda şiirlere yer
verilmesi bir gelenek halini almış, zamanla kasidelerin
mi’râciyye, mesnevilerin ise mi’racnâme adıyla anıldığı
zengin bir edebî tür oluşmuştur.
18. Mi’râciyeler içerik bakımından hangi konuları ihtiva
eder?
Cevap: Mi’râciyye’lerde Miraç hadisesi, küfür
karanlıklarını ortadan kaldıran nûrânî ve ilâhî bir mûcize
şeklinde takdim edilerek gecenin önemi vurgulanır.
Ardından gecenin ve gökyüzünün tasvirine geçilir. Bazan
da mi’rac öncesi yine gece gerçekleşmiş olan şakk-ı sadr
mûcizesine temas edilir ve mi’racın safha safha tasvirine
girişilir. Ümmü Hânî’nin evinden başlayan bu yolculukta
Cebrâil’in burağı cennetten getirişi anlatılır. Burağın uzun
uzadıya tasviri mi’râciyyelerin en önemli konularındandır.
Daha sonra Hz. Peygamber’in Mescid-i Aksâ’ya gidişi,
orada diğer peygamberlere namaz kıldırması ve onlardan
üstünlüğü vurgulanır. Kudüs’ten tekrar semaya yükselişi
(urûc) sırasında sahrenin Resûl-i Ekrem’in ardından
harekete geçmesi ve “dur” ihtarıyla havada asılı kalması
(hacer-i muallak) mûcizesi telmihler, tecâhül-i ârifler,
hüsn-i ta’lillerle süslenerek nakledilir. Bunu gökyüzünde
dolaşma, sema katlarında diğer peygamberlerle tanışma,
cennet, tûbâ, hûriler, köşkler, ırmaklar ve cehennem hayatı
tasvirleri takip eder. Resûlullah’ın “kabe kavseyn”
makamına ulaşması, Allah ile mülâkatı ve rabbi katındaki
değeri anlatılarak sanatkârın bakış açısına göre farklı
yorumlarla şekillendirilir. Namazın mi’racda farz
kılınması, Hz. Peygamber’in dönüşte hadiseyi ashabına
müjdelemesi, müminlerin kabulü ve müşriklerin inkârı
gibi hususlar işlenir.
19. Mi’râciyyelere sıklıkla hangi yüzyılda rastlanır?
Cevap: XVI. yüzyıldan itibaren divanların içinde
mi’râciyyelerin artmaya başladığı, XVII ve XVIII.
yüzyıllarda ise hemen her şairin divanında bir veya birkaç
mi’râciyyenin yer aldığı görülmektedir. Bunların en eski
örneği Lâmiî Çelebi’ye aittir. Ganîzâde Mehmed Nâdirî
ise türün meşhur mi’râciyyesinin şairidir.
20. Mi’râciyye türünün en tanınan örneği hangisidir?
Cevap: XVIII. yüzyılda Nâyî Osman Dede’nin mi’rac
kandillerinde okunmak üzere yazıp bestelediği Mi’râcü’nnebî
aleyhisselâm adlı 102 beyitlik eseri türün en tanınmış
örneğidir.
21. Edebi bir tür olan ‘kırk hadis’e verilen diğer isimler
nelerdir?
Cevap: Kırk hadis, “hadîs-i erbaîn”, “erbaûn hadîs”,
“tercüme-i hadîs-i erbaîn”, “şerh-i hadîs-i erbaîn”, “çihl
hadis”, “hadîsü’l-erbaîn”, “erbaîn” gibi isimlerle anılır.
22. Kırk hadisler edebiyatımızın hangi türüyle kaleme
alınmıştır?
Cevap: Peygamberimiz’e ait hadislerden genellikle kırk
adedinin bir araya gelmesiyle oluşan kırk hadis tertib, şerh
ve tercümelerini şekil bakımından mensur, manzum ve
hem manzum hem mensur olarak üçe ayırmak
mümkündür. Mensur olanların bir kısmı hem tercüme hem
şerh iken, manzum tercümelerde genellikle tercüme bir
kıta ile yapılır hadis metni bu kıtadan önce veya sonra
verilir. Bunun dışında az da olsa metin ve tercümenin aynı
kıtada verildiği de görülmüştür. Böyle bir durumda hadis
metnini vezne uydurmak kolay olmadığından mevzu
bütünlüğü her zaman sağlanamamaktadır. Mustafa Âlî’nin
Manzum Kırk Hadis Tercümeleri buna örnek
gösterilmektedir.
23. Kıt’alar halinde yazılan çihl hadis tercümelerinin en
ünlüsü hangisidir?
Cevap: İranlı Abdurrahman Câmî (ö.898/1492)’nin
Farsça eseridir.
24. Mesnevi şeklinde yazılan Kırk hadisin en meşhurları
hangileridir?
Cevap: Hakânî Mehmed Bey’in (öl. 1015/ 1606) ve
Hazînî’nin eserleridir.
25. Kırk hadis türündeki eserleri muhteva bakımından
nasıl tasnif edilebilir?
Cevap:
• Kutsi hadislerden seçilenler,
• Peygamber’in hutbelerinden seçilenler,
• Senetleri sahih hadislerden seçilenler,
• Zıt isnatlı, 7 ve 10 ile alakalı veya isnatsız
hadislerden seçilenler,
• 40 rakamına dayanılarak tertip edilenler,
• Ezberlenmesi kolay ve kısa hadislerden
seçilenler,
• Veciz, camialı hadislerden seçilenler,
• Fasih ve sahih hadislerden seçilenler,
• Noktasız harflerden seçilenler,
• Aynı râvîden rivâyet edilenler,
• Aynı konuda tertip edilenler.
26. Kırk hadisler hangi konuları ihtiva eder?
Cevap: Kırk hadisler dinî her konuyu ihtiva edebilirler.
Eser Kur’an’ın faziletleri, İslâm’ın şartları, Hz.
Muhammed, âl ve ashabı, ilim, âlim, siyaset ve hukuk,
toplumsal ve ahlâkî hayat gibi konularla ilgili söylenen
kırk hadis bir araya getirilerek oluşturulur.
27. Kırk hadislerin yazılma sebepleri nelerdir?
Cevap:
• Hz. Peygamber’in “Ümmetim içinde din işlerine
ve dînî konulara dair kırk hadis ezberleyeni,
Allah Teâla kıyâmet gününde fakihlerle beraber
haşreder’’ hadisine nâil olmak için,
• Hz. Peygamber’in şefaatine ulaşma umudu,
• Okuyanların hayır duasını almak,
• Hocasının veya dostlarının arzusunu yerine
getirmek,
• Devlet başkanı vb. tarafından görevlendirilmiş
olmak,
• İlgi duyulan bir konuda hadis derleme arzusu
içinde olmak,
• Hastalıklardan kurtulmak ve şifa bulmak
beklentisi.
28. Kırk hadis tercüme ve şerhlerine edebî bakımdan en
fazla kıymet gösteren ve en çok manzum örneğini veren
hangi millettir?
Cevap: Türklerdir. Osmanlı müellifleri çoğunlukla
Arapça ve Farsça kırk hadisler kaleme almışlarsa da
bunların hiçbiri Türkçe yazılanlar kadar edebî-didaktik bir
kıymete ulaşamamıştır.
29. Türk dünyasında Kırk Hadis edebi türünün ilk örneği
hangisidir?
Cevap: XIV. asırda Mahmud b. Ali’nin (öl.761/1360)
Nehcü’l- Ferâdis adlı eseriyle ilk örneğini vermiştir.
30. Kırk Hadis türünde eser veren önemli isimler
kimlerdir?
Cevap: XV. asırda Ali Şîr Nevâî, XVI. asırda Hazînî (trc.
930/1524), Usûlî (öl. 945/1538), Fuzûlî (öl. 963/1556),
Nev’î (trc. 977/1569), Âşık Çelebi (trc. 979/1571), XVII.
asırda Hâkânî (trc. 1012/1603), Ankaralı İsmâîl Rüsûhî
(öl. 1041/1631), XVIII. asırda Osmanzâde Tâ’ib (trc.
1120/1708), Bursalı İsmail Hakkı (trc. 1137/1724),
Müstakimzâde Sâdeddin (trc. 1200/1786), XIX. Asırda
Köstendilli Şeyhî (öl. 1232/1827), Hüseyin Remzî (trc.
1309/1892) önemli isimler arasında sayılabilir.
31. Regaibiyye nedir?
Cevap: Regaib kandilinde okunmak üzere yazılıp
bestelenmiş manzumelere verilen isimdir. Hz.
Peygamber’in ana rahmine düştüğü kabul edilen receb
ayının ilk Cuma gecesi, bilhassa Türk-İslâm kültüründe
cami ve tekkelerde özel programlarla Regaib kandili
olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle mevlid türüne
benzeyen manzumeler yazılmış, bunların bir kısmı
bilhassa bu kandil gecesi okunmak üzere bestelenmiştir.
Bu manzumelerde Resûl-i Ekrem’in anne ve babasının
birbirine lâyık temiz gençler oluşu, ahlâkî özellikleri,
evlenmeleri ve Hz. Peygamber’in ana rahmine düşmesinin
kâinat için büyük bir rahmet olduğu anlatılmaktadır.
32. Regaibiyyelerde en çok hangi nazım türü
kullanılmıştır? En önemli örnekleri hangileridir?
Cevap: Regaibiyyelerde daha çok mesnevi nazım şeklinin
kullanıldığı, bazılarında ise kıta, ilâhi, gazel ve kaside gibi
şekillerin tercih edildiği görülmektedir. Selâhaddin
Uşşâkı’ye (ö. 1197/1783) atfedilen Matlau’l-fecr adlı
mesnevi ile Edirne Müftüsü Fevzi Efendi’ye ait Envârü’lkevâkib
fî leyleti’r-Regâib adlı manzume türün önemli
örneklerindendir.
33. Mu’cizât-ı Nebî nedir?
Cevap: Na’tlarda, siyerlerde ve bilhassa mevlid vb. bazı
mesnevilerde kimi zaman Hz. Peygamber’in mûcizelerine
yer verildiği gibi bazen de başlı başına eserler halinde de
mucizelerin anlatıldığı görülmektedir. Bunlara örnek
olarak, Güvercin Hikâyesi, Kesikbaş Destanı, Deve
Hikâyesi, İzzetoğlu’nun Tavus Destanı, Sadreddin’in
Geyik Hikâyesi gibi halk tipi mesneviler gösterilebilir.
34. Esmâ-i Nebî nedir?
Cevap: Esmâ kelimesi Arapça isim kelimesinin
çoğuludur. Tamlama halinde “nebinin isimleri” manasına
gelmektedir. Terim olarak esmâ-i nebî Hz. Peygamber’in
isimleri hakkında yazılan eserlere denmektedir.
35. Esmâ-i Nebî’nin konusu nedir?
Cevap: Hz. Peygamber’in isimleri ile dinî kültürde ona
verilen adlar ve künyeler bir araya getirilir. Bu isimlerde
Hz. Peygamber’in üstünlükleri, hidayeti, rahmeti, şefaati,
Cenab-ı Hakk’ın huzurundaki konu mu, seçkin oluşu,
ümmetinin gözündeki değeri ile ona duyulan sevgi ve
hürmet Kurân-ı Kerîm’den âyet ve Hz. Peygamber’in
hadislerinden iktibas ve telmihler yardımıyla anlatılır.
36. Hicret-Nâme nedir?
Cevap: Hicret kelimesi Arapça hecr masdarından
gelmektedir. Sözlük anlamı ayrılmak, göç etmek, ilgisini
kesmek, uzaklaşmak olan hicret, Farsça mektup, kitap gibi
mânâlara gelen nâme ile birleşik isim olarak Hz.
Peygamber’in hicretini konu alan türlere isim olmuştur.
Siyerlerin bir bölümü olduğu gibi bağımsız eserler olarak
da kaleme alınan Hicret-nâmelerde, Hz. Muhammed’in
622 yılında Mekke’den Medine’ye hicreti ele alınır.
37. Hicret-Nâme türündeki en önemli eser hangisidir?
Cevap: Süleyman Nahifî’nin (öl. 1551/1738-39), yaklaşık
800 beyitlik Hicretü’n-Nebî’sidir. Bu eserde, Hz.
Peygamber’in doğumundan başlayarak çocukluğu, Hz.
Hatice ile evlenmesi, miracı ve peygamberliğe gelişi
anlatıldıktan sonra hicret konusuna yer verilir.