Allah TEALA İLE İLGİLİ EDEBİ TÜRLER
1. Mensur eserlerin sırasıyla besmele, hamdele, salvele,
ammâ ba’d ile başlanmasını dayanağı nedir?
• Cevap: Besmele; “Rahman ve Rahîm olan
Allah’ın adıyla” demek olan Besmele’nin
dayanağı, Hz. Peygamber’in: “Her iyi ve güzel
bir işe “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adı” ile
başlanmamışsa, o işten hayır gelmez, sonu güdük
ve verimsizdir.” (Aclûnî: 1352) anlamındaki
hadîsidir. Hamdele; “Allah’a şükretme” anlamına
gelen “el-Hamdü li’llâh” cümlesinin kısaltılmış
şeklidir. Hamdele’nin delîli, Kur’ân-ı Kerîm’in
ilk sûresi olan Fâtiha Sûresi-ilk âyetinin “Hamd”
kelimesiyle başlamış olması ve bir de Hz.
Peygamber’in hutbelerinin Allah’a “Hamd ü
senâ” ile başlamış olmasıdır. Çünkü Câhiliye
döneminde okunan hutbelerde “Hamd ü senâ ”
yoktur. Âyetten delîli ise Kur’ân-ı Kerîm’in ilk
suresi olan Fatiha’nın ilk âyetinin: “Âlemlerin
Rabbi Allah’a hamd olsun.” ifadesiyle
başlamasıdır.
• Salvele: “Allâhümme salli alâ seyyidinâ
Muhammed” cümlesinin kısaltılmış şeklidir. Hz.
Peygamber’e salât ü selâm getirmenin
Kur’an’daki delili: “Allah ve melekleri,
peygambere salât etmekte (onun şerefini
gözetmeğe, şânını yüceltmeğe özen
göstermekte)dir. Ey inananlar, siz de ona salât
edin (onun şânını yüceltmeğe özen gösterin);
içtenlikle selâm edin (Ahzab, 33/56).”
anlamındaki âyettir. Âyetin asıl metninde geçen
“sallû” ve “sellimû” emirleri, Hz. Peygamber’e
“salât ü selâm” getirme görevini Müslümanlara
yüklemektedir.
• Ammâ ba‘d: “Allah’a hamd, Peygambere salât ü
selâm’dan sonra” anlamında bir deyimdir ki,
bundan sonra asıl konuya geçilir. Asıl konu ile
Hamdele ve salvele faslını ayırdığı için “ammâ
ba‘dü” sözüne “faslu’l-hitâb” da denir.
2. Manzum eserlerin başlangıç aşamasında mensur
eserlerden ayrıldığı noktalar nelerdir?
Cevap: Manzum eserlerde de bu geleneğe bağlı kalınarak,
önce yine “Besmele”, sonra “Hamdele” yerine Tevhîd ve
Münâcât, “Salvele” yerine ise Na‘t sıralamasına uyulur.
“Ammâ ba‘dü” deyimi yerine de özellikle mesnevîlerde
“Sebeb-i te’lîf-i kitâb” ibaresi yer alır.
3. Tevhid nedir?
Cevap: Tevhîd’in kelime anlamı, “Vahdet” kökünden
“birkaç şeyi bir etme, birleştirme, bir addetme, bir
nazarıyla bakma” anlamlarına geldiği gibi, Allah
hakkında: “Allah’ın bir olduğuna inanma, kâil olma,
birleme” demektir. “Lâ İlâhe ille’llâh” cümle ve terkîbinin
söylenmesine de, İslâmî literatürde, “Tevhîd” veya
“Kelime-i Tevhîd” denilmektedir. Edebî ıstılâh olarak
Tevhîd, şâirlerin “Allah’ın varlığına ve birliğine dâir
yazdıkları manzûmeler”e verilen isimdir. Şâirler,
yazdıkları “Tevhîd” ve “Münâcât”ları Divan’larının başına
koymayı kendileri için bir şeref saymış ve bunu âdet
hâline getirmişlerdir.
4. Edebi bir tür olarak tevhidlerin konusu nedir?
Cevap: Tevhîdlerde, Allah’ın büyüklüğü, isimleri,
sıfatları, kuvvet ve kudretinin sonsuzluğu, zâtının tasvîr ve
hâyâl edilebilir şeylerden soyutlanması, hiçbir şeyin ona
eş ve benzer olmayışı, kâinâtta ondan başka müessir
bulunmaması, bütün kudret ve ilimlerin ona âit oluşu gibi
konular, sanatlı bir üslupla işlenir. Allah’ın karşısında
kulun âcizliği vurgulanır. Mutasavvıf şâirler tarafından
yazılmış olan tevhîdlerde “vahdet-i vücûd” felsefesinden
de söz edilir. Kasîde tarzında yazılan tevhîdlerde, diğer
bölümlere yer verilmeden, doğrudan konuya geçilir. Şâir
Nâbî (ö. 1712)’nin yazdığı, 91 beyitten oluşan manzûme,
tevhîdin en güzel örneğidir. Tevhîdler, manzûm olarak
yazıldığı gibi, mensûr olarak da yazılmıştır. Mensûr
olanlarına “Tazarru‘-nâme” denilir.
5. Münacât nedir?
Cevap: Münâcât, Arapça olup “Neciv” kökündendir.
Kelime anlamı “fısıldamak, kulağa söylemek” demektir.
Münâcât denilmesinin sebebi, bir kimsenin ellerini
kaldırıp dilediği şeyi Allah’tan gizlice istemiş
olmasındandır. Münâcâtın ıstılah anlamı ise: “Allah’tan
bir şey istemek için, ona yalvarmak ve yakarmak için
yazılmış olan manzûmeler”, “Allah’a duâ ve niyâz etme”,
“Allah’a hitâbederek duâ ve niyâzı ihtiva eden şiir”
demektir.
6. Hadîs-i Erba‘în/Kırk Hadîs nedir?
Cevap: Türk İslâm Edebiyatı’nda Hz. Peygamber’in
hayatını, vasıf ve güzelliklerini, mucizelerini anlatan;
hadislerinden kırk kadarını bir araya getirerek oluşturulan
eserlerdir. Peygamber kıssaları, evliyâ menkıbeleri,
önemli dînî savaşlar, bazı olaylar, belirli gün ve aylar,
dînin esasları, inanç, tasavvuf esasları, nasîhat ve ahlâkî
öğütler, dînî eserlerin konularını oluşturmuştur.
6. Türk İslam Edebiyatının en sevilen yaygın eserleri
hangileridir?
Cevap: Yûnus Emre’nin ilâhileri, Süleyman Çelebi (ö.
1422)’nin Mevlid’i, Yazıcıoğlu Mehmed (ö. 855/1451)’in
Muhammediyye’si, Fuzûlî (ö. 1556)’nin Hadîkatü’ssu‘adâ’sı,
Ahmed Cevdet Paşa (1822-1895)’nın Kısasu’lEnbiyâ’sıdır.
7. Allah Teala ile ilgili edebi türler kaça ayrılır?
Cevap: 3’e ayrılır. Allah’ın Güzel İsimleri olan Esmâ-i
Hüsnâlar, Allah’ın zatî ve sübûtî sıfatlarından bahseden
Tevhidler ve kulun acziyetini dile getiren Münâcâtlar.
8. Esmâ-i Hüsnâ nedir? Edebi tür olarak esmâü’lhüsnâların
dayanağı nedir?
Cevap: En güzel isimler anlamına gelen bu isim
tamlaması “Allah’ın Güzel İsimleri” anlamıyla
edebiyatımızda bir tür olarak kabul edilmiştir. Esmâü’-
Hüsnâ’ların Kur’andaki dayanaklarından ilki Araf
suresinde yer almaktadır. “En güzel isimler Allah’ındır.
O’na o isimlerle dua edin. O’nun isimleri konusunda
eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını
göreceklerdir.” (Araf 7/180). Diğer âyetlerde de en güzel
isimlerin sadece Allah’a ait olduğu vurgulanmaktadır. “De
ki: Gerek Allah deyin, gerek Rahmân deyin, hangisini
derseniz deyin, en güzel isimler onundur.” (İsra 17/110)
“Allah’tan başka ilah yoktur, en güzel isimler onundur.”
(Tâhâ 20/8) Bu edebi türün hadislerdeki dayanağı ise
Kütüb-i Sitte olarak bilinen altı hadis kitabından Buharî,
Müslim, Tirmizî ve İbn-i Mâce’nin çeşitli bölümlerinde
birbirinde yakın ifadelerle yer alan “Allah’ın doksan
dokuz, yüzden bir eksik, ismi vardır. Bu isimleri kim
sayarsa (veya ezberlese) cennete girer” hadisine dayanır.
9. Esmâ-ı hüsnâ ile ilgili en çok eser verilen dil
hangisidir?
Cevap: Arapçadır. Bunu sırasıyla Türkçe ve Farsça izler.
Ayrıca İngilizce olarak da yazılan biri manzum diğeri
mensur iki eser vardır.
10. Bilinen Arapça mensur Esmâ-i Hüsnâ eserleri
hangileridir?
Cevap: Arapça olan mensur eserlerden Gazâlî’nin (ö.
1111), Maksadu’l-Esnâ fî Şerhi Esmâillâhi’l-Hüsnâ’sı,
Beyzâvî’nin (ö. 1286), Müntehe’l-Münâ fî Şerhi
Esmâillâhi’l-Hüsnâ’sı, Fahreddîn Râzî’nin (ö. 1209),
Levâmiu’l-Beyyinât Şerhu Esmâillâhi Teâlâ ve’sSıfât’ı’dır.
11. Farsça olarak kaleme alınmış Esmâ-i Hüsnâ eserleri
hangileridir?
Cevap: Farsça eserlerden Abdurrahman Câmî’nin (ö.
1492) Risâle-i Muammâ-yı Nefîse’si ile Lamiî Çelebi
tarafından Türkçe’ye tercüme edilen Mîr Hüseyin eş-
Şirâzî’nin (ö. 1499) Şerhu’l-Esmâi’l-Hüsnâ’sı en çok
bilinenlerdendir.
12. Türkçe Esmâ-i Hüsnâ eserleri hangileridir?
Cevap: Şeyhoğlu Mustafa (ö. 1401), Îsâ Saruhânî (ö.
1559), Ahmed Şâkir Paşa (ö. 1818), İbrahim Cûdî (ö.
1926), Bıçakcızâde İsmail Hakkı (ö.1933) Türkçe
manzum Esmâ-ı hüsnâ kaleme alan şairlerden sadece bir
kaçıdır.
13. Kenzü’l-Havâss adlı eser kime aittir? Niçin halk
arasında itibar görmüştür?
Cevap: Seyyid Süleyman Hüseynî’ye aittir. Tasavvuf ve
tarikatlarda Esmâ-ı hüsnâ zikrine çok önem verilmekte
olduğu gibi, hangi ismin hangi durumda okunacağı
meselesi halk arasında da oldukça yaygındır. Dert ve
sıkıntılardan kurtulmak, eşler arasında sevginin meydana
gelmesi, çocuk, makam, rütbe, zenginlik sahibi olmak ve
benzeri birçok konuda insanların birçoğu bu isimlerle
Allah’a yakarmaktadırlar. Aslında bir sihir ve büyü kitabı
olmakla birlikte içerisinde Esmâ-ı hüsnâ havâssının da yer
aldığı Seyyid Süleyman Hüseynî’nin Kenzü’l-Havâss
isimli eseri bundan dolayı halk arasında yaygın olarak
okunan kitaplardan birisidir.
14. Allah’ın zatî ve subutî sıfatları nelerdir?
Cevap: Allah’ın zâtî sıfatları altı tanedir. Bunlar: Vücûd,
kıdem, bekâ, vahdâniyet, muhâlefetün li’l-havâdis ve
kıyâm bi-nefsih denilen sıfatlarıdır. Sübûtî sıfatlar ise
sekiz tanedir. Bunlar da: Hayat, ilim, semî‘, basar, irâde,
kudret, kelâm ve tekvîn, sıfatlarıdır.
15. Dinî tevhitlerle tasavvufî tevhidlerin farkı nedir?
Cevap: Dînî tevhîdlerde, Âdem peygamberi topraktan
yaratmış olan Allah’ın ilminde saklı ve gizli varlıkların
kudret kalemiyle meydana gelişi, zuhûr edişi anlatılır.
Tasavvufî tevhîdlerde ise “Kenz-i mahfî / Gizli hazîne”
esasına dayalı bir anlatım yer almaktadır.
16. Kenz-i Mahfî terkibi neyi ifade eder?
Cevap: “Kenz-i mahfî” terkibi bir kudsî hadiste
geçmektedir ki bu hadis şöyledir: “Hz. Dâvûd (a.s),
Allah’a: “Yâ Rabbi! Lime halakte’l-halka / Ey Allahım!
Bu mevcûdâtı niçin yaratttın?” der. Cenâb-ı Allah Hz.
Davud’un bu sorusuna: “Küntü kenzen mahfiyyen feahbebtü
en u‘rafe, fe-halaktü’l-halka li-u‘rafe” diye cevap
verir. Ehl-i tasavvuf’a göre: “Ben, gizli bir hazîne idim,
bilinmek ve tanınmak istedim. Bu yüzden de, bilinmem ve
tanınmam için bütün varlıkları yarattım.” anlamına gelen
bu kudsî hadisin dayanağı, “Ben, cinleri ve insanları,
ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyât: 51/56)
anlamındaki âyettir. Bu kudsî hadîsten hareketle, özellikle
İran ve Anadolu şâirlerinde, kâinâtın yaratılış nedeni
olarak “Allah’ın kendi güzelliğini temâşâ ve yokluk
aynasında tecellî etmesi” sonucu mevcudatın var oluşu
inancı önem arzeder.
17. Vahdet-i Vücûd nazariyesinin temel düsturu nedir?
Cevap: Vahdet-i vücûd inancının temel düstûru, şu iki
sözde, özetlenmitir: “Lâ-mevcûde ille’llâh / Allah’tan
başka varlık yoktur” veya “Leyse fi’l-vücûdi ille’llâh /
Mevcudatta Allah’tan başkası yoktur”.
18. Vahdet-i Vücûd nazariyesi ile hangi şairler
ilgilenmişlerdir?
Cevap: Vahdet-i vücûd nazariyesi XIII. yüzyldan itibâren,
Muhyiddin İbnü’l-Arabî (1165-1240), Mevlânâ
Celâleddîn-i Rûmî (1207-1273), Sadreddin-i Konevî
(1210-1274) gibi bilgin ve şâirlerle büyük ilerleme
kaydetmiştir.
19. Tevhidler hangi edebi türe göre yazılmıştır?
Cevap: Tevhîdler, genel olarak, kasîde şeklinde yazılır ve
kasîdenin türlerinden biri olarak kabul edilir.
Edebiyatımızda terkîb-i bend, tercî-i bend ve musammat
şekilleriyle yazılmış tevhîdler de vardır. Özellikle tercî-i
bendler, konu yönünden, tevhîde daha elverişli şiirlerdir.
Kasîde tarzında yazılan tevhîdlerde, kasîdenin
bölümlerinden olan nesîb, tegazzül, fahriye gibi bölümler
bulunmayıp, doğrudan doğruya konuya geçilir.
20. Bir tevhid şairi olarak Kanunu Sultan Süleyman’ın
mahlası nedir?
Cevap: Muhibbi
21. Tevhidlerle Münacâtların farkı nedir?
Cevap: Allah’la ilgili edebî bir nazım türü olan
münâcâtlar, tevhîdlerle benzerlik göstermesine rağmen
aralarında bazı farklılıklar da bulunmaktadır. Tevhîdlerde
Allah’ın zât ve sıfatlarından, yüceliğinden ve kudretinden
bahsedilirken münâcâtlarda kulun hatalı, kusurlu ve aciz
olduğu vurgulanarak Allah’tan yardım isteği ön plana
çıkar. Kul, kusurludur. Yapmış olduğu ibadetler ve
amelleri Allah’a layık değildir. Buna rağmen Allah kulun
ameline göre ceza vermez. Yegâne Ganiyy-i Mutlak olan
sadece Allah’tır. Kul, daima zayıf, aciz ve ihtiyaç
sahibidir. Yüce Allah karşısında insan aczini itiraf etmeli,
geçmiş günahlarına pişmanlık duymalı ve bir daha
yapmamaya karar vererek, tövbe ve istiğfar etmelidir.
Çünkü veren odur ve o dilemedikçe hiçbir şey meydana
gelmez.
22. Son dönemlerde yazılan münacatlara örnek veriniz.
Cevap: Cahit Zarifoğlu’nun “Sultan” isimli şiiri de son
dönemlerde yazılan en güzel münâcâtlardan biridir.
23. Münacât türü en çok hangi yüzyılda yaygın olarak
görülmüştür?
Cevap: İslâm’ın etkisiyle Arap edebiyatında ortaya çıkmış
olan münâcât türünün, X-XI. yüzyıllarda İran
edebiyatında; XII. yüzyıldan itibaren de Türk şiirinde
kullanılır olduğu görülür.