Ünite 6 : Çağdaş İslam Düşüncesi Kişiler ve Görüşler - Konu Anlatımı

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
CEMALEDDİN AFGÂNİ (1837-1897)
Hayatı ve görüşleri; Hemedan yakınındaki Esedabad’da doğmuştur. İslami ilimleri özümsemiş, felsefe ve modern bilimlere özel ilgi duymuştur. Anadili Türkçe’nin yanında Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce ve Rusça öğrenmiştir. Genç yaşta Hindistan’a gitmiş ancak ingilizler tarafından tehlike olarak görüldüğünden burayı terketmiştir. Daha sonra Kahire’ye gitmiş, Ezher hocaları ve öğrencileriyle özel dostluklar kurmuş ve evinde birçok insana ders vermiştir. Mısır’dan İstanbul’a gelmiş, Ayasofya ve Sultan Ahmet camilerinde vaazlar vermiş, sonra Meclis-i Kebir-i Maarif azalığına getirilmiştir.

*İstanbul’a gelişinde devlet erkânı tarafından çok iyi karşılanan Cemaleddin Afgani’nin konuşmaları ve ortaya attığı fikirleri bazı resmi ulemayı rahtsız etti. Onu dinsizlikle itham ettiler. Bu rahatsızlık daha çok Afgani’ye gösterilen ilgi dolayısıyla idi.
*Olumsuzlukları gidermek, ümmete yeni ufuklar açmak için felsefe ve kelamdan bahsediyor, fizik, usul-i fıkıh ve tasavvuf dersleri veriyordu.
*Mehmet Akif Afgani’yi savunan yazılar yazmıştır.
*Muhammed Abduh’la birlikte Müslümanları batı’nın sömürgeciliğine karşı harekete geçirmeyi hedefleyen El-Urvet’ul Vüska’yı çıkardı.
*1892’de 2. Abdulhamit Londra Türk sefiri vasıtasıyla Afgani’yi İstanbul’a davet etti ve ikinci kez İstanbul’a geldi. Ancak kendisini çekemeyenler yine aleyhine iftira ve dedikodulara başladılar ve küfürle itham ettiler. Bu da Abdulhamit ile aralarının açılmasına neden oldu.
*En önemli eseri materyalistlere karşı yazdığı er-Redd ala’d Dehriyyun adlı kitabıdır.
*Afgani’nin hayatı düşüncesi ile tam bir uyum içerisindeydi. Hayatı da düşüncesi de üç ayırt edici nitelikle belirlenmiş bulunmaktaydı; İnsanı hayretler içerisinde bırakacak mükemmellikte bir maneviyat, engin bir dini coşku ve bütün faaliyetlerini çok kuvvetli bir şekilde etkilemiş olan yüksek bir ahlaki şuur.
*Kendilerini yabancı hâkimiyetinden kurtarabilmeleri amacıyla tüm Müslüman halkların bir tek halife altında birleşmeleri üzerinde duran Afgani, batılı yazarların deyimiyle ‘Politik Pan İslamizm ‘in kahramanı olmuştu. Bu düşünceyi desteklemesi için Sultan Abdulhamit’in kendisine özel ilgi gösterdiği bilinmektedir.

MUHAMMED ABDUH (1845-1905)
Mısır’lı büyük bir düşünür, sosyolog ve ıslahatçı olan Abduh, çağdaş İslam düşüncesinin en önemli simalarından biri kabul edilir. Bahire ilinin küçük bir köyü olan Mahhelletu’n-Nasr’da dünyaya gelmiştir.
Genç Muhammed Abduh’la ilgili en önemli olay, Ezher Üniversitesi’ne 1866 yılında kaydoluşuydu. Bununla birlikte, uygulanmakta olan eğitim metodlarının tamamiyle eskimiş ve bayatlamış olmalarından dolayı katılmış olduğu derslerden pek faydalanamamıştı.
Cemaleddin Afgani Abduh üzerinde derin etkiler bırakacak ve tekip etmesi gereken yolu ona gösterecekti. Cemalettin’in manevi mürşitliği Abduh’un aktif bir insan olmasını sağlamıştı. Giderek gelenekçiliği terk eden Abduh hepsi Ezher programının dışında kalan felsefe, matematik, ahlak ve siyaset üzerinde çalıştı. Klasik Arap eserlerini yeni bir bakış açısıyla değerlendirmesine ve Arapçaya çevrilmiş batı eserlerden zevk almasına Cemâleddin sebep olmuştur.
1877’de el-Alimiyye diplomasını alarak hocalık yapma yetkisi verildi. Önce özel verdiği derslerle daha sonra Ezher’de verdiği derslerle geçimini sağladı. Bu dersler büyük bir öğrenci grubunun dikkatlerinin Abduh üzerinde yoğunlaşmasına neden olan farklı bir metoda sahipti.
Cemeleddin’in tavsiyesi üzerine gazetecilik faaliyetlerine de zaman ayırdı.’Resmi gazete’nin editörlüğünü yaptı. Aynı zamanda Abduh, fakirlere maddi-manevi yardım yapmak ve eğitim seviyelerini yükseltmek amacıyla ‘Müslüman Hayır Severler’ cemiyetinin kurucularındandır. ‘Arapça Eserleri Canlandırma Cemiyeti’ isimli bir de dernek kurmuştur.
Abduh Ezher’e girdiğinde İslam felsefesi öylesine geri kalmış bir durumdaydı ki, neredeyse felsefenin inkârı halini almıştı. Abduh 1875’den itibaren çoğu el yazması olarak bulunan klasik mantık eserlerini incelemeye başlamış, akli delillerin imanı zayıflatmayıp aksine güçlendireceğine ve düşünme sanatı ve bilimi olan mantığın değerini tam olarak kavramanın İslam kelamı için zorunlu olduğuna dikkat çekmiştir.

İçtihad kapılarının kapalı olmadığını, değişen hayat şartlarının ortaya çıkardığı sorunlara cevap vermenin açık olduğunu söylemiştir. Ona göre akıl, nassın yardımı olmaksızın iyiyi kötüden ayırabilir.
Muhammed Abduh’un İslam toplumunda dini ıslahatlar yapmaya çalıştığı bilinir. Onun gayretlerinin daha çok ahlaki reforma yönelik olduklarını görürüz. Bazı yaygın dini inanış, adet ve davranışlarla savaşması, adaletsizlikleri; sosyal ve politik suistimalleri alenen suçlaması, Ezher’in öğretim metodlarını değiştirmek için çabalaması sadece ve sadece toplumun ahlakında bir ıslahat gerçekleştirebilmek içindir.
Muhammed Abduh’a göre en önemli mesele Kur’an’ın lafzî anlamında takılıp kalmayıp, özünü ve genel anlamını açıklamak olduğundan, Kur’an’ı tamamiyle filoloji ve gramer açısından ele alan pek çok Kur’an tefsirinin bomboş şeyler olduklarını başından itibaren ortaya koymaya çalışmıştır. Abduh’ un tefsiri, manevi anlamını akla uygun bir şekilde vermeye çalışmaktadır.

İSMAİL HAKKI İZMİRLİ (1869-1946)
İzmir’de dünyaya gelmiştir. Küçük yaşta hafızlık eğitimi yaptı,1892’de Dar’ul Muallim-Aliye’den mezun oldu. Mezun olduğu bu okulda ve İstanbul’un çeşitli okullarında ve muallim ve müdürlük görevlerinde bulundu. Telif, tercüme ve bastırılmak istenen eserleri inceleyen Encümen-i Teftiş ve Muayene heyetinde bulundu.1915’te Süleymaniye Medresesinin Kelam kürsüsünde İslam felsefe tarihi müderrisliğine tayin edildi. Daha sonra Darulfünun’ların yeniden yapılandırılmasına gidilince İstanbul’da İlahiyat ve Edebiyat Fakültelerinde hocalık yaptı,1931’de İlahiyat Fakültesi reisliğine atandı. Kuran ilimleri, hadis, kelam, fıkıh, felsefe ve mantık alanlarında birçok eser yazmıştır(isimlerini yazmıyorum sorulacağını sanmıyorum çünküm:) Haftalık yayınlanan Meram (meram abladan aklınıza gelsin:)dergisini çıkarmıştır. Sırat-ı Müstakim ve Sebilurreşad’da birçok makalesi yayımlandı. İslam Ansiklopedisi’ne de birçok madde yazdı.
*İlim ile dini bir bütün olarak görür. Doğru bilginin kesinlikle dini verilere ters olmadığını söyler.
*Ona göre İslam akla büyük önem verir. Kuran insanları akletmeye, tefekküre, tezekküre çağırır.
*Şer yasaklandığı için kötü değil, kötü olduğu için yasaklanmıştır.
*İzmirli’nin dini fikirleri akılcı ve bilimseldir. Açıklamalarında akli ve nakli delilleri birlikte kullanır.
*Rumca, Arapça, Fransızca, Rusça bilmesi sayesinde hem Yunan felsefesini ve İslam felsefesini hem de Batı felsefesini kaynaklarından tetkik etmiştir. Belki de onun İslami ilimlerde yapmış olduğu en büyük katkı bu filozofları bir araya getiren ve sentezleyen çalışmaları olmuştur.

BABANZÂDE AHMET NAİM (1872-1934)
Bağdat’ta doğdu. Bağdat Rüşdiyesini, İstanbul Galatasaray Sultanisi ve Mülkiye Mektebi’ni bitirdi.1912 ‘de Maarif Nezareti Yüksek Tedrisat Müdürlüğüne getirildi. Hariciye Nezaretinde Tercüme Kalemi ‘nde çalıştı.1933 Üniversite Reformu’yla kurulan İstanbul Üniversitesi bünyesine alınmadı. 1934’te vefat etti.
*Arapça, Farsça ve Fransızcayı çok iyi bilirdi.
*Yazacağı konuyu doğu ve batı kaynaklarından inceledikten sonra kaleme alırdı.
*1914-1933 yıllarında Darulfünun’un felsefe, psikoloji, mantık, metafizik, ahlak derslerinin müderrisliğini yapmıştır.
*Eski usulle Arapça öğretimine cephe aldı(işte bu en sevdiğim görüşü:),Hadis okutma usulünün ıslaha muhtaç olduğunu ortaya koydu.
*Ona göre İslam dini akılla daima barışık gider. Dinle ilim ikizdir.
*İslam Milletinin içine düştüğü problemleri şöyle sıralar; teknik yetersizlik, ilerlemeye ayak uydurmama, gevşeklik ve tembellik, ilme gereken önemin verilmemesi, kardeşlik ve dayanışmanın bozulması, idarecilerin yetersizliği, iktidar ihtirası, batı taklitçiliği. Bütün bunlara çözüm ise İslam ilkelerine sarılmaktır.

ESERLERİ: Ahlak-ı İslamiyye Esasları, İslam’da Dava-yı Kavmiyyet, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Terceme ve Şerhi, TBMM kararı ile Ahmet Naim’e hadis tercüme ve şerhi yapması için görev verildi 12 cilt olarak DİB tarafından yayımlandı, felsefe dersleri, ilm-i mantık, kırk hadis.

MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936)
İstanbul Fatih’te doğdu, yine İstanbul’da vefat etti.1908’de Darul Fünun ‘un Edebiyat-ı Osmaniye müderrisliğine tayin oldu.1913’te İttihat Terakkicilerin, Akif’in çıkadığı Sebilu’r-Reşad dergisinin yayın çizgisini beğenmemeleri sebebiyle D.Fünun’daki hocalık görevini bıraktı. 1.Meclis’te Burdur Milletvekili oldu.
12 Mart 1921’de İstiklal Marşı milli marş olarak kabul edildi. Meclis’in kendisine verdiği Kuran-ı Kerim meali hazırlama görevini yerine getirdi ancak bazı gerekçelerle ölümünden sonra yakılmasını istedi.
*Akif’in şahsiyetinin oluşumunda ve eğitiminde rolü geçen en önemli isim babası Tahir Efendidir. İslamcı düşünceye geçişi ise Muallim Naci vasıtasıyla olmuştur.
*Akif’in İslamcılığının esasını inançta, emir ve nehiylerde kaynağını İslam’dan alan bir hayat tarzı ile çağdaş medeniyetin İslam’a aykırı olmayan güzelliklerini telifi teşkil eder.
*Aktif bir siyaset ve ideoloji adamı olmayan Akif, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olmuş ancak kısa süre sonra muhalefete geçmiştir.
*Düşünsel manada etkilendiği şahıslar, Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh ve Abdurreşid İbrahim’dir.
*Başlangıçta selefi, ömrünün sonlarına doğru ise sûfî bir düşünsel içeriğe yönelmiştir.
ESERLERİ; Safahat (108 manzumeden oluşan külliyatının genel adı),mensur eserleri, telifleri, tercümeleri bulunmaktadır.

ELMALILI HAMDİ YAZIR (1878-1942)
Antalya’nın Elmalı ilçesinde doğdu. Burada İslami ilimler hususunda icazet aldı.1985’te Mektebi Nuvvab’ı bitirdi. Felsefe, edebiyat ve matematik ile uğraştı. Beyazıd camiinde dersler verdi. Aynı zamanda Şeyhulislamlık kaleminde de görev yaptı.2. Meşrutiyetin ilanından sonra mebus seçildi. 2. Abdulhamit’in tahttan indirilmesi için hall fetvasını yazdı. Evkaf Nazırlığı (vakıflar bakanlığı) görevinde bulundu. 1919’da senato üyesi oldu. İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin ilim şubesinde görev yaptı.
*Gerek Kuran tefsirindeki yorumları ve gerekse de başka hususlarda(özellikle hilafetin kutsal olmadığı hakkındaki görüşleri nedeniyle) modern Türkiye’de birçok Müslüman aydını etkilemiştir.
*Metalib ve Mezahib adlı eseri Fransızcadan tercüme etti. Bir fıkıh âlimi olarak bu eserin önsözünde bu eser vasıtasıyla Allah’ın kendisini affetmesini de talep etti.
*Elmalılı musikiye de aşinadır. Sanatçı kişiliği daha çok hattatlığında ortaya çıkar.
*Ona göre Kuran-ı Kerim hiçbir dile hakkıyla çevrilemez.
*Üç dört yıl aralıksız felsefe ile meşgul olmuş felsefe-din kavgasına köklü bir çözüm getirmeye çalışmıştır. Ona göre mutlak olarak dinle çatışan filozoflar gerçeğe ulaştıklarından değil gerçeği kavrayamadıklarından bu tavır içine girmişlerdir.
* En meşhur eseri Hak Dini Kuran Dili isimli tefsiridir.
ESERLERİ; Hak Dini Kuran Dili, İrşadu’l Ahlaf fi Ahkami’l Evkaf, Hz. Muhammed’in Dini İslam,Metalib ve Mezahib,İstintaci ve İstikrai Mantık.

MUHAMMED İKBÂL (1883-1938)
Pakistan’ın Pencap eyaletinde dünyaya gelmiş büyük şair ve filozoftur.1893’te İskoçya Misyon Lisesinden mezun olmuş aynı okulun Yüksekokul kısmına başlamıştır.
İkbal doğu İslam dünyasının mümtaz niteliklere sahip bazı mutasavvıf, şair bilgelerin etkisiyle kendini bulmuş, olgunluğa kavuşmuştur. Hallac, Şebüsteri, Mevlana, Hafız, Bidîl, Galib,Cemaleddin Afgani gibi zatlar bunların başında gelir. İkbal 1938’de Lahor’da vefat etmiştir.
*İkbal’in yaşadığı dönemde İslam dünyası uykudadır ve derin bir bunalım ve çöküş yaşamaktadır. İkbal bunun İslami öğretiyi kavrayamayıştan ve fikri durgunluktan ileri geldiğini düşünür.
*İkbal’in yakındığı hususlardan birisi şudur; Eskiler şahsiyet yaratırlardı, biz ise, ahlak kitapları okuyucuları yaratıyoruz. İkbal burada ilmin amele dönüşmesi ve şahsiyet üzerinde olumlu tesirler bırakmasını arzu etmektedir.
*İkbal’in kişiliğinde birbirini tamamlayan üç boyut müşahede etmekteyiz; Gönlü İslam inancıyla yanıp tutuşan mümin İkbal, estetik duygusunun en üst çizgisini yakalayan şair ve sanatkâr İkbal ve sanatını, evrensel düşüncenin formları ve muhtevasıyla zenginleştirerek yepyeni bir düşünce sistemi kurmaya çalışan mütefekkir İkbal.
*Muhammed İkbal’e şiir, mistisizm alanlarında en büyük etkiyi Cemaleddin-i Rumi’nin yaptığı görülür. Kendisi de Mehmet Akif Ersoy üzerinde etki bırakmıştır.
ESERLERİ; dördü Urduca yedisi Farsça olmak üzere 11 şiir kitabı bulunmaktadır. Bunların en meşhuru Esra- Hodi (kendini bulan) adlı eseridir. Nesir olarak yazdığı en önemli eseri ise verdiği 7 konferanstan oluşan İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden Teşekkülü dür.

HİLMİ ZİYA ÜLKEN (1901-1974)
İstanbul’da dünyaya geldi. Ülkemizde sağlam bir felsefe geleneğinin, bir düşünce tabanının oluşmasında büyük hizmeti geçti.
Ziya Ülken düşünce tarihi ve felsefeye dair elliden fazla eser vermiştir. Birçok eseri yabancı dillere de çevrilen Ülken’in çok yönlü kişiliği, resim, şiir, roman gibi çok değişik alanları kapsıyordu.
Ülken bilimi ve bilimsel düşünceyi uygarlık tarihi içinde ele almak istemekle birlikte, Türk bilim ya da felsefesi tarihinden çok, bir Türk düşünce tarihi yazmayı istemektedir. Bunu iki nedenle yapmak istediği anlaşılıyor. Birincisi, okullarımızda okutulan edebiyat tarihlerinde düşünce tarihinin yer almaması büyük eksikliktir. İkincisi ise, Türk Tarihinde Batı’da olduğu gibi filozoflar bilim adamı olarak görülmemektedir. Böyle olunca yalnız felsefe ya da bilim tarihi yapma olanağımız yok demektir.
Ona göre sosyoloji ile felsefe birlikte aynı paralelde yürümelidir. Sosyolojinin ancak felsefe temeline dayanılarak kurulabileceğini kabul eder.
NURETTİN TOPÇU (1909-1975)

Milletimizin 20.asırda yetiştirdiği en önemli fikir ve hareket adamlarından biridir. İstanbul’da doğmuş ve burada eğitim almış sonra da Fransa’da kalmıştır. Sorbanne’de felsefe alanında doktora çalışması yapan ilk Türk öğrenci olan Topçu’nun çalışması İsyan Ahlakı ismiyle Türkçe’ye tercüme edilmiştir.
Fransa’da Louis Massignon ve hareket felsefesinin kurucusu olan Maurice Blondel ile tanışmıştır. Bu olay Topçu’nun fikirlerinin oluşması açısından önemlidir. Çünkü hareket felsefesinin etkisinde kalmış, bu felsefenin kavramlarını ve metodunu kullanarak meselelere kendi kültürümüz açısından yaklaşmıştır.
Nurettin Topçu 1934 yılında Türkiye’ye dönmüş, İmam Hatip Liseleri’nin kuruluşu çalışmalarında Celalettin Ökten Hocayla birlikte çalışmış hatta İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde felsefe derslerine girmiştir.
Topçu İstanbul’da iken Nakşî tarikatına girmiştir. Bu olay onun çocukluğundan beri varlığını kendi içinde devam ettirdiği İslami değerlerin batıda yaşadığı yıllarda daha da önem kazandığını ortaya koymaktadır.
* Nurettin Topçu’nun fikir ve düşünce dünyası deyince zengin bir dünya ile karşılaşıyoruz; fertten topluma, devletten millete ve tarihe, ekonomik nizamdan sanata ve dine, hepsinin üstünde de ahlaka kadar uzanan bir fikir ve felsefe dünyası. Ahlak bütün bu fikirlerin üstünde, hepsinin bir tacı gibidir, hem de hepsinin temelinde olan bir vakıadır.
*Türkiye’ye döndükten sonra sevdalısı olduğu medeniyet projesini Anadolu’da kurmak isteyen Topçu, bu projede görev alacakların niteliklerini, yapacakları işleri, ideal kavramlar halinde sıralar;’ yarınki Türkiye’nin kurucuları yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve azimli, gösterişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri olacaklardır. Ruh amelesinin ilk ve esaslı işi insan yetiştirmektir.’ Anadolu insanının eğitim ve kültür seviyesi yükseltilmeden, bu insanlar yoksulluk çemberinden kurtarılmadan bu topraklar üzerinde huzuru ve istikrarı sağlamak mümkün değildir.
*Topçu’nun düşüncelerinin başlıca boyutlarından biri, Blondel, Bergson ve Massignonun yorumlarıyla değerlendirdiği ve esas olarak Abdülaziz Bekkine, Hallacı Mansur, Yunus Emre ve Mevlana tefsiri etrafında şekillenmiş olan tasavvufi birikimdir.
*Topçu’nun düşünce sisteminin önemli boyutlarından birisi de isyan ahlakıdır. O isyan kelimesiyle nizam yıkıcı ihtilal ve anarşiyi değil, iradenin kendi içinde bulunduğu şartlara boyun eğmeyerek başkaldırmasını kasdetmektedir.

ESERLERİ; İsyan Ahlakı, Yarınki Türkiye, İslam ve İnsan, Ahlak Nizamı, İradenin Davası, Mehmet Akif, Büyük Fetih, Bergson, Amerikan Mektupları, Düşünen Adam Aranızda, Devlet ve Demokrasi…

ROGER GARAUDY (1913-….)
1913’te Marsilya’da doğdu. Sarbon’da felsefe öğrenimi gördü. Kendisini koyu bir Protestan olarak yetiştirdi.1956’da komünist partisi siyasi büro şefi oldu. Marksist Araştırma ve İnceleme Enstitüsü Müdürlüğü yaptı.
Garaudy 1981’de Müslüman oldu.70’li yıllardaki uzun ve yoğun araştırmalar onun İslam’ı tanımasına vesile oldu. Müslüman olduktan sonra Reca Carudi adını aldı.
*Batı Medeniyeti’nin, üçüncü dünyanın ve daha genelde insanlığın temel problemleri ve geleceği hakkında yoğun araştırtmalar yaptı. Bu çalışmaların önemli ürünlerinden biri olarak Yaşayanlara Çağrı isimli eserini yayınladı.
*Ona göre büyüme sadece iktisadi ve siyasi bir fenomen değil her şeyden önce bir iman fenomenidir. Günümüzde insan, yalnızca üretmek ve tüketmek için vardır. Bilimsel sosyalizm dedikleri de bu bozuk iktisat anlayışının bir uzantısıdır.
*Garaudy çalışmalarını daha verimli hale getirebilmek için UNESCO’ya bağlı Medeniyetlerin Diyaloğu için Milletlerarası Enstitü’yü kurdu.