Fransız şâir ve devlet adamı.
Romantizm akımının temsilcilerindendir.
Graziella, Göl, Şairane Düşünceler gibi kitapları romantik edebiyatın en ünlü yapıtları arasına girmiş bir edebiyatçıdır.
Çeşitli tarih kitapları da yazan Lamartine'in Jirondenlerin Tarihi adlı yapıtı Fransa’daki 1848 ihtilalinin düşünce zeminini oluşturan eserlerdendir. İhtilalden sonra ülke yönetiminde önemli görev almış; Dışişleri Bakanlığı’nı üstlenmiş bir siyasetçidir.
Bir “Türk dostu” olan yazar, Türk tarihi ve Türkiye izlenimlerini Doğuya Seyahat, Doğuya Yeni Seyahat ve Türkiye Tarihi adlı eserlerinde aktarmıştır.
21 Ekim 1790’da Mâcon’da dünyaya geldi ve 28 Şubat 1869’da Paris’te öldü. Pierre de Lamartine’in ilk oğludur.
Fransız İhtilâlinden dört sene sonra Milly yakınında bir çiftliğe taşınarak, mütevâzî bir hayat içerisinde okumaya devam etti. 1811’de İtalya’ya gitti. Hıristiyanlık dîninin tezatlarını görünce, transandantalizm (görünüşte kaliteli olma, kalpte temizlik) felsefesine kapıldı. Savurgan bir hayat yaşadığı için, para kazanmak ve aristokratça hayatını sürdürmek maksadıyla politikaya girmeye çalıştı. 1820’de evlendi ve hemen Napoli elçilik kâtipliğine tâyin edildi. Burada ilk büyük eserini, “Şâirce Düşünceler” (Méditations Poétiques) yayınladı. Edebî çalışmalarını hızlandırdı ve “Sokrat’ın Ölümü” (La Mort de Socrate), “Şâirce Dînî Ahenkler” (Harmonies Poétiques iet Religieuses) ve daha birkaç eser yayınladı. Louis Philippe’nin kral olması ile Napoli’deki görevinden istifâ ederek Ortadoğu memleketlerini gezmeye çıktı. Görevle bütün Avrupa ve Amerika’yı dolaşmış, Sultan Abdülmecîd Han zamanında Türkiye’ye gelmiştir. Pâdişah tarafından büyük dostlukla kabul edilen Lamartine’e Aydın vilayetinde bir çiftlik hediye edilmiştir. Türkiye’de politika ve dînî konular üzerine araştırmalar yaptı. İslâmiyetin, Hıristiyanlık yanında ne kadar ileri ve mükemmel olduğunu gördü. Hıristiyanlığı terk ederek tenkide başladı. Bu husustaki düşüncelerini Histoire de Turquie (= Türkiye Târihi) kitabında şu ifâdelerle açıklıyordu: “Hazret-i Muhammed, bir yalancı peygamber miydi? O’nun eserlerini ve târihini inceledikten sonra bunu düşünemeyiz. Çünkü yalancı peygamberlik iki yüzlülüktür. Yalanda doğruluğun kudreti bulunmadığı gibi, iki yüzlülüğün de inandırma kudreti yoktur.
Mekanikte, bir cisim atıldığı zaman onun varabileceği yer, fırlatma gücü ile orantılıdır. Bir mânevî ilhâmın gücü de, onun yaratabildiği eser ile orantılıdır. Bu kadar çok şey taşıyan, bu kadar uzaklara kadar yayılan ve bu kadar uzun zaman aynı kudrette devam eden bir fikir (yâni İslâmiyet) yalan olamaz. Bunun çok samimî ve çok inandırıcı olması gerekir. Onun hayatı, mücadeleleri, memleketinin hurafelerine ve putlarına kahramanca saldırıp onları parçalaması, puta tapan çoğunluğun hiddetlerine karşı koymak ataklığı, kendine saldırdıkları hâlde, on üç sene Mekke’de buna dayanması, hemşehrileri arasında türlü hâdiseler çıkartmak ve kendini âdetâ kurbân yerine koymak gibi hâllere tahammülü. Medine’ye hicreti, durmadan yaptığı teşvikler ve verdiği vaazlar, çok üstün düşman kuvvetleriyle yaptığı savaşlar, kazanacağına olan îtimâtı, en büyük felâket zamanında bile duyduğu insan üstü güvence, zaferde bile gösterdiği sabır ve tevekkül, sözlerini kabul ettirme hırsı, sonsuz ibâdeti, Allah’la mukaddes konuşmaları, ölümü, ölümünden sonra da devâm eden şan, şeref ve zaferleri, O’nun hiçbir zaman bir yalancı peygamber olmadığını tam aksine büyük bir îmâna sâhip bulunduğunu gösterir. İşte bu inancı O’na ortaya iki yeni dogma koymasını sağladı; bu dogmalardan biri “Tek ve ebedî bir varlık olan bir Allah’ın bulunduğu”, ikincisi ise “Putların tanrı olmadığı” kaziyesi (önermesi) idi. Birincisi ile Araplara o zamana kadar tanrı bilmedikleri tek Allah’ı tanıtıyor, ikinci dogma ile de o zamana kadar tanrı sandıkları putları ellerinden alıyordu. Kısaca bir kılıç vuruşu ile yalancı ilahları, putları kırıyor, bunun yerine onlara “Tek Allah” fikrini veriyordu.
Filozof, hatib, peygamber, kânun koyucu, cenkçi, insan düşüncelerini sihirleyici, yeni dogmalar koyan ve yirmi büyük dünyâ imparatorluğu ile bir büyük İslâm devleti kuran adam: İşte Muhammed budur! İnsanların, büyüklüğü ölçmek için kullandıkları bütün mikyaslarla ölçülsün! Acaba ondan daha büyük biri var mıdır? Olamaz!”
1833’te tekrar meclise milletvekili olarak girdi. 1848’de Dışişleri Bakanlığı da yaptı. Louis Napoleon’un başkan seçildiği seçimlere o da adaylığını koydu, ama çok az oy alabildi. Politikadaki yenilgisi onu fakirliğe sürükledi. Devamlı eserler yazarak borçlarını ödemeye çalışıyordu. Türkiye ve Rusya üzerine yazdığı târih kitaplarından çok para kazandı. Fakat borçlarını bir türlü bitiremedi. Ömrünün sonuna doğru tamâmen unutuldu.
Lamartine “soluk alır gibi şiir yazan” bir şâirdir. Şiir ve metinlerinde renkli, ışıklı tablolara rastlanmaz. Kesin hatlarla ayrılmayan duygular, kapalı bir sis perdesi arkasından anlatılır.
Eserleri arasında en meşhurları:
Şairce Düşünceler, Yeni Şairce Düşünceler (Nouvelles Méditations Poétiques), Sokrat’ın Ölümü, Jocelyn, Görüntüler (Les Visions), Bir Meleğin Düşüşü (Chuted’un Ange), Şâirce İçekapanışlar (Recuillements Poétiques); târih kitaplarından: Sırdaşlıklar (Les Canfidences), Jinondenler Târihi (L’Histoire des Girondins), Türkiye Târihi (Histoire de Turquie); roman: Greziella.