Evrenin oluşumuyla ilgili teoriler, big bang teorisi
Bilim insanları evrenin oluşumu ile ilgili tarih boyunca bir çok görüş ortaya atmıştır. Evrenin oluşumu ile ilgili olarak ortaya atılan teorilerden en önemlileri büyük patlama, metaverse teorisi, evrensel tasarı ve yaratılış teorisi olarak sıralanabilir. Bu görüşler incelendiği zaman hepsinin temelde iki farklı modelden birini savunduğu görülür. Bunlardan birincisi 1600’lü yıllarda Newton (Nivtın)’ın ortaya attığı, hareketsiz
ve başlangıcı olmayan evren görüşüdür. Bu görüşe göre evren, sonsuzdan beri var olmuştur ve sonsuza kadar da varlığını ve şu anki hâlini koruyacaktır. İkincisi ise günümüzde çoğu bilim insanı tarafından kabul gören, evrenin bir başlangıcının olduğu görüşüdür. Çünkü astronomideki son buluşlar evrenin sürekli bir genişleme içinde olduğunu göstermiştir. Evrenin oluşumu hakkında ortaya koydukları bu görüşler sonucunda
anlaşmazlıklara düşmelerine rağmen günümüzde bilim insanlarının büyük çoğunluğu evrenin oluşumu konusunda bir görüş birliğine varmışlar dır. Bilim insanlarının görüş birliğine vardıkları bu teoriye “Big Bang (Büyük Patlama)” denilmiştir.
Teoriye göre, evren günümüzden en az on milyar yıl önce, çok yüksek sıcaklık ve yoğunluktaki bir yapıdan büyük bir patlama sonucu oluşmuş olup, bu yapıdan, söz konusu patlama ve genişleme sonucunda, en hızlı hareket eden kütleler en dışta, daha yavaş hare ket edenler ise en içte olmak üzere, bir yayılım başlamıştır. Söz konusu evren modeline göre, patlama ve genişleme süreci 10-20 mil yar yıl kadar sürmüştür ve hâla
da sürmektedir.
“Big Bang Teorisi”ne kadar bilim insanları evrenin durağan olduğunu maddenin sonsuzdan gelip sonsuza gittiğini savunuyorlardı. Bundan dolayı başlangıçta bilim insanları bu teoriyi kabullenmek istemediler.
Evrenin oluşum teorileri ilk olarak 1922 yılında Alexander Friendmann (Aleksandır Frendmen) tarafından ortaya konuldu. “Eğer evren sürekli genişliyorsa, evrendeki gök cisimlerinin geçmişte birbirlerine daha yakın olmaları yani evrenin daha sıkışık olması gerekir.” hipotezinden yola çıkan Belçikalı bilim insanı Georges Lemaitre (Jorj Lömet) 1927 yılında “Büyük Patlama Teorisi”ni ortaya koymuştur. Bu teoriye göre evrenin bir başlangıcı vardır ve evren sürekli genişlemektedir. Evrenin genişlemesini, üzerinde gök adalarını temsil eden sembollerin bulunduğu bir balona benzetebiliriz. Balon şiştikçe üzerindeki sembollerin birbirinden ayrılması gibi evren de genişlemekte ve gök adalar birbirinden uzaklaşmaktadır. Nitekim ünlü astronom Edwin Hubble (Edvın Habıl) da 1929 yılında gök adaların birbirinden uzaklaştığını gözlemleyerek evrenin devamlı genişlemekte olduğu hipotezini desteklemiştir. Daha sonra 1929 yılında Edwin Hubble’ın yaptığı gözlem çalışmalarıyla evrenin devamlı olarak genişlemekte olduğu ispatlandı.
Hublle’ın yaptığı bu gözlem çalışmalarına en iyi destek 1989 yılında NASA tarafından geldi. Bilim insanlarının teorik çalışmalarına göre büyük patlamadan sonra mutlaka ortada bir radyasyonun kalması gerekiyordu. İşte bu durumda bu radyasyon araştırılmalıydı. NASA tarafından 1989 yılında COBE adlı uydu fırlatıldı ve uydu fırlatılışından sekiz dakika sonra bu radyasyonu tespit etti. Bundan sonrada yapılan
çalışmalar da “Big Bang Teorisi”ne desteklemeye devam etti. İşte Edwin Hubble’ın gerçekleştirdiği bu gözlem “Big Bang Teorisi”nin bir kanıtı oldu. Bu incelemeler sonucunda varılan sonuçlar şöyle dir:
1. Evrenin dörtte üçü hidrojen ato mundan oluşur.
2. Evrenin dörtte biri helyum ato mundan oluşur.
3. Bu oranlar evrenin her yönünde tespit edilir.
4. Hidrojen atomunun oluşması için gerekli olan çok yüksek sıcaklıktaki ortamı
ancak “Büyük Patlama” sağlar.
5. Helyum yıldızlarda oluşabilir ama evrendeki % 25’lik helyum ancak bu teoriyle
açıklanabilir.
6. Yıldızlar döteryum ve lityum gibi elementleri parçalar. Dolayısıyla bunların
oluşumu ancak “Büyük Patlama” ile mümkündür.
Dünyanın oluşumu, Dünya nasıl oluştu?
Taş küre ve hava küre... Bu ikili birbirini tamamlayan ve Dünya’mızı oluşturan unsurlardır. Üzerinde yaşadığımız Dünya’mızı tanımak, bizim için çok önemlidir. Dünya’mızın oluşumu, gelişme evreleri; atmosferin, kıtaların, okyanusların ve dağların oluşumu bilim insanları tarafından çok eski zamanlardan beri merak edilmiştir.
Dünya’mızın oluşumuyla ilgili günümüze kadar öne sürülen görüşlerden birine göre Dünya’mız Güneş’ten kopan bir madde yığınından meydana geldi. Bu kopma, Güneş’in süratli dönmesi ya da başka bir yıldızın kütle çekimi etkisiyle gerçekleşti. Kopan madde Güneş’in etrafına dağılarak bir toz bulutu oluşturdu. Bu toz bulutu da soğudukça, “gezegenimsi” denilebilecek küçük ve yoğun bölgeler meydana getirdi. Bu bölgeler birbirleriyle çarpışarak ya da bir çığ oluşumu gibi önlerine gelen diğer maddeleri de kendilerine katarak büyüdüler ve gezegenleri oluşturdular.
Başka bir görüşe göre ise Dünya, evren oluştuğunda kızgın bir gaz kütlesi halindeydi. Evren, Büyük Patlama’nın etkisiyle gitgide genişleyerek soğumaya devam etti. Bu süreçte Dünya da kendi ekseni etrafındaki dönüşünün etkisiyle zamanla dıştan içe doğru soğudu. Böylece Dünya’nın iç içe geçmiş farklı sıcaklıktaki katmanları oluştu.
”Büyük Patlama”dan sonra oluşan toz bulutları kendi çevrelerinde dönerken ağır maddeler merkezde toplanmıştır. İşte Dünya’mızın oluşumu da tıpkı bunun gibi kızgın gaz kütlesinin kendi çevresinde dönerek dıştan içe soğumasıyla ve ağır maddelerin merkezde birleşmesiyle olmuştur. Daha sonra hafif maddeler yerküreyi sarmıştır. Bu nedenle Dünya iç içe geçmiş kürelerden oluşmuştur.
Dünya’mızın katmanları;
1. ağır küre (çekirdek)
2. ateş küre (manto)
3. taş küre (yerkabuğu)
4. su küre (hidrosfer)
5. hava küre (atmosfer) olarak sıralanabilir.
Dünya volkan dağılış haritası
Değerlendirme (Öğrenme Evreleri) Öğrenme evrelerinde, dersin hedeflerine dayandırılan formal değerlendirmenin yapıldığı basamak.
Değişkenler Kontrol Etme - Biri hariç bütün değişkenlerin sabit tutulduğu deneysel sürecin bir kısmı.
Değiştirilen Değişken Bazen bağımsız değişken denir. Bir deneyde, cevap veren veya bağımlı değişken üzerinde bir etki oluşturmak için değiştirilen değişken.
Deneysel Araştırmalı Fen Öğrencinin, çoğu açık uçlu olan etkinlik ve deneyleri kullandığı ve öğrencileri doğal olguları araştırmaları için teşvik eden fen öğretimi. Öğretmen merkezli ders kitabı ve anlatmaya dayalı öğretimin karşıtı.
DengesizJik Kişinin deneyimlerinin beklentilerinden çok farklı olması nedeniyle karışıklığın başladığı psikolojik durum.
Dürtüiemle Karar Yeren Kişi Olguları, seçenekleri ya da sonuçları düşünmeden , . - • . 5: stematik olmayan bir şekilde karar veren kişi.
Düzenleyici (Facilitator) işbirlikli öğrenmede bir rol. Grubun işbirliği yapmasını, herkesin başkalarının fikirlerini saygıyla dinlemesini ve bir kişinin gruba hakim olmamasını sağlayan kişi.
Epistemoloji Bilgi özermde yapılan çalışma Felsefenin bilgi ve bilme ile uğraşan dalı.
Pangea nedir? Pangea ne demektir?
Alfred Wegener milyonlarca yıl önce dünyada tek bir kıtanın olduğunu ve diğer kıtaların, bu tek kıtadan bölünüp koparak birbirinden uzaklaşmaları sonucunda meydana geldiğini söylemiştir. Milyonlarca yıl önce söz konusu bu bölünme ve kopma olmadan önceki bu tek kıtayı da Pangaea olarak adlandırmıştır.
O dönemde bilim insanların büyük çoğunluğu Wegener’in ileri sürdüğü bu görüşüne pek katılmamıştır. 1937 yılında Güney Afrikalı bilim insanı Alexander L. Du Toit (Aleksandır L. Du Toi), Wegener’in öne sürdüğü varsayımlar üzerinde yapmış olduğu çalışmalar sonucunda başlangıçta kuzeyde Lavrasya ve güneyde Gondvana olmak üzere iki ana kıta olduğunu söylemiştir.
İlerleyen yıllarda okyanus tabanının şekline ait yapılan araştırmalar sonunda sahip olunan bilgilerin artması, deniz dibi yayılması kuramı ile levha hareketleri kuramındaki gelişmeler, kıtaların kayması düşüncesini iyice güçlendirmiştir. 1960 yılında ABD’li bilim insanı Hary Hammond Hess (Heri Hemınd Hes), okyanus ortası sıradağların sırtlarında, magma hareketliliğiyle yeni okyanus kabuğu oluşumun sürmekte olduğunu
ileri sürdü. Çünkü okyanus tabanı, tam ortada, sırt adı verilen noktada ayrılmaktaydı. Onun okyanus tabanı yayılması olarak adlandırılan bu teorisi kıtaların hareketini açıklamaktaydı.
Yer Kabuğunun Şeklini Değiştiren Etmenler
Doğrudan yer kabuğunun içinde oluşan iç etkenler:
- Yer kabuğunu oluşturan levhaların hareketi,
- Depremler,
- Yanardağlar (volkanlar) olarak sıralanabilir.
İç etkenlerden farklı olarak yer kabuğunun dışında çeşitli etkiler sonucu oluşarak yeryüzünün değişiminde rol oynayan dış etkenlerin en önemlileri ise;
- Havanın etkisi
- Suyun etkisi,
- Canlıların etkisi şeklinde sıralanır.
____
Konstrfiktivizim/Zihinde Yapılanma/Bilginin Yapılandırılması Bilginin mutlak şekilde mevcut olmadığını fakat deneyimler ve sosyal etkileşimlerle kültürler ve insanlar tarafından yapılandırıldığını öneren bir psikolojik kuram.
Mantıksal İşlemciler (Logical Operators) Önermeleri birbirine bağlayan ve ilişkileri tanımlayan 4 ve, veya, eğer/ o zaman, değildir' sözcükleri.
Materyal Yöneticisi İşbirlikli öğrenmede bir rol. Bir etkinlik için materyal temin etmekten ve grup sona erdikten sonra temizlikten ve materyalin geri verilmesinden sorumlu kişi.
Mekan Perspektifi Üç boyutlu dünyada nesnelerin görünümü.
Mekan/Zaman İlişkileri Zaman ve mekanda nesneler ve olayların birbiriyle olan ilişkileri.
Merkez Sınıfta, bireysel ve grup etkinlikleri için belirlenmiş ve etkinliği tamamlamak için gerekli tüm materyal ve açıklamaları içeren alan.
Levha hareketleri
Levha hareketleri sürekli olarak devam eden bir süreçtir. Bu hareketlilik sonucunda levha sınırlarında; kısa zaman dilimlerinde ani ve şiddetli, uzun zaman dilimlerinde ise yavaş ve sürekli şekil değişiklikleri meydana gelir. Bu değişiklikler levhaların türlerine ve hareket biçimlerine göre yeni okyanusların, kıtaların, sıradağların ve volkanların oluşmasına neden olur. Sıcak ve akışkan olan magma üzerinde hareket eden bu levhaların birbiriyle etkileşimleri bakımından levha hareketlerini;
a) Uzaklaşma – Ayrılma,
b) Yaklaşma – Çarpışma,
c) Yanal yer değiştirme - Sıyırma olmak üzere üç farklı ana başlık altında toplayabiliriz.
a. Uzaklaşan - Ayrılan Levhalar
Ateş kürede meydana gelen konveksiyon hareketinden dolayı yan yana olan iki levha birbirinden uzaklaşabilir. Bu durumda neler olduğunu aşağıdaki şekiller üzerinde görelim.
Uzaklaşan levhalar arasında bir çukur oluşur, oluşan bu çukurdan yukarı doğru ateş küre deki magma yükselir ve yüzeye çıkan magma burada soğur. Soğuyan magma ayrılan levhaların kenarlarında katılaşarak yeni bir okyanus tabanı oluşturur. Okyanuslarda oluşan bu tabanlara okyanus sırtları denir. Levhalar birbirinden uzaklaştıkça sırt ortadan büyümeye devam eder. Okyanus tabanında iki levhanın birbirinden uzaklaşmakta olduğu sınırda, magmanın çoğu levha kenarlarında katılaşıp kalırken bir kısmı da çatlaklardan yüzeye ulaşarak yayılma sırtları olarak adlandırılan volkanik sıradağları meydana getirir.
Okyanus tabanının okyanus sırtından en uzak kısımları en yaşlı kısmıdır. Bilinen en yaşlı okyanus tabanı 190 milyon yıl yaşındadır. Sürekli olarak biçim değiştiren okyanus tabanı yüzünden zaman zaman okyanuslar yok olsa da bunların yerine yenileri oluşur. Milyonlarca yıldır devam eden bu levha hareketleri, okyanusların şeklinin değişmesine ya da yeni okyanusların oluşmasına neden olacaktır.
Örneğin, Doğu Afrika’daki levhalar arasındaki uzaklaşma ile henüz bir deniz oluşmamış olsa da oradaki levha hareketleri, bir deniz oluşacağı yönündedir. Ayrıca Atlas Okyanusu’nun da yine bu tür bir levha hareketi ile oluşmuş olabileceği söylenmektedir.
b. Yaklaşan - Çarpışan Levhalar
Dünya’nın merkezinde meydana gelen konveksiyon hareketinden dolayı yan yana olan iki levha birbirinden uzaklaşabildiği gibi levhalar birbirine de yaklaşabilirler. Birbirine doğru yaklaşan levhalar bir süre sonra birbiriyle çarpışır. İki levhanın çarpışmasıyla yeryüzü şekli, yaklaşan levhaların türüne göre değişir. Levhaların birbirine yaklaşması ve çarpması üç değişik şekilde olabilir:
İki Kıtasal Levhanın Yaklaşması
İki kıtasal levhanın yaklaşması levhaların çarpışması ile sonuçlanır. Bu levhaların yoğunlukları az olduğundan genellikle levhalar birbirinin altına dalmaz. Bunlar yaklaşarak çarpıştıklarında levha kenarlarındaki yer kabuğu, çok büyük kıvrımlar oluşacak biçimde yukarı doğru itilir. Milyonlarca yıl içinde gerçekleşen bu olay sonucunda kıvrımlı sıradağlar oluşur. Ancak hareket çok güçlüyse dağ oluşumu gerçekleşmez ve yer kabuğu eğilerek yatık bir hâl alabilir ya da kırılabilir.
Levhalar çarpıştıklarında arada sıkışan bölümler kıvrımlar oluşturarak sıradağlar ya da platolar oluşur. Himalaya Dağları’nın ve Tibet Yaylası’nın oluşumu iki kıtasal levhanın yakınlaşmasına örnektir.
Okyanussal Levha ile Okyanussal Levha Yaklaşması
İki okyanussal levha birbirine yaklaşırsa levhalar dan biri diğerinin altına doğru kayar, bu durum “dalma - batma” olarak adlandırılır. İki okyanussal levhanın karşılaşmasında yoğunluğu büyük olan levha, yoğunluğu küçük olan levhanın altına kayar. Bu hareket nedeniyle derin hendekler oluşur. Alta dalan levha derinlere indiğinden ateş küreyle teması sonucu erimeye başlar ve magmaya karışır. Magma da okyanus tabanının zayıf noktalarından yeryüzüne doğru çıkmaya başlar. Yüzeye çıkan magma okyanus tabanında yanardağlar ve yukarıda söz edilen volkan dizilerini oluşturur.
Eğer bu olay devam ederse, yanardağ okyanus yüzeyine kadar ulaşıp ada oluşumuna varan sonuçlara neden olabilir. Her yıl milyonlarca turistin ziyaret ettiği Filipin’lerdeki volkanik özellik gösteren pek çok adanın oluşum sürecinin bu şekilde olduğu yapılan çalışmalar sonunda anlaşılmıştır.
Okyanussal Levha ile Kıtasal Levha Yaklaşması
Okyanussal ve kıtasal levhalar birbirine yaklaşırsa yine levhalardan bi ri diğerinin altına kayar. Yoğunluğu büyük olan levha yoğunluğu küçük olan levhanın altına kayacağından okyanussal levha kıtasal levhanın altına kayar. Bu hareket nedeniyle yüzeyde bir hendek oluşur. Bu olayın meydana geldiği alan dalma-batma bölgesi olarak adlandırılır.
c. Yanal yer değiştirme - Sıyırma
Diğer taraftan iki levha bazen birbirini ters yönde ya da aynı yönde sıyırarak yer değiştirme hareketi de yapabilir. İki levha bu esnada birbirine sürtünür. Levhalar arasındaki bu sürtünme çok fazla olduğu için harekete belli bir süre direnç gösterirler. Bu bölgede artan gerilim, oluşan depremlerle çözülür. Kaliforniya’daki Sun Andreas (San Endıras) fay hattı ve Kuzey Anadolu fay hattında bu tip levha hareketleri gözlenir.
DEPREM : Sismograf, sismoloji, sismolog kavramları ve deprem nasıl olur?
Depremleri kaydeden, şiddetini ve uzaklığını gösteren alete sismograf (depremyazar) denir. Çeşitli ölçü aletleri ve belirli yöntemlerle depremlerle ilgili elde edilen kayıtlardan incelemeler yaparak bu olayın nasıl oluştuğunu, olay sırasında meydana gelen deprem dalgalarının yeryüzünde nasıl yayıldığını inceleyen bilim dalına sismoloji, bu konu üzerinde çalışan bilim insanlarına ise sismolog denir.
Depremlere yönelik olarak sismografların yapmış olduğu incelemeler; depremlerin genellikle yer kabuğunu oluşturan levhaların birbirine sür tündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları ya da birbirlerinin altına girdikleri levha sınırlarındaki dar kuşaklar üze rinde daha yoğun olarak oluştuğunu göstermektedir. Depremlerin büyük çoğunluğu levhaların birbirini zorlamalarıyla oluşmaktadır.
Birbirini iten ya da diğer levhanın altına giren levhalar arasında levha hareketine zıt yönde bir sürtünme kuvveti oluşur. Bu levhaların hareket edebilmesi için sürtünme kuvvetinin aşılması gerekir. Sürtün me kuvveti aşıldığında levhalarda çok kısa bir zaman içinde ve şok niteliğinde bir hareket gerçekleşir. Oluşan bu levha hareketi esnasında çok uzak noktalara kadar yayılabilen sarsıntı (deprem) dalgaları meydana gelir.
Sarsıntılar !eklinde yeryüzünde hissedilen bu dalgalar depremin oluştuğu noktadan her yöne yayılır. Richter (rihter) ölçeği ile derecelendirilen herhangi bir depremin sahip olduğu enerji değeri, meydana geldiği noktadan uzaklaşıldıkça giderek azalır. Dolayısı ile depremin dış merkezinden uzaklaştıkça depremin şiddeti azalır. Bu sırada yeryüzünde bazen kilometrelerce uzanan kırıkların oluşumu gözlenir. Bir deprem olayı sırasında oluşan bu arazi kırıklarına fay denir. Faylar hareket yönlerine göre “doğrultu atımlı fay”
veya “eğim atımlı fay” olarak adlandırılır.
Dünya üzerinde belki de en yıkıcı doğa olaylarından biri olan depremler tanımlanırken birtakım terim ya da kavramlara ihtiyaç duyulur. Herhangi bir deprem oluştuğunda, bu depremin tarif edilmesi ve anlaşılabilmesi için deprem parametreleri olarak tanımlanan bazı kavramlardan söz edilmektedir. Dilerseniz hep beraber sismologların depremleri tanımlarken kullandıkları “artçı deprem, öncü deprem, şiddet, büyüklük, fay kırılması, fay hattı ve deprem bölgesi” gibi kavram veya terimleri beraberce inceleyelim:
Bazen büyük depremlerden önce küçük yer sarsıntıları meydana ge lir. Genel olarak ana depremden önce meydana geldiğinden bu ufak sarsıntılara öncü deprem adı verilmiştir. Öncü depremler öncesinde yer aldıkları ana depreme kıyasla genellikle kısa süreli ve düşük şiddetli olan sarsıntılardır.
Depremin şiddeti
Bir depremin şiddeti; depremin binalar ve insanlar üzerinde meydana getirdiği hasarın derecesidir. Bu etki, depremin merkezinden uzaklaştıkça değişebilir. Bir depremin, farklı yerlerde farklı şiddet değerleri olabilir. Depremin büyüklüğü arttıkça açığa çıkan dalgalar daha uzağa yayılarak etkiledikleri alan büyüyeceğinden depremin şiddeti de artar. şiddet değeri, I ve XII aralığındaki Romen rakamları ile ifade edilir. Bu rakamların hiçbir matematiksel temeli yoktur, bütünü ile gözlem bilgilerine dayanır. Depremin şiddeti, depremin büyüklüğüne, odak noktasının derinliğine, zemin yapısına ve yapıların dayanıklılığına bağlı olarak değişir.
Nitel Gözlem ve ilişkilerin ayrıntılı betimlemelerini içeren, dünyayı matematiksel olmayan bir biçimde anlama ve betimleme yolu.
Operasyonel Tanımlama Bir termometreyi buzlu suya sokmak ya da bir kollu terazinin iki tarafına ağırlık ekleme gibi, bir işleme dayandırılan bir tanım yaratma.
Ortaokul - 6.-8. Sınıflara sahip ve zamanın büyük parçalara bölündüğü, eğitim programının bütünleştirildiği ve çalışma konularının, öğrencilerin özel fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal gereksinimlerini göz önüne aldığı bir okul.
Depremin büyüklüğü
Depremin büyüklüğü; yer sarsıntısının sismograf adı verilen aletlerle ölçülmesiyle belirlenen değeri olup depremin merkezinde açığa çıkan enerji miktarına bağlıdır. Depremlerin şiddeti ve büyüklüğü birbiriyle ilgili olan ve günlük hayatta birbirine karıştırılan iki kavramdır. Birbirine karıştırılan bu iki kavram gerçekte depremlerin birbiri ile bağlantılı ama aynı olmayan iki farklı özelliğidir. Buna göre büyüklük, depremin kaynağında açığa çıkan enerji ile ilişkili bir değerdir ve ölçüm cihazları ile ölçülürken depremlerin şiddeti, deprem bölgesindeki hasara göre belirlenen bir değerdir.
Tektonik depremlerin özellikleri, Tektonik depremler nasıl oluşur?
Eğer depremin oluşum nedeni, herhangi bir levha hareketi ise bu depremlere tektonik depremler denir. Yeryüzünde meydana gelen depremlerin %90’ı bu gruba girer. Türkiye’de oluşan depremlerin de büyük çoğunluğu tektonik deprem özelliği gösterir.
Volkanik depremlerin özellikleri
Oluşum nedenleri volkanik olaylar olan depremlere volkanik depremler denir. Yerin derinliklerinde erimiş olan magmanın yeryüzüne çıkışı esnasında meydana gelen fiziksel ve kimyasal olaylar nedeniyle oluşan gazların yapmış oldukları patlamalarla bu tür depremlerin oluştuğu bilinmektedir. Günümüzde Türkiye’de aktif konumda olan yanardağ olmadığından bu tip depremler ülkemizde görülmemektedir. Ancak volkanik faaliyetlerini sürdüren dağların olduğu İtalya ve Japonya’da meydana gelen depremlerin bir kısmı bu grup depremlerdir. Bu tür depremler volkanik bir patlama sırasında volkanın çevresinde sarsıntılarla oluştuğundan etki alanları sınırlı olan deprem türünü oluşturur. Tektonik depremlerin oluşturduğu hasara göre daha az zarara neden olan depremlerdir.
Çöküntü depremleri
Oluşum nedenleri yer altındaki boşlukların veya mağara tavanlarının çökmesiyle olan depremlere çöküntü depremleri denir. Çöküntü depremleri yerel olduğundan etki alanları dar, enerjileri azdır. Bu özellikleri nedeniyle verdikleri zarar da yerel ve sınırlı bir bölgede olur.
Tsunami nedir? Tsunami nasıl oluşur?
Deprem; volkan patlaması ya da toprak kayması gibi yer hareketleri, deniz tabanında alçalmaya ya da yükselmeye neden olur. Bu süreçte deniz kıyılarına kadar ulaşan ve bazen kıyılarda çok büyük zararlara neden olan dev dalgalar oluşur. Bu dalgalara tsunami denir. Tsunami dalgaları, saatte 950 km’ye kadar varabilen çok yüksek süratlerde ilerler. Genellikle okyanuslarda görülür. Kıyıya yaklaştıkça dalgaların sürati düşer ama yüksekliği artar. Bu dev dalgalar kıyıya eriştiğinde büyük su baskınlarına sebep olur. Japoncada liman dalgası anlamına gelen “tsunami” sözcüğü, dünya dillerine 15 Haziran 1896’da Japonya’da yaşanan ve dinî bayram için toplanan topluluğun üzerine 23 m yüksekliğinde çöken dev dalgaların 30000 insanın hayatına mal olduğu felaketten sonra girmiştir.
Deprem öncesinde yapılması gerekenler
- İlk yardım hakkında bilgi edinilmelidir. - Yapılar fay kuşakları üzerine kurulmamalıdır.
- Yapıların, deprem kuşağına yakınlığı dikkate alınarak ona göre inşa edilmesi gerekir. Yapı malzemeleri standartlara uygun olmalıdır.
- Deprem konusunda halk bilgilendirilmelidir. İş yerleri ve okullarda deprem tatbikatı yapılmalıdır
- Depremde görev alacak ilk yardım ve kurtarma ekipleri önceden belirlenmeli ve sürekli eğitilmelidir
- Depreme dayanıklı ve bu konuda gerekli inceleme yapılmış olan evlerde oturulmalıdır.
- Deprem olmadan önce olması muhtemel bir deprem sırasında ailece uygulanacak bir plan yapılarak ortak bir buluşma yeri belirlenmelidir.
- Evimizdeki eşyalar bizi depremin etkilerinden korunacak şekilde yerleştirilmelidir (Devrilme ihtimaline karşı kitap rafları ve dolapları duvara iyice sabitlenmelidir.
Gece yatarken oda kapıları açık bırakılmalıdır. Ev eşyaları çıkışları engellemeyecek şekilde yerleştirilmelidir.).
- İçine acil kişisel ihtiyaçlarımızı koyacağımız bir çanta kolayca ulaşabileceğimiz bir yerde bulundurulmalıdır. Bu çantada su, enerji veren yiyecekler, yedek pilleri ile bir radyo ve fener, ilk yardım malzemeleri, kişisel reçete ve ilaçlar, düdük, kâğıt, kalem, bir miktar para, içinde önemli telefon numaralarının ve acil bir durumda iletişime geçilecek kişilerin bilgilerinin bulunduğu dosya bulunmalıdır. Bu malzemeler, depremden sonra yardım gelene kadar bize destek olacaktır.
Deprem anında yapılması gerekenler
- Panik yapmayalım ve sakin olmaya çalışalım. Güvenli bir yer bularak depremin bitmesini bekleyelim.
- Zarar verebilecek eşyalardan uzak duralım.
- Kapalı bir mekânda iken çıkışa yakınsak en kısa sürede binayı terk edelim. Eğer çıkışa çabuk ulaşamayacak konumdaysak içeride kalalım ve duvarlara yaklaşmayalım. Sokakta ya da park gibi yerlerde isek bu pozisyonu alırken etrafımızda direk, ağaç vb. gibi bir nesne olmamasına özen gösterelim.
- Sarsıntı bittiğinde en kısa sürede binayı terk edelim, asansörü kesinlikle kullanmayalım.
- Eğer dışarıdaysak binalar, köprüler, geçitler, tüneller ve yüksek gerilim hatlarından uzakta açık bir alana gidelim. Aracımızda mümkün olduğunca az kullanarak trafikten sakınalım.
- Merdiven veya apartman boşluklarından uzak duralım.
Depremden sonra yapılması gerekenler
- Hareket etmeden önce düşebilecek nesneler olabileceğini göz önüne alarak biraz daha bekleyelim ve bu doğrultuda temkinli olarak bulunduğumuz yerden çıkalım. Ailemizden ayrılmışsak onlarla daha önceden belirlemiş olduğumuz yerde buluşmak için buluşma noktasına ulaşmaya çalışalım.
- Eğer evde isek evden çıkarken gaz vanaları ile elektrik sigortalarını kapatarak yangın tehlikesine karşı önlem alalım. Su sızma ihtimaline karşı su vanalarını kapatalım.
- Yangına yol açabilecek kibrit, çakmak vb. şeyler kullanılmamalıdır. Yerde cam ve benzeri eşyaların kırıkları olabileceğinden dikkat edilmelidir.
- Evden dışarı çıkarken deprem çantası yanımızda bulundurul malıdır.
- Çok acil bir durum olmadıkça telefon kullanılmamalıdır. Yani hatlar meşgul edilmemelidir.
- Yetkililer duyuru yapıyorlarsa onları dinleyelim. Ancak bir duyuru yapılmıyorsa, sarsıntının bittiğinden tamamen emin olduktan sonra, en kısa sürede açık bir alana gidelim ve hasarlı binalardan uzak duralım.
- Olması muhtemel artçı depremlere karşı hazırlıklı olalım.