....
Bismillahirrahmanirrahim
Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûn(hâşiûne).
SadekAllahül-azîm.
Ve belleğana rasûlühül kerim ve nahnü alâ maa kâle Hâlikuna
ve razikunâ ve mevlanâ mineşşakirineşşahidine bi kalbin selim.
Pek aziz ve kıymetli kardeşlerim,
Nasılsınız? Sıhhat ve afiyette misiniz?
Şair ne güzel söylüyor. Adeta hislerimize tercüman oluyor.
Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu nun
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!
Özlemini duyduğumuz gençlik elhamdülillah şimdi karşımda duruyor.
Her biriniz Anadolunun ücra bir köşesiden, köyünden veya kasabasından kalkıp buralara kadar geldiniz.
Hz. Üstazımız Süleyman efendi (KaddesAllahu Sırrahul Aziz) şöyle buyuruyor:
"Benim evlatlarım, Anadolu'dan çarığını sürüyerek gelirler, İstanbul efendisi olarak giderler. "
Herbiriniz okullarda, ünüversitelerde okuyorsunuz. Buralardan inşaAllah mezun olacaksınız.
Anadaoluya dağılacaksınız. Ne olarak :
İstanbul efendisi olarak. Ne büyük saadet. Ne büyük nimet öyle değil mi?
Rabbim bu şuurda olabilmeyi cümlemize nasibi müyesser eylesin. Amin...
Bu haftaki konumuz namazda huşu hakkında olacaktır.
Mu'minun suresinin 1. ve 2. ayeti nazil olmadan önce sahabe-i kiram,
namazda gözlerini gökyüzüne kaldırak kılarlardı. Namaz içinde sağa sola bakınırlardı.
Bu ayet-i kerime nazil olunca, artık gözlerini secde mahalline çevirmeye başladılar.
"Kad eflahal mü'minunellezîne hüm fî salâtihim hâşiûn." (mu'minun 1. ve 2. ayet)
Kad eflehal mu’minûn(mu’minûne). Mü’minler felâha ermiştir.
Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûn(hâşiûne). Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.
Namazlarını huşû ile Kalbleri Allah korkusuyla dolu, tadil-i erkâna uyarak kılan müminler, muhakkak felah bulacak Kurtuluşa erecek, zafere kavuşacak, demek oluyor kardeşlerim.
Peki huşu ne demektir?Hz. Ali (k.v.)'ye huşu nedir diye sordular.
Hz. Ali (k.v.): Huşu kalpte bulunan bir şeydir. Namazda iken donmuş gibi durup,
hiçbir yana bakmamak ve hiçbir şeyle ilgilenmemek huşudandır. Buyurmuştur.
Pek çok sahabe tabilerden şöyle nakledildi.
"Huşu, sükun ve hareketsizliğin adıdır."
Namazın kusursuz olması, farzlarını, vaciblerini, sünnetlerini ve müstehablarını yerine getirmekle olur.
Namazda huşû, yani her uzvun tevazu göstermesi, bu dört şeyi yapmaktır.
Kalbin hudûu, yani Allah korkusu da yine bunları tam yapmakla olur.
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki;
“Şüphesiz Hz. Allah her namaz vaktinde şöyle seslenir: Ey adem oğlu, (yaptığınız kötülüklerin sebebiyle ) kendiniz için yakmış olduğunuz ateşlerinizi, namaz kılmakla söndürünüz. ”(Taberani,camius-sağir)
“Şüphesiz şeytan, namazda bulunan herhangi birinizin kalbine girerek namazınızı unutturmağa çalışır.
Hatta o kadar ki, kişiyi kaç rekat namaz kaldığını ( iki mi, dört mü ) bilemeyecek bir duruma getirir. Böylesine bir durumla karşılaşan kişi (az olan iki rekatı kabül eder. Namazını tamamladıktan sonra) selam vermeden sehiv secdesini yapsın.” (Tirmizi,Camiu’s-sağir)
Müceddid-i Elf-i Sânî İmamı Rabbani Hazretleri Mektubat'ta şöyle yazıyor:
"Secde de ellerin parmaklarını birleştirmeye, rükûda da parmakları birbirinden ayrı tutmaya (birleştirmemeye) dikkat etmelidir. Şeriat parmakları birleştirmeyi ve açık tutmayı lüzumsuz yere emretmemiştir. Yani böyle basit meseleleri bile gözetmek gerekir."
Devamla şöyle yazıyor.
" Namazda ayakta dururken gözleri secde yerine dikmeli, rükû halinde ayaklara doğru bakmalı,secde yaparken burun hizasına ve otururken de diz üzerindeki ellere bakmalıdır. Tüm bunlar namazda hûşu meydana getirir, aynı zamanda dikkatin dağılmayıp kişinin kendini namaza vermesi mümkün olur."
Hz. Ebû Bekir (r.a) diyor ki: " Rasul-i Ekrem bir keresinde buyurdu ki: Münafıkça hûşudan Allah'a sığının. " sahabe-i Kiram " Münafıkça hûşu nedir? " deyince, dedi ki:" Görünüşte sükunet ve hareketsizlik vardır, ama içeride münafıklık olursa bu münafıkça hûşudur.
Resulullah (s.a.v.) namazda iken sakallarıyla oynayan birini gördü. ve şöyle dedi:
"Lev haşe'a kalbühü lehaşeat cevarHuh."
"Eğer onun kalbinde Allah korkusu olsaydı, elbette bu diğer azalarına da etki ederdi."
(İbn mübarek, ez-zühd, m:1188, Hakim Tirmizi, Nevadirü'l-Usul, s. 317)
Namaz kılarken, zihni toparlayabilmek için, ne yapmak gerekir?Mümin, Allahü teâlâdan korkar, Onun rahmetinden ümidini kesmez ve hatalarından dolayı utanır.
Namazda bu hâlinden ayrılıyorsa, fikri dağınık ve vesvese mevcut demektir.
Görmek, düşünmeye sebeptir. Bu bakımdan insanı meşgul edecek şeyleri, gözün gördüğü yerlerden kaldırmalı. Namazı mümkünse loş bir aydınlıkta kılmak iyi olur.
Nakışlı seccade yerine, düz olanlar tercih edilmeli.
Kıble duvarı sade olmalı, herhangi bir levha asılı olmamalı. Hep önüne bakmalı.
Namaza başlarken Allah'ın huzuruna durduğunu, bu huzurda gafil olmanın tehlikesini düşünmeli ve kıyametin korkunç manzarasını hatırlamalı.
Kalbi meşgul eden, dünyevî istek ve arzulardır. Nefse ceza verip bunlardan kurtarmak gerekir.
Ebu Talha hazretleri, bahçede namaz kılarken bir kuş daldan dala konup namazını şaşırtınca,
büyük bir bahçesini sadaka olarak verdi. Namazının noksanına kefaret olsun diye böyle yaptı.
Nefsi çeşitli şekilde cezalandırarak kalbi toparlamaya çalışmalıdır.
Tam huzura kavuşamıyorum diye mücadeleyi bırakmamalı.
Bir bardak dolu zeytinyağına ne kadar su konursa, o kadar zeytinyağı dışarı dökülür, çünkü zeytinyağı suya göre hafif olduğu için suyun üstüne çıkar. İkisi birleşmez. Dünya sevgisiyle âhiretin kalbdeki durumu, zeytinyağı ile su gibidir. Bardak suyla dolu olunca, zeytinyağı orada bulunmaz. Dünya sevgisi kalbi kaplamışsa, vesveseden kurtulmak mümkün olmaz.
Dünya sevgisi ne kadar azsa, kalb huzuru o kadar fazlalaşır.
Demek ki, kalbi toparlayabilmek için, dünyanın faydasız şeyleri peşinden koşmamalı.
İlim ve ihlâsla amel etmeye çalışmalı, göze çarpan ve kalbi meşgul eden şeyleri ortadan kaldırmalıdır.
Çay ve namazGenç bir arkadaş, (Namazdan önce çayı içelim) dedi. Oradaki yaşlı biri, (Öyle söylenmez. Önce namazı kılalım, sonra rahatça çayı içelim) dedi. Hangisi daha uygundur sizce?
Yaşlı kişi, namazın önemini belirtmek için öyle söylemişse de, gencin söylediği daha uygundur.
Kalbi meşgul eden bir şey olursa, önce o şeyi hâlledip, sonra namaza durmalı.
Çay, yemek gibi şeyler kalbi meşgul edebilir. Önce bunları hâlledip sonra namaz kılmak uygun olur. Yapılması gereken bir şeyler varken, rahat namaz kılınmaz.
Gerekli işleri yaptıktan sonra, namaz kılmak daha rahat olur.
Fıkıh kitaplarında, imrendiği yemeği kaçırmak korkusu, cemaate gitmemek için özür kabul ediliyor.
Yani yemekten sonra namazı yalnız kılmak caiz oluyor.
Yemek hazırken, namaz mekruh vakte girmeyecekse, önce yemek yenmeli.
İki hadis-i şerif:(Yemek hazırken namaza durmayın!) [Müslim]
(Akşam yemeği hazırsa, namazdan önce yemeği yiyin!) [Buhârî]
Namazların huşu ve huzur içinde kılınması gerekir. Bunlara mani olacak şeyler ortadan kaldırılmalı.
Mesela seccadenin renkli olması, fazla ışık buna mani olabilir. Atalarımız, namazların huşu ve huzur içinde kılınabilmesi için camilere büyük pencereler koymamışlar, loş yapmışlardır.
Cuma namazı için gittiğimiz bazı büyük camilerde, avizelerde yüzden fazla ışık yandığını görüyoruz.
Gündüz bu kadar çok ışığın yanması israf da olur. İsraf ise haramdır.
Huşu ile namaz kılmak için ne yapmalıdır?Namazda mânasını biliyorsanız, okuduğunuzu düşünmek, iyi olur.
Kendini Rabbinin huzurunda düşünmek ve o huzurda nasıl olması gerekiyorsa, öyle bulunmak çok iyidir.
Kendinin son namazı olduğunu, son amelinin bu olduğunu, yahut kendini sırat üzerinde düşünüp kendini toparlamak.
kibriya, azamet ve celâli huzurunda, kendini kartal pençesindeki serçe, yahut efendisinden kaçmış, yakalanıp tekrar efendisinin huzuruna götürülmüş köle gibi bilmek.
Her an nimetleri içinde bulunduğu, her an kendisine muhtaç olduğu hakiki nimet sahibinin huzurunda nasıl durulursa, öyle durmak, hiç olmazsa, general karşısına çıkan bir er gibi bulunmak, namazda kalbi toparlamaya yardım eder.
Dünyaya önem vermemek, işlerini mesele ve düşünce vesilesi yapmamak, geldiği gibi gider, ne olduysa öyle olur gibi, dünya hakkında hoşgörülü olup, namazda hep Rabbi ile olmak mühimdir gibi düşünceye sahip olmak faydalı olur.
İmama uyunca, imam Fatiha’yı okurken, (Sağımda Cennet ve solumda Cehennem, ensemde Azrail aleyhisselam, karşımda Beytullah, önümde kabir ve ayağımın altında Sırat, acaba benim sualim kolay olur mu? Ettiğim ibadet, ahirette başıma taç, yanıma yoldaş ve kabrimde ışık olur mu?
Yoksa kabul olmayıp, eski bez gibi yüzüme vurulur mu?) diye tefekkür etmelidir.
Namazda dünya işlerini düşünmemek için ne yapmalı?Namazda dünya işlerini düşünmek, ihlâs noksanlığından ileri gelir.
Buna sebep olan eksiklikleri gidermeye çalışmalı.
Her iş, Allah rızası için yapılırsa, ihlâs elde edilir.
Namaza başlarken, Allahü teâlâyı görür gibi, edeple namaza başlamalı ki, namaz hakiki namaz olsun.
Eğer beden namazda, kalb başka yerde olursa, o namaz sahih olsa da, makbul bir namaz olmaz.
Bunun için, (Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil’azîm) dedikten sonra namaza başlamak faydalıdır.
”İnsan kalbini fotoğraf stüdyolarındaki banyo odasına benzetirsek, makine ila çekilen pozlar banyoda tüm detaylarıyla meydana nasıl çıkarsa; Namazda da namaz dışında meşgul olduğunuz şeyler gönlünüze gelir. Sizi meşgul eder. Namazın dışında dünya ile meşgul olur. Zamanınızı boş ve gereksiz şeylerle geçirirseniz, namaza durunca da gönlünüzün, gözünüzün ve diğer azalarınızın yaşadıkları şeyler kalbinize gelir ve sizi meşgul eder. Bu haldeyken namazda huşuyu sağlayamazsınız. Eğer namazın dışında hayırla, hasenatla, iyiliklerle, zikirle vel-hâsıl Allah’la meşgul olursanız; namazda da Allah’la meşgul olur ve istenilen huzuru yani huşuyu yakalamış olursunuz. İşte O namaz, seni Allah’ı anmaya yöneltir. Maksat hâsıl olur .
Bir Kıssa“ Behlül dane hazretlerine huşu hakkında soru sorarlar.
O da Padişah Harun Reşid’e “Getirin bu adama, ağzına kadar doldurulmuş bir tuluk zeytinyağı verin.
Birkaç asker verip, Şehrin sokaklarını dolaştırın. Eğer bir damla yağı yere dökerse, başını vurun” der.
Hikmetini anlamazlar ama mutlaka bizim Behlül dane bir şeyler anlatacak diye, dediğini yapmağa koyulurlar. Adamcağız denildiği şekilde gönderilir. Bir süre sonra adam salimen döner.
Behlül dane sorar ”Anlat bakalım şehrin sokaklarında neler gördün?
Adam cevap verir:
“ Ben tuluktaki zeytinyağından başka hiçbir şey görmedim.”
Behlüldane tekrar sorar:
“ Ama nasıl olur, falan yerde düğün dernek vardı; davullar zurnalar çalıyordu nasıl görmez, nasıl duymazsın” Adam:
”Aman efendim bana öğle bir dert verdiniz ki başımın kesilme korkusundan başka bir şey ne duydum, ne de gördüm.”
Behlüldane Hazretleri hikmetli sözünü kondurur:
“Namaz kılarken Azrail’in kılıcını başında bekler vaziyette ; Bu namazdan sonra canını teslim alacağını hayal edersen, başka bir şey hatırına gelmez. Sende o zaman huşu içinde namazını kılarsın.” Allah’ın huzurundaymış gibi namaz kılmanın yolu, demek ki gayretle bulunabilirmiş.
Huşu ile namaz kılanın hali (Kıssa)Hazret Ammar -RadıyAllahü anh- 'den rivayet edildiğine göre,
Hazret-i Peygamber -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Cennette efyah denen bir ırmak vardır. İçinde huriler bulunur.
Allah onları zaferandan yaratmıştır. İnci ve yakut taneleriyle oynarlar. Yetmiş bin lisanla Allah'ı tesbih ederler. Sesleri Davud -Aleyhisselamın- sesinden daha güzeldir.
Bu huriler şöyle derler:
Bizler, namazı hûşu ve kalp huzuru ile kılanlar içiniz."
Namaz kılanlara, ihlas ve hûşu derecesine göre sevap verilir. Bazılarına ecir ve sevabın hepsi verilir. Bazılarına sevabın yarısı verilir, bazılarına onda biri verilir. Bazılarına hiçbir şey verilmez. Çünkü namazı hiçbir şeyi hak etmemektedir.
Cenab-ı Hakk, farz namazlarının ecir ve sevabını belli bir ölçüye göre vermektedir.
Nitekim bir hadis-i Şerifte:
"Allah katında farz namaz için bir ölçü vardır.
O namazda ne kadar kusur ve eksiklik varsa, onun hesabı yapılır." buyurulur.
Namazda huşunun zıddı gaflettir. Gafletle namaz kılanlar, kur’an da Maun suresi'nde tehdit edilmişlerdir.
E raeytellezî yukezzibu bid dîn(dîne).
Gördün mü o dine yalan diyeni?
Fe zâlikellezî yedu’ul yetîm(yetîme).
İşte o, öksüzü iter, kakar.
Ve lâ yahuddu alâ taâmil miskîn(miskîni).
Yoksulu doyurmaya teşvik etmez.
Fe veylun lil musallîn(musallîne). Ellezîne hum an salâtihim sâhûn(sâhûne).
Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar.
(Maun suresi 4. ve 5. ayet)
Ellezîne hum yurâûn(yurâûne). Onlar ki, gösteriş yaparlar.
Ve yemneûnel mâûn(mâûne). Ufacık bir yardıma bile engel olurlar. (zekatı vermezler)
[el maûne : zekât ve yardımlaşma]
Kılınan namazın gafletten kurtarılması ; yalnız Allah için kılındığının şuuruna erişmekle mümkündür.
<<ve ekımis salâte li
zikrî.>> “ve zikrim için namaz kıl.” ( taha : 14) ayeti bunu işaret eder.
Yani kılınan namaz Allah’ı hatırlatıyorsa istenilen namazdır. İşte o namaz, sahibini gafletten kurtarır; huşuya yönlendirir.
Nitekim Peygamber Efendimiz (S.A.V):
" Kul namaza durduğu zaman, ancak Hz. Allah'ın huzurundadır.
Sağa-sola iltifat ederse, Hz. Allah; " Kime iltifat ediyorsun ? Benden hayırlısına mı ? Bana dön ey âdemoğlu! Çünkü ben iltifat ettiğin şeyden daha hayırlıyım" buyurur.
(Ruhül Beyan cilt 6 sahife 67)
Hikmet ehli bir zat şöyle diyor:İnsanlar altı şeyle meşgul olmaya başladıklarında siz diğer altı şeye yönelin.
1. İnsanlar çokça amel yapmaya başladıklarında,
sizler amellerinizi dahada güzelleştirin.
2. İnsanlar çeşitli nafilelerle meşgul olmaya başladıklarında,
sizler farzların genelini eda etmeye çalışın.
3. İnsanlar dışlarını düzeltmeye başldıklarında,
sizlerde içlerinizi düzeltmekle meşgul olun.
4. İnsanlar başkalrının ayıplarıyla ilgilenmeye başladıklarında,
sizler kendi ayıplarınızla meşgul olun.
5. İnsanlar dünyalarını mamur etmekle meşgul iseler,
sizde ahiretinizi mamur etmekle meşgul olun.
6. İnsanlar, insanların takdirini kazanmakla meşgul olurken,
Sizde Allah Tealâ'nın rızasını kazanmakla meşgul olun.
(Ebü'l-Leys Es-Semerkandî (rah), Sohbetler Tenbihul Gafilin, Gafletten Uyanış, s. 678)
Yine hikmet ehli bir zat şöyle diyor:Dört şey vardır ki, onlar gömülmüştür, ancak başlarını şu dört yerden çıkarırlar.
1. Allah'ın rızası itaatlerde gizlenmiştir, gömülmüştür.
Ancak bu rıza cömertlerin evinde kendini gösterir.
2. Allah'ın gazabı, öfkesi günahlarda gizlidir.
Ancak bu cimrilerin evinde kendini belli eder.
3. Güzel geçim ve bol rızık kendisini sevap getiren şeylerde gizlemiştir.
Ancak bu kendini namazlarını hakkıyla kılan kimselerin evinde belli eder.
4. Maişet darlığıda günahlarda gizlenmiştir.
Ancak bu kendisini namazlarında gevşeklik gösterenlerin evinde açıkça belli eder.
(Ebü'l-Leys Es-Semerkandî (rah), Sohbetler Tenbihul Gafilin, Gafletten Uyanış, s. 678)
Rabbim huşu içerisinde namaz kılabilmeyi cümlemize nasibi müyesser eylesin. Amin...